Alenen Yakınlaşma: Erdoğan Putin Dostluğu
JULİA SMİRNOVA / DİE WELT GAZETESİ
Çoğu kimsenin bu iki güçlü adam arasındaki yakınlaşmayı Avrupa için tehlikeli görmesi yersizdir. Zira taraflar arasında hedef birlikteliği olmadığı için dostlukları sağlam bir temel üzerine bina edilmemiştir.
Rus devlet başkanı Wladimir Putin ve Türk devlet başkanı Erdoğan, İstanbul`daki dünya enerji konferansında birbirlerine tebessüm ederek yanyana oturdular. Bu fotoğraf büyük bir uyum mu? Bu iki başkanın birbirlerine düşmanlık ettikleri zamanlar unutuluyor galiba. O zaman, Putin Türk idarecilerini kast ederek: ‘` ALLAH elitlerden akıllarını alarak cezalandırmak istiyor `` demişti.
Putin, bu düşündürücü cümleyi Türkiye-Suriye sınırında bir Rus jetinin düşürülmesinden sonra söylemişti. Her şey bitti ve unutuldu da her iki otokrat anlaştı mı gerçekten? Oysa zirvenin arka planındaki kulisleri takip edenler, bu güzel fotoğrafın arkasında başka bir gerçeği görecektir.
Daha kısa bir zamana kadar Rus devlet televizyonunda Türkiye, DAEŞ i destekleyen düşman bir ulus olarak sunulup ve Türk gıda maddelerini almak yurtseverliğe münafi bir durum olarak kabul ediliyordu. Rusya`nın Türkiye`den portakal, mandalina, şeftali nektarı, kayısı, erik ithaline izin vermesi haberlerinin özellikle verilmesi bir amaca hizmet içindir. Karadeniz altından geçecek olan Türk akımı projesi bu dostluğu bir miktar perçinlemiş gibi gözüküyor.
Bu Halklar Güçlü Adamlar Tarafından Yönetiliyor
Her iki ülkenin ilişkilerinde çok hızlı dönüşler oldu. Otokratların, demokratik devlet başkanları olarak zıtlaşmaları da anlaşmaları da oldukça rahattır. Bunlar kendi söylemlerinde esnek olup söylemlerini de stratejileri gibi hızla değiştirebiliyorlar.
Bu ülkelerde zahiren tepki sahibi bir halk olsa da, halk güncel stratejiyi destekleyen bu güçlü adamlar tarafından yönetilir ve yönlendirilirler. Bir yıl önce Moskova`da ki Türk büyükelçiliğine domates ve taş atan kuru gürültü ulusalcılar, hükümet tarafından hemen kontrol altına alındılar.
Geçmişte birbirine bir süreliğine düşmanlık yapmış olan her iki lider de yakınlaşabilmek için ellerinden geleni yaptılar. Bununla adeta Avrupa ve Amerika`ya ‘`Buraya bakın. Siz olmadan da oluyor.`` mesajını vermek istediler. Bu durum Türkiye`deki başarısız darbe girişiminden sonra da görüldü. Putin temmuz ayında ki o darbeyi fırsat bilip, hızlı bir şekilde Erdoğan`la dayanışmaya girip mevzi alırken halen bile Avrupa`dan kitlesel tutuklamalar ve özgürlük kısıtlamalarıyla ilgili eleştiriler geliyor. Putin Dünya Enerji Konferansında ki konuşmasında durumu kontrol altına aldığı için Erdoğan`ı tekrar tebrik ederek Avrupa`ya fark üzerine fark yaptı. Erdoğan, kendi ifadesiyle ‘` sevgili dost Putin ‘` e olan yakınlaşmasını nasıl kullanacak. Acaba o da bunu Trumpf misali, Batıdan tavizler alabilmek için mi kullanacak. Bunu zaman gösterecek.
Suriye`ye konusunda her iki lider de gür bir ses vermelerinin yanında aynı zamanda ciddi bir esnekliğe sahiptirler. Daha önceleri Erdoğan, Rusya`da ki mevkidaşını etnik temizlik yapmakla suçlarken, Şimdi ise bölgede ki gelişmelerle alakalı soruya nazik bir şekilde ‘`Özellikle kuşatma altında ki Suriye metropolü Alepo`daki insani şartlar nasıl daha iyi yapılabiliriz, konuşulması gerekir.‘` diyor. Erdoğan, sadece bir kongre konuşmasında katılımcılara belli belirsiz bir imada bulanarak ‘`Şimdi kim Suriye`yi bombalıyor. Bugün Alepo`da göğe bakan çocuklar sadece kendilerini hedef alan helikopterlerin ve uçakların bombalarını görüyorlar.`` dedi, ama Rusya`nın isminden hiç bahsetmedi. Putin de Türk liderini hiçbir şekilde eleştirmedi.
SONUNDA TÜRKİYE KARAR VERMELİDİR
Türkiye ve Rusya, muhalafeti ikna edip Alepo`daki kuşatmayı kaldırabilir. Erdoğan bu konuya itiraz etmiyor. Bununla birlikte Suriye siyasetinde Rusya ve Türkiye arasında, Esed hususu dışında büyük bir farkın bulunmaması bir harmoniye işaret etmez. Moskova onu görevde tutmak istiyor, Türkiye ise onu devirmek istiyor. Her iki adam da tamamen pragmatik taktiklerle kendilerine avantaj sağlamaya çalışıyorlar. Yeni, aksi bir gücün yer değiştirmesi değil bu.
Ama Türkiye sonunda seçimini yapmalıdır. 1952`den buyana stabil batılı demokrat ülkelerin bir paktı olan NATO`nun bir ülkesi olarak mı kalmak istiyor, yoksa dünyanın en büyük askeri paktının bir üyesi olarak bir dünya gücüne mi dönüşmek istiyor? Bu durum Moskova için de geçerlidir. Ve buruda yeni dostluğun sınırları belirginleşecektir.
Bu tuhaf oyun iki otokrat arasındaki taktiksel bir oyundur. Pragmatik menfaatleri bulunduğu sürece bu dostluk devam eder, menfaatin bittiği yerde ise…
JULİA SMİRNOVA : Moskova`ya 50 km uzaklıkta bulunan Krosnaarmeısk ta doğan gazeteci Rusya`da temel eğitimini aldıktan sonra 15 yaşında yerel gazetelerde yazmaya başladı. Ardından Almanya`da Berlin (2003) ve Hamburg`ta ünüversite (2007 ) bitirdi. Değişik kuruluşlarda gönüllü olarak çalıştıktan sonra 2012yılından bu yana Die welt gazetesinde çalışmaya başladı. Halen bu gazetede uluslar arası muhabir olarak çalışmaktadır.