• DOLAR 34.595
  • EURO 36.616
  • ALTIN 2905.246
  • ...
BATI ÂLEMİ veya LEŞ KARGALARI
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Mehmet Emin Özmen / Analiz

Leş kargası, ismi üzerinde leşlerden beslenen kargagillerdendir. Sadece leş değil, diğer birçok şey yediği gibi yumurta hırsızlığı ile de meşhurdur. İlginçtir, yaşam alanlarından bir bölge de Batı Avrupa`dır.

İnsan davranışlarını etkileyen unsurlardan biri de, içinde bulunduğu coğrafya, çevre ve iklimdir. Örneğin buz tabakaları arasında yaşayan Eskimolar ile Arabistan çöllerinde yaşayan Araplar arasında davranış farklılıklarının sebeplerinden biri, bahsettiğimiz konudur.

Hz. Adem`in çocuklarından Kabil, kardeşi Habil`i şehid ettikten sonra uzun süre cesede ne yapacağını bilemedi. Bu arada iki karga kavgaya tutuştular, biri diğerini öldürdü ve katil maktulü toprağa gömdü. Herhalde bunlar leş kargası değildi. Çünkü leş kargası olsaydı katil maktulü yerdi. Bu da hayvanların insan davranışlarını etkilemesine bir örnek olarak önümüzde durmaktadır.

Bu anlamda, Batı insanının kendisine en çok örnek aldığı hayvan, herhalde leş kargasıdır. Bunun en bariz örneği Batı insanının hemen her yerde katliamlar yapıp, bu cesetlerin üzerinden hedeflerine ulaşmaya çalışmasıdır. Bunun için ne kadar bol ceset olursa, kendisi açısından o kadar iyi olur.

Malum Avrupalı medeni insan sadece ve sadece kendi çıkarlarını gözetir. Bütün davranışlarını belirleyen unsur çıkarlarıdır. Bu durumu “Prens” adlı kitabıyla resmileştiren Makyavel (Niccolò Machiavelli)`dir.

Kendisinin bahsettiğimiz kitabında dile getirdiği fikirleri; “Devletin ya da devlet adamının, ülkesinin yararına olabilecek her eylem veya davranışının meşru olduğunu, amacın aracı meşrulaştırdığını dile getiren ya da her türlü ahlak ilkesini hiçe sayan görüş” şeklinde özetlenebilir.

Batılı devlet adamlarının esas idolü Makyavel`dir. Onlar için namus, ar, şeref, haysiyet veya söz vermiş olmak gibi kavramlar çıkarlarından sonra gelir. Çıkarları için bütün bunları bir çırpıda feda edebilirler.

Çıkarlarının temini için; yeni keşfettikleri kıtalarda milyonlarca yerli öldürebilir veya sömürgelerinde kendilerine engel çıkaran binlerce insanı kıyımdan geçirebilir veyahut atom bombalarıyla insanlığı yok edebilirler.

Osmanlı Devleti özellikle son iki yüzyılında Batı`yı yakalamaya çalışmıştır. Çünkü Osmanlı, Batı`ya nazaran geride kalmıştı. Bu da beraberinde yıkımı getirecekti. Aç çakallar gibi bekleyen Batı, zayıf ve hasta bir Osmanlı sofrasını göz ardı etmeyecekti. Osmanlı Devleti, Batı karşısındaki gerilemesini ve çöküntüsünü durdurmak amacıyla Batılı tarzda düzenlemelere gitmekteydi. Batı`ya yönelimin adımları olarak, Tanzimat ve Islahat Fermanı`nın ardından Meşruti yönetimine geçilmişti.

29 Ekim 1923`te kurulan Türkiye Cumhuriyetinin, İzmir İktisat Kongresi`nde artık Batıcı tarzda bir ekonomik yapıya kavuşturulacağı anlaşılmıştı. Bu anlamda idari, sosyal, hukuki, siyasi ve ekonomik düzenlemeler Batı eksenli olmuştur.

Türkiye, 12 Eylül 1963 tarihinde tam üyelik şartlarını gerçekleştirinceye kadar, Avrupa Topluluğu ile ortaklık kurduğuna dair anlaşmayı, Ankara`da imzaladı. Anlaşmanın amacı şöyle belirtiliyordu: “Türkiye ekonomisinin hızlandırılmış kalkınmasını ve Türk halkının istihdam seviyesinin ve yaşama şartlarının yükseltilmesini sağlama gereğini tümü ile göz önünde bulundurarak, taraflar arasındaki ticari, ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi teşvik etmektir.”

Bu ne demektir biliyor musunuz? Avrupa Türkiye`yi üye olarak alana dek, her ne kadar çıkarı varsa bu çıkarların devamının temin edilmesidir. Örneğin bu anlamda; “ Gümrük Birliği`nin esasları, tarım, malların, kişilerin, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaşımı, ulaştırma, rekabet, mevzuat ile ekonomik ve ticari politikaların uyumlaştırılması” şeklinde gelen amaçların hemen hepsi, Avrupa`nın Makyavelist görüşleri eksenlidir.

Türkiye`nin önceki hükümetleri, bütün tavizleri verip, Avrupa`nın çıkarına ne varsa, hepsini Avrupalının önüne koyaraktan, kendilerini Avrupa kapısından almaları için bin bir türlü takla attılar. Avrupalılar ise hem çıkarlarını sağlayıp hem de Türkiye`yi kapı önünde durdurmayı tam 53 yıldır başardılar.

Şimdi, son zamanlarda Avrupa Birliği, Türkiye ile arasındaki ilişkiler masaya yatırmış ve hatta 24/11/2016 günü, yani iki gün önce, Avrupa Parlamentosu Türkiye ile üyelik müzakerelerini geçici olarak durdurma tavsiye kararını almış durumdadır.

Sizce neden? Sakın, karşılarında eskisi gibi çıkarlarını kendilerine altın tepside sunan Türk idarecilerini bulmadıklarından dolayı olmasın.

Bu haberler de ilginizi çekebilir