ERDOĞAN-GÜLEN ÇATIŞMASININ SERENCAMI
Mehmet Emin Özmen / Analiz
Rahmetli Erbakan Hoca, Türkiye`deki Batıcılar için; “Bunlar hiçbir işe yaramaz, ancak Antalya`da batılı turistlere garsonluk yapabilirler” şeklinde cümleler sarf ederken, bütün dünyadaki emperyalist zihniyeti ve yerli işbirlikçilerini mahkûm etmek istiyordu.
Zaten iktidar olur olmaz, ilk resmi ziyaretini İran`a yapması, bu ziyaretin Amerika`nın sözde uluslararası terörle mücadele kapsamında İran`ı tecrit etmeye çalıştığı bir döneme denk gelmesi, daha sonra D-8 ülkeler topluluğunu bir araya getirmesi gibi nedenler, Erbakan Hoca`nın iktidarının sonunu getirmeye yetti.
Gün geldi Erbakan Hoca`nın talebeleri ondan ayrılıp Ak Parti`yi kurdu. Üstelik Erbakan Hoca onları “Milli Görüş” gömleğini çıkarmakla itham ediyordu. Bu durumdan ABD`nin hoşnut olduğu aşikârdı.
Batılıların deyimi ile Fundamentalist İslam`a karşı ılımlı İslam`ı alternatif olarak piyasaya arz etme projesi, Ortadoğu`da Fethullah Gülen üzerinden yürütülüyordu. Bundan da Amerika`nın memnun olduğu kuşkusuzdu.
Bu arada ilginç gibi görünen ama temelinde Amerikancılığın bulunduğu bir gelişme oldu. Fethullah Gülen, yeni kurulan Ak Parti Hükümetinin yanında yer aldı. Oysa bilenler bilir, Ecevit`ten, Papa`ya oradan Toktamış Ateş`e varınca kadar, herkesle el ele, kol kola resimler çeken Gülen, hiçbir zaman Erbakan Hoca`ya iltifat etmemişti. Bırakın destek olmayı, 28 Şubat sürecindeki gibi sürekli köstek olmuştu.
Dediğim gibi Erdoğan`a olan bu destek, ikisinin birlikte Batı`ya yaklaşmasının bir sonucuydu. Ama gelin görün ki; Gülen, Batı olmadan herhangi bir hizmet gerçekleşmez fikrinde sabit kalırken, Erdoğan zamanla kısmen Batı`nın kontrolünden çıktı. Yaptığı açıklamalar ile Batı`da istenmeyen adam oldu.
Alttan alta kaynayan kazan, “One Minute” olayı ile patlak verdi ve İsrail`in şahsında bütün batılı değerlere karşı bir alerji duyma süreci yaşandı. Erdoğan`ın “Ey Batı” şeklinde başlayan hitapları Avrupalıları yerden yere vurdu, “Dünya beşten büyüktür” diyerekten de, yeryüzünde kurulu düzene çomak soktu.
Bu arada ABD`nin beslemesi Fethullah Gülen, yavaş yavaş Erdoğan ile ihtilaflara girdi. Fethullah Gülen, yazılarında sık sık Firavun ve Firavunlaşmaktan bahsetmeye başladı. Burada hedefteki isim elbette ki Erdoğan`dı.
7 Şubat 2012 günü, İstanbul`da özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya'nın, KCK soruşturması kapsamında MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve MİT`in bazı eski üst düzey yetkililerini ifade vermeye çağırması, artık iplerin iyice gerildiği ve hatta ilk ciddi krizin çıktığının göstergesidir.
Sonra malum dershaneler krizi. Bu krizde, Gülen`in çekilmiş kılıcı rolünü Ekrem Dumanlı üstlenmişti. Zaman gazetesinde üst üste yazdığı yazılarla, 61. Hükümeti uyarıyor, onları geri adıma atmaya zorluyordu.
17 Aralık 2013'te Fethullah Gülen`in Emniyet ayağı, hükümete en esaslı darbesini vurdu. Dershaneler ile ilgili Hükümetin attığı adımın rövanşı sayılabilecek bu operasyonda; Hükümete yakın birçok iş adamı ve bürokratın yanı sıra, İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar gözaltına alındı.
Bu hamleye karşılık olarak, Hükümet ilgili yönetmelikte değişiklik yaparak, soruşturmaları Başsavcılığa ve en üst dereceli kolluk amirine bildirme zorunluluğu getirdi. Ancak 25 Aralık`ta Savcı Muammer Akkaş ikinci bir operasyon için emir verdi. Emniyet Savcı`yı dinlemedi. Bunun üzerine görevinin engellendiği ile ilgili basın açıklaması yaptı.
Hükümet bu hamlelere karşı Emniyet içinde bir temizlik yaparak karşılık veriyordu. Birçok yetkili amir pasif görevlere alınıyordu. Ayrıca savcı ve hâkimlerin görev yerleri değiştiriliyor, başlattıkları soruşturma dosyaları ellerinden alınıyordu.
19 Ocak 2014`te Adana`da durdurulan MİT tırları, Türkiye`yi uluslararası arenada zor durumda bırakma operasyonuydu. Hükümet tırların içindeki malzemelerin Bayırbucak Türkmenlerine gittiğini söylüyordu. Ancak bu malzemelerin, kendilerinin deyimiyle Suriye`deki bazı cihatçı örgütlere götürüldüğü yaygarası kopmuştu bile.
Bu arada hükümet, yargıç ve savcıları görevden alıyor, kamu kurum ve kuruluşlarında operasyonlar yapıyor ve kendince paralel yapılanmanın inine girmeye çalışıyordu. Paralelciler yurt dışından destek görse de, yurt içinde pek destek görmüyor ve her hamleleri boşa çıkarılıyordu.
Tabi bu hamlelerin tepe noktasını 15 Temmuz`daki darbe girişimi oluşturur. Fakat halkın müthiş desteği ile engellenen darbe, Erdoğan`ı da oldukça güçlendirdi. Bazen bu mücadelede kendisini yalnız hisseden Erdoğan, halkın bu desteği ile sanki başkanlığı da garantiye almış gibi görünüyor.
İşin ilginç tarafı bu ılımlı İslamcıların, Hükümete karşı hiç de ılımlı olmaması ve baştan beri pes edecekleri kanaatini boşa çıkartırcasına hamle üstüne hamle yapmalarıdır. İnsan ister istemez bundan sonraki hamleleri ne olur diye düşünmeden edemiyor.
Her ne kadar Mehmet Göktaş, Fethullah Gülen`in geri getirilmemesi gerektiğini, “Bırakın, dışarılarda ölsün gitsin” şeklinde savunuyorsa da, Fethullah Gülen Amerika`da kaldığı sürece, bu tür fitnelerin odağında kalmaya, Batılıların kendisine sunduğu imkânlardan da istifade ederek, Türkiye`de kargaşa çıkarmaya devam edecektir.
Bütün bu hengâmede unutulmaması gereken şey, bütün bunların Fethullah Gülen`e