`İslam`ı temsil ettiğimiz oranda Müslümanların vahdeti gerçekleşir`
Mezhepçilik ve ırkçılık fitnelerine dikkat çeken Doç. Dr. Bülent Sönmez, Müslümanların İslam dinini temsil ettiği oranda vahdeti gerçekleştirebileceğini, bunun için de somut projelerin ortaya konulması gerektiğini belirtti.
Batı tarafından Müslümanlar arasına yerleştirilen mezhepçilik ve ırkçılık fitnelerine dikkat çeken Dicle Üniversitesi Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Bülent Sönmez, Müslümanların İslam dinini temsil ettiği oranda vahdeti gerçekleştirebileceğini belirtti.
İLKHA`ya değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. Bülent Sönmez, Musul operasyonu üzerinden ortaya konulmaya çalışılan mezhepçilik ve ırkçılığın, yüzyıllardır batı tarafından Müslümanların arasına yerleştirildiğini ve bunun günümüzde devam ettirildiğini ifade etti.
Batının, kendisine düşman üreterek varlığını sürdürdüğüne dikkat çeken Sönmez, Müslümanların da maalesef bazen bu yolda ilerlediklerini, mezhep ve ırk farklılığını öne sürerek aralarında düşman ürettiklerini söyledi.
Sönmez, “Biz bunu dini ne kadar temsil ediyoruz? Biz bu dini temsil ettiğimiz oranda Müslümanlar arasındaki vahdet gerçekleşir. Müslümanların birleşmesi zor bir şey değildir. Sorunumuz bizim insan ve evren algımız, Allah tasavvurumuz.” dedi.
“Her ötekileştirmeyi bir vesile aracı kılmaya çalışan bir algı yönetimi vardır”
İslam`ın aslî penceresinden bakıldığında mezhebin bir sorun olmadığını belirten Sönmez, “Mülk Allah`ındır –Musul-Kerkük- biz buna inanıyoruz. Zulme uğramış olan insanlar varsa Müslüman`ın görevi korumak ve kollamaktır. ‘O toprak benim olsun, şunun olsun…` böyle bir şey yok yani. Dünyayı yöneten, her ötekileştirmeyi bir vesile aracı kılmaya çalışan bir algı yönetimi vardır. Bu Müslümanlar için de geçerli. Kendini Şii olarak tabir ediyor, Sünni olarak ifade ediyor. Aslında Şiilik ve Sünnilik ötesinde yeni bir insan modeli var. Haz ve faydaya dayalı dünya tasavvuru var. Şimdi biz bunları dinsel kavramlarla anlamaya çalışırsak yanılırız. Ortada dinsel bir şey yok. Şii de olsam Sünni de olsam, eğer aslî zeminden hayata bakıyorsam zaten sorun yok.” diye belirtti.
ABD`nin dış politikasında ‘zombi` diye tabir edilen emperyalist uygulamalarının olduğunu ifade eden, Doç. Dr. Sönmez, bu uygulamayla İslam ülkelerini işgal etmeye zemin hazırladığı ve sonra ‘kurtarıcı` yalanıyla işgal ettiğini belirtti.
“Batı kaosun oluşması için mezhepçiliği Müslümanlara dayatıyor”
Batı`nın kaostan beslendiğine vurgu yapan Sönmez, konuşmasına şöyle devam etti: “Kaos, Batı diyalektiğinin getirdiği bir şeydir. Güçlü olanın ayakta kalmasıdır, 300 yıldır Batı bu anlayışı yoğurdu. Kaosun oluşması için mezhepçiliği Müslümanlara dayatır. Batı`da oryantalist çalışmaları var. Bizden daha fazla İslamî literatüre sahiptirler. Kendimize baktığımızda ise nasıl bir insan yetiştireceğimize dair bir müfredatımız yok. Kaos, Batı`nın beslendiği bir şeydir, güçlü olanın beslendiği bir şeydir. Ortadoğu halklarında Osmanlı`nın bölünme ve parçalanma süreci sona ermemiştir ve bu parçalanma devam ediyor, hatta dayatılıyor. Birinci Dünya Harbi`nde hal edemedikleri sorunlar var, Batı`nın kendi perspektifiyle bu sorunları hal etmeye çalışıyorlar. Müslümanlar olarak, güçlü bir liderliğe ve güçlü bir entelektüel birikime sahip değiliz. Kendimize ait bir zeminimiz yok. Müslümanlar her türlü provokasyona müsaitler çünkü bölünmüş bir coğrafya var.”
“Batı geçmişine ve halkına sahip çıkan Müslümanlardan nefret ediyor”
Batı`nın iki şeyden nefret ettiğine dikkat çeken Sönmez, “Birincisi geçmişine sahip çıkan Müslümanlardan ikincisi ise halkına sahip çıkan Müslümanlardan. İşte bu duyarlılığa sahip olan Müslümanlar üzerinde sürekli ırkçılık ve mezhepçilik algısı oluşturmaya çalışıyorlar.” dedi ve son olarak şunları ekledi:
“Sorun, parçalı bir dünya görüşüne sahip Müslümanlardan kaynaklanıyor. Her şey güçlü bir entelektüel birikime sahip olamayan, ihtiras sahibi kişilerden kaynaklanıyor. Bütün bu sorunların çözümünde samimiyet yatıyor. Allah isteseydi insanları tek tip yaratırdı. Ortada bir ideolojik bir durum yok. Aynı kaynakları okuyoruz ama ittifak edemiyoruz, ilk önce kalpler ittifak etmeli ki toplumda da vahdet olsun. Bu konuda da herkesin somut bir proje ortaya koyması gerekir.” (M. Hüseyin Temel, Emrah Deniz- İLKHA)