ASR-I SAADETTE GAZETECİLİK
Hiç şüphesiz günümüz etkili silahlarından biri de gazeteciliktir. Bu alanda güçlü olan gündemi istediği alana çekiyor, istediği algıyı oluşturabiliyor. Öyle ki hakkı batıl batılı hak gösterebiliyor... Ne yazık ki böyle önemli bir alanda Müslümanların sesi çok cılız kalıyor. Savundukları fikir hak olmasına ve insanlığın kurtuluşuna büyük bir katkı sunacak olmasına rağmen insanlığın düşmanlarıymış gibi teröristçe muamele görüyorlar. Dünyanın dört bir yanında kendileri zulüm görüyorken zalim gibi gösterilebiliyor, hakları açıkça gasp edilebiliyor. Peki, öyle mi olmalı, Müslümanlar hep uzak mı kalmalı bu alana. Tabii ki de hayır…
Asr-ı saadet dönemini derinlemesine incelediğimizde günümüz siyasetinin ilkel tablosuyla karşılaşıyoruz. Araç ve gereçler farklı ancak kurgulanan oyun ve tezgâh aynı. İslam`ın evrensel mesajını insanlara ulaştırmak için “İkra” emri ile davete başlayan Peygamberimiz, anında o dönemin medyası tarafından saldırıya uğruyor, linç kampanyaları düzenlenerek yalancılıkla, sihirbazlıkla, delilikle itham ediliyor.
Kimdi o dönemin gazetecileri ve nasıl bir yol izliyorlardı?
Kab bin Eşref, Nadr İbnu`l Haris, Esma binti Mervan, Ebu Afek ve daha birçok şair o dönemin fitneci gazetecilerine örnektir. İslam düşmanı olan bu şairler, İslam davasına zarar verebilecek en kısa ve etkin yolun şiir olduğunu biliyorlardı. Bu şairler, tıpkı günümüzde bir kısım medyanın yaptığı gibi, şiirlerinde İslam`la alay ediyor; Peygamber (s.a.v)i ve Müslümanları küçük düşürüyor hakaret ediyorlardı. Bu şiirler yani o günün gazete, dergi makaleleri, radyo, televizyon programları) kısa zaman içinde şehirde yayılıyor, İslam aleyhinde kamuoyu oluşturarak insanların zihinlerini bulandırıyordu. Ve gel gör ki Medine döneminde İslam`la alay eden, ona hakaret eden şairlerin çoğu Yahudi idiler. Başka bir deyişle bugün olduğu gibi Medine`de İslam düşmanlığı yapan medyanın patronları, Yahudilerden oluşuyordu.
Mekke müşrikleri ellerinden geleni yapmalarına rağmen Peygamber aleyhisselam`ın mesajının yayılmasını engelleyemeyince Nadir bin Haris o dönemin magazinciliğini yapacak bir adım atıyor. İran kisralarının, Rüstem ve İsfendiyar`la ilgili masallarını, hikâyelerini derleyip halkın dikkatini Kur`an`dan ayırmak ve onları masallar içinde uyutmak için büyük bir çadır kurdurarak masal anlatma partileri düzenlemeye başladı. Nadir bin Haris bu amaçla şarkıcı kızlar da getirmişti. Bu adam, Müslüman olan birini duyunca şarkıcı kızlara şu talimatı verirdi: “Onu yedir, içir, şarkınla öyle ağırla ki dininden dönsün ve seninle hemhâl olsun.”
Rabbimizin “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihat için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah`ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah`ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” emriyle, Peygamberimiz kendi silahlarıyla müşrik ve Yahudileri vurmak için bu konuda yetenekli sahabelerini şiire (gazeteceliğe) teşvik ederek yönlendirmiş İslam`ın hizmetine sunmuştur. Bu sahabelerin başlıcaları; Hassân bin Sâbit, Kâ`b bin Züheyr, Abdullah bin Revâha ve Kab bin Malik`tir.
Peygamberimizin Hassan bin Sabit`e hitaben “Ashâbımın silâhla harb ettiği gibi sen de dil ile harb et” dediği rivayet edilir.
Bu günkü Müslümanların Peygamber efendimizin sünnetini takip ederek günümüz etkili silahlarından medyada söz sahibi olmaları için daha çok uğraşmaları kesinlikle şer`i bir zorunluluktur. Aksi takdirde yapay gündemlerle, hak olan davamız sulandırılmaya devam edilecek ve kendi istedikleri kılıflarda servis edilecektir.