`İnsanlarımızın çoğu kaderlerine terk edildi`
Diyarbakır`da 15 yıl önce kurduğu SOHRAM-DER ile bölgede yaşanan göç, işkence ve çatışmalardan etkilenen kişilere psikolojik, sağlık ve hukuksal alanda hizmetler veren Mim Yavuz Binbay, İLKHA`ya konuştu.
Uluslararası İşkenceyle Mücadele Örgütü tarafından dünyadaki 10 insan hakları savunucusu arasında seçilen Şiddet Ve Göç Mağdurları Rehabilitasyon Ve Adaptasyon Merkezi (SOHRAM-DER) Başkanı Mim Yavuz Mimbay, Ortadoğu ve bölgemizde yaşananların doğurduğu mağduriyetleri İLKHA`ya değerlendirdi.
1980 darbesi döneminde Diyarbakır 5 Nolu Cezaevinde kötü muamele ve işkencelere maruz kalan Yavuz Binbay, 7 yıl cezaevinde kaldı.1994 yılında kendisine yönelik düzenlenen saldırının ardından İsviçre`nin Cenevre kentine yerleşti. 2000 yılında Türkiye`ye geri döndükten sonra SOHRAM-DER`i kurdu.
SOHRAM-DER Başkanı Mimbay`ın, Türkiye ve Ortadoğu`da yaşananlar ile bunların neden olduğu mağduriyetlere ilişkin İLKHA`ya verdiği röportajın tamamı:
Öncelikle bize kendinizden ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
“2 bin 903 kişiye psikoterapi hizmeti verdik”
İnsan hakları savunucusuyum. SOHRAM-DER`i 2000 yılında kurdum. 1990`lı yıllarda köyler boşaltıldı. Birçok olaylar yaşandı. Asıl mağdurlar üzerinde düşündüm ve yardıma ihtiyacı olanların kadınlar ve çocuklar olduğuna karar verdim. Hz. İbrahim`in ateşe atıldığında küçük bir hayvanın su taşıması misali, insanları kurtarma anlayışıyla çalışıyorum. Biz bireysel değil toplumsal bir travma içerisindeyiz. Çocukların ve kadınların bundan kurtulması zor olduğu için psikoterapi ile onlara destek olmak istedik. Psikoterapi hizmeti, toplumsal ruh sağlığının sigortasıdır. Bu kapsamda, bir psikolog yardımıyla ücretsiz psikoterapi hizmeti verdik. İlk kurulduğumuzda önceliği işkence mağdurlarına ayırdık. Ben de darbe dönemlerinde defalarca işkenceye tabi tutuldum. Daha sonra işkenceye maruz kalanların yakınları, köyleri boşaltılanlar, çatışmalı süreçte zarar görenler gibi… O dönemde ortaya çıkan şiddet ortamından etkilenmeyen kimse kalmadı.
2001 yılından 2016`ya kadar geçen süre içerisinde 2 bin 903 kişiye psikoterapi hizmeti verdik. Bunlar her kesimden insanlardandı. Kimisi eğitimi, kimisi işini, kimisi yakınını kaybetmiş. Aynı zamanda ortak bir mağaza açtık, yardıma muhtaçlar için. İsteyen gelip istediğini seçiyor. Bunun dışında, yol hizmeti, yemek hizmeti, eğitim hizmeti, sağlık hizmeti ve akla gelebilecek birçok alanda hizmet vermeye çalışıyoruz.
Çözüm sürecinden hemen sonra başlayan çatışmaları ve neden olduğu mağduriyeti nasıl değerlendiriyorsunuz?
“1990`lı yıllara rahmet okutan bir süreç yaşandı”
Ortalama 3 yıl süren bir çözüm süreci vardı. Ama programlı ama dağınık, ama eksik ama fazla, ama şu ama bu. Süreçte kısmi bir huzura kavuştu bölge. Ne yazık ki, özellikle Sur ilçesinde, halkın umutlarını boşa çıkaran, onları umutsuzluk girdabına sokan bir süreç yaşandı. Politikasızlık politikası uygulandı. Nereye varacağı belli olmayan, 90`lı yıllara rahmet okutan bir süreç yaşandı. Bir hafta içerisinde bölgemizde 500 bine yakın insan evini terk etti. Sur ve Bağlar`da bunlar yaşandı. Kapımızı açtık. Tüm hizmetlerimizden yararlanıldı. Ev kiraları birden fırladı. Sosyal asistanlarımız ucuz evler ayarlamaya başladı. Avukatlarımız hukuksal destek verdi.
Bu süreçte devlet ve belediyenin tutumunu nasıl karşılıyorsunuz?
Devlet de belediye de insani krizi yönetemedi. Büyük eksiklikler vardı. Belediye devletin kurumudur ancak belediye devlet kurumu gibi davranmadı. Kendi asli görevlerini yerine getirebilecek hizmetleri ne yazık ki yerine getiremedi. Belediyenin ilk yapması gerek, halkın ihtiyaçlarını gidermekti. Amerika`da bir tufan olursa, belediyesi orada yaşayanlar için başka yerleşim yeri ya da çadırlar oluşturur. Ancak belediyede böyle bir hizmet göremedik. SOHRAM-DER olarak hizmete teşvik ettik, gönüllü olduk ancak sonuç alamadık.
Belediyeyi hizmet yönünden eleştirdiniz, bunu biraz daha açar mısınız?
Yiyecek vermek zorundasın, aşevleri kurmak zorundasın, kalacak yerler ayarlamak zorundasın. Belediyenin asıl görevleri bunlar. 150 bin insanı evinden çıkarıp, ‘Hadi git` ama nereye gidecek? Akrabaları bunca insanı almak zorunda değil ki… Olan da yoksul zaten. Sen belediyesin. Vergiden payını alıyorsun. Her insanın ödediği kuruş vergiden sen pay alıyorsun. Ne için, hizmet için. Bu yüzden bunu yapmak zorundasın. Belediyenin vilayetteki sosyal yardımlaşma vakfının hizmetlerine bu süreçte el koyma hakkı vardı. Ancak herkes ayrı telden çaldı. Biz küçük bir örgütüz. Yine elimizden geleni yapmaya çalıştık ama yeterli değildi. İnsanlarımızın çoğu kaderlerine terk edildi. Dilerim kardeşlerimizin mağduriyeti giderilir.
Suriye savaşının doğurduğu mağduriyetler ve mülteci krizi hakkında neler söylersiniz?
Amerika, uyguladığı kaos politikasıyla çatışmalı bölgeler oluşturuyor
Suriyeli göçmen kardeşlerimiz var. Ensar diyebileceğimiz, mağdur diyebileceğimiz, nasıl adlandırırsak adlandıralım bize göre mağdur. Dini, ırkı, mezhebi bizim için bir ayrım veya kıyas olamaz. Bizim için mağdur, mağdurdur. Mağdurun ne milliyeti ne dini ne dili, hiçbir şeyi olmaz. Arap mağdursa mağdurdur, Kürt mağdursa mağdurdur. Türk de Ermeni de Çerkez de mağdurdur. Biz bu zihniyetle hizmet vermeye çalışıyoruz. Şimdi bu kardeşlerimiz buraya geldiğinde, Türkiye dışında kimse bunlara kapı açmadı ve Türkiye, kendi gücünün çok üzerinde, dünyadaki hiçbir gücün hizmet veremeyeceği ve göze alamayacağı, bırakın göze almayı, aklından bile geçiremeyeceği bir rakamla karşı karşıya kaldı. Bir insanlık dramıydı; özellikle Amerika`nın son on yılda uyguladığı bir kaos politikası vardır. Dünyayı kaosa sürükleyip, çatışmalı bölgeler, kontrolsüz bölgeler oluşturuyor. O bölgelerde kaybettiği, zayıflattığı denetimini yeniden kurma projesi vardır.
Arap Baharı adındaki süreç Arap katliamı olarak devam etti. Irak, Yemen, Suriye, Libya, Sudan, Arap coğrafyasının tümünde bir soykırıma dönüştü. Arap baharı, İslam soykırımına dönüştü. Hem din hem etnik bir soykırım yaşanıyor. Buradan kaçan kardeşlerimiz, çoluk çocuğunu kurtarmaya çalışanlar, geldiler. Türkiye, kapısını açtı. 3 milyon mültecinin ülkemize geldiğinden bahsediliyor. Biz SOHRAM-DER olarak en başta bebeklere yönelik çalışma başlattık. Çünkü savaşla hiçbir alakaları yoktur. Süt kampanyası başlattık. Geçen yıl, 318 bebeğin her hafta süt ihtiyacını, çocukların sağlık ve giyim ihtiyacını karşılıyorduk. Çocukları sokaklardan alıkoymaya çalıştık. Türkçe, matematik gibi dersler verdik. Yetişkinlere dil dersi verdik, çünkü burada yaşayacaklardı, çalışacaklardı. (M. Sıddık Bilge, Cemal Uyan – İLKHA)