• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...
Batı`nın özgür ve objektif basını!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Emperyalizm, her gün dünyanın farklı coğrafyalarında işlediği katliamlarla sömürü düzenini mazlum insanların kanı üzerine bina ederken, yaptığı haberlerle dünya siyasal sistemine yön veren Batı'nın yazılı ve görsel basınının göğe yükselen çığlıklara kulak tıkaması, “özgür ve objektif” habercilik söylemlerinin gerçekliğine ışık tutuyor.

Batı`nın yazılı ve görsel basını objektif mi? Bu soruya cevap veren Batı`ya angaje, yerli medya gruplarının cevabı “elbette evet” olurken sömürü altındaki milletler ise Batı emperyalizminin yüzyıllardır icra ettiği zulümlerin yazılı ve görsel medya aracılığıyla sansürlendiğine inanıyor.

Bir taraftan kendi dışındakilere sürekli özgürlük ve medya etiği dersi vermeye çalışan Batı basını, diğer taraftan kendi içindeki aykırı hiçbir sese bile tahammül göstermiyor.

Genel olarak Batı medyasının, hükümet ve ülkelerinin istihbarat kuruluşlarıyla komplike ilişkileri bilinirken, özellikle önde gelen “büyük medya kuruluşlarının” dünya siyasal sistemini kontrol amaçlı kurulmuş algı merkezleri olduğu hakkında sıkça bilgiler de kamuoyuna yansıyor.

Avrupa ülkelerinde yaşanan olumsuzluklar, halkın hak talepleri, hükümetlerin politikaları doğrultusunda sansürlenirken, İslam ülkelerinde yaşananlar ise manipüle edilerek, provoke edici bir dil ve kurguyla servis ediliyor.

Emperyalist Batı`nın İslam coğrafyasında icra ettiği cürmü, neden olduğu katliamları kendi toplumlarından bile saklayan algı operasyonun ana aktörü basın kuruluşları, oluşturdukları yapay gündemlerle de bu ülkelerin toplumunu “patronların” istedikleri yöne kanalize ediyor.

İkircikli tutumuyla Müslüman milletler tarafından her zaman için sorgulanan Batı basını; basın etiği, habercilik anlayışı, özgür ve objektif bakış gibi kavramların da içini boşaltıyor.

Başta ABD olmak üzere Batı dünyasında Müslümanlara yönelik insani haklar kısıtlanırken, her gün onlarca ırkçı saldırı gerçekleşirken, camiler bir bir kundaklanırken haber değeri görmeyen veya kimi zaman da sıradanlaştırıp saldırıları normalleştiren anlayışın Batı basının karakteristik özelliği olarak öne çıktığı da görülüyor.

Dünyanın herhangi bir yerinde kendi ülkelerinin ulusal çıkarlarına engel gördükleri her gelişmeyi tersyüz ederek servis eden Batı basını, oluşturduğu algıyla tüm dünyayı ayağa kaldırmayı başarabilecek mahareti de gösterebiliyor.     

Sürekli olarak toplumun sağlıklı haber alma, bilgi edinme gibi haklarından söz eden batı medyası, söz konusu terör rejimi İsrail ve onun hamisi konumundaki Amerika`nın çıkarları oldu mu; sansürleme veya perdelemenin ötesinde, karşı atağa geçip propaganda üretim merkezine dönüşüyor.

Batı medyasında İsrail`in Müslüman Filistin halkı üzerinde estirdiği teröre ilişkin bırakın haber serisi yakalamayı, bir makale bulmakta bile zorlanılırken, Filistinli Müslümanların işgale ve katliamlara karşı göstermiş olduğu direniş ise terör eylemleri olarak dünya kamuoyuna sunuluyor.

Bununla beraber Londra, Paris, New York ve başka başkentlerde İsrail karşıtı yüzbinlerce kişinin katıldığı ve hiç kimsenin burnunun kanamadığı gösteriler görmezden gelinirken, öte taraftan emperyalist Batı karşıtı ülkelerde yapılan ve çoğu zaman sayıları onlarca kişiyi geçmeyen gösteriler de abartılarak dünya gündemine getiriliyor.

Dizayn etmeye çalıştıkları ülkelerdeki marjinal grupları "insan hakları savunucuları" olarak topluma lanse eden Batı medyası, insan hakları aktivistlerinin Gazze`ye yardım malzemesi taşıdıkları Mavi Marmara gemisinin uluslararası sularda 31 Mayıs 2010`da terör rejimi İsrail askerleri tarafından saldırıya uğramasını ise küçük puntolarla görmüştü.

İsrail`in vahşetini kınamak için Londra merkezde yüzbinlerce kişinin katıldığı gösteriler yapıldı. Gösteriler BBC binasının önünden geçmesine rağmen, BBC adeta üç maymunu oynamış ve olup biteni görmemeyi sürdürmüştü. Daha sonra kamuoyunda tepkilerin yükselmesiyle beraber BBC yürüyüşle ilgili haberler servis etmişti.  

2011 yılında Norveç'te 77 kişinin hayatını kaybettiği, 242 kişinin de yaralandığı saldırının faili, İslam düşmanı ırkçı Anders Behring Breivik`in gerçekleştirdiği katliam ve onun gerisindekiler yüzeysel haberlerle gazetelerin kenar köşelerinde ancak görülebildi. Avrupa tarihinin son yüzyılda yaşadığı en büyük vahşetlerden olan katliam, kısa bir süre gündemde kalırken bu olay hakkında ne uzun uzadıya paneller ne günler süren makaleler ne de basmakalıp kitaplar kaleme alındı. Ayrıca Breivik`in mensubu olduğu Hristiyanlık inancı da hiç sorgulanmadı.

Özgür basın-özgür gazetecilik retoriği ile alan açan Batı basının, kendi içerisinden yükselen aykırı sesleri de susturduğu sıkça rastlanan başka bir gerçek…  

Beyaz Saray`ın en kıdemli muhabiri olan Helen Thomas`ın, İsrail`in Gazze`ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine yaptığı baskının ardından işgalcileri eleştirmesi, işinden olmasına neden oldu. 89 yaşındaki Thomas, Yahudilerin Filistinlilere ait olan toprakları boşaltmalarını ve geldikleri ülkelere dönmeleri gerektiğini ifade etmişti. Çok tecrübeli bir isim olan Tomas, ABD eski başkanlarından Kennedy döneminden beri Beyaz Saray muhabirliği yapıyordu.

CNN sunucusu Sanchez, kendisiyle alay eden komedyen Stewart`ı “bağnaz” diye niteleyip tüm medyayı onun gibi Yahudilerin yönettiğini söyleyince işinden kovuldu. Sanchez, 2004`ten beri CNN`de gündüz kuşağında program yapıyordu.

Dünyaca ünlü aktör Mel Gibson, Hz. İsa`nın son günlerini anlatan 2004`te yönettiği Tutku/The Passion of Christ filmi ile Yahudi düşmanlığı yapmakla suçlandı. Takip eden günlerde Disney şirketi yapmayı planladığı projenin kontratını iptal etti.

1995`te CNN`in ünlü talk showcusu Larry King`e konuk olan Brando, “Hollywood`un sahipleri Yahudi. Bu konuda insanlar hassas olmalı; çünkü Yahudiler herkesi sömürüyor ve Hollywood`da yükselmek için Yahudi olmanız gerekiyor.” sözleri nedeniyle kariyerinin son anını yaşıyordu.

Fransa'nın resmi televizyon kanalı France 2'de hava durumu sunuculuğu yapan Philippe Verdier,  kitabında ülkenin cumhurbaşkanı Hollande`a eleştiriler yöneltince görevine son verildi.

Bunlara benzer onlarca örnek batı medyasının aykırı fikirlere ne kadar tahammül ettiğini net bir şekilde gösteriyor.

Kendini dünyanın lokomotif gücü olarak gören Batı basını, elbette sadece bunlarla da yetinmiyor. Basın etiğine göre sıra dışı olan bu tavırlar, kimi zaman hak ihlallerine neden olacak eylemlere kadar uzanıyor.

Geçtiğimiz yıllarda, İngilizce yayın yapan İran haber kanalı Press TV`nin Afganistan`daki bürosundan yapılan açıklamada, İngiliz yayın kuruluşu BBC`nin Afganistan resmi yayın birimine Press TV`nin yayınını kesme karşılığında yüklü miktarda ücret teklif ettiği belirtilmişti.

Mısır cuntacılarının neden olduğu katliam ve hak ihlallerine ve daha yakın zamanda Türkiye`de yaşanan 15 Temmuz ABD destekli darbe girişimine karşı yine üç maymunu oynayan Batı basını, Gezi gibi provokasyonun kol gezdiği olaylara, önceden gönderdiği savaş muhabirleri maharetiyle kompozisyonlar diziyor. Biri bine, pireyi deveye çevirerek olası uzlaşıları çatışmaya eviriyor.

Hem kendi içerisindeki hem de farklı ülkelerdeki aykırı, muhalif sesleri susturmaya çalışmak elbette mesleği sadece habercilik olan kuruluşların işi değildi. Bunun arkasında dev medya gruplarını finanse eden istihbarat örgütleri, holdingler, silah baronları ve tabi ki İsrail lobisi yer alıyordu.

Dünya ekonomisini kontrolü altında tutarak sömüren, nerelerde kimlerin savaşması gerektiğine karar veren İsrail lobisi, aynı zamanda insanların neleri duyması gerektiğini, neleri görmesi gerektiğini de arkasında olduğu ana akım medyanın aracılığıyla koordine ediyor.

Tüm bu olup bitenler Batı menşeili yazılı ve görsel basın-yayının; aslında toplumu bilgilendirmek için değil de dizayn etmek için kurgulandığı gerçekliğine işaret ediyor.  (Fırat Arslan - İLKHA)

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir