Uyanış (Doğrugenç Haftanın Yazısı)
Bende küçük şeylerle başlayıp derinleşince boğulmuştum suyun içinde. Bir kerecik kılmasam, bu gün okumasam, bir kerecik giysem, bir kerecik taksamlarla bu hale gelmiştim. Özgürlük dedim, şimdi değil sonra dedim...
"O gün hesap için huzura alınırsınız size ait hiçbir şey gizli kalmaz" (Hakka-18)
"Sizi sadece başıboş yarattığımızı ve hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mümin-15)
Ne denmek istendi acaba? O hesap gününden kasıt nedir? Alınacağım huzur da neresi? Başı boş olmak, geri getirilmek... Bu dehşet ifadeler! Yoksa bunlar Allah`ın kelamı mıydı? Bana soracağı bir hesap mı vardı? Çoğul bir hitap olduğuna göre kâinatın dirileceği bir zaman mı vardı? Evet, vardı ve hatırlıyorum sanki! Haşr, sorgu, mizan, azap, bekleyiş, kıyamet...
Aman Allah'ım neler oluyor? Neyi unutmuşum ben? Nasıl bir gaflete dalmışım? Nasılda aldanmışım dünyanın süsüne! Hani "Fakat siz (ey insanlar) ahiret daha hayırlı ve devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz” ikazın var ya nasıl unuturum Ya Rabb?
Babam seneler önce oturtur dizine anlatırdı ya hep "Meryem`im geçicidir bu dünya. Bizler bu dünya ya yalnızca kul olmak için geldik.” Tamam, derdim bende ."Tamam canım babam. Zaten ben de Allah`ı çok seviyorum." Coşkuyla dolardı hani içim... Allah deyince heyecanlanırdım. Dilimden düşürmezdim zikrimi...
Hani nerede ‘Ey hiçbir şeye muhtaç olmayan SAMED, ey kalpleri evirip çeviren VEDUT " diye yaptığım nidalar? Hani ben namaza başlayınca annemin bana aldığı o küçük, huzur kokan mavi seccadem?
Ya hani oyunun en heyecanlı yerinde sırf ezan okunduğu içim bütün mahalle çocuklarını susturuşum? Hani nerede o eve koşup namaz kılışım? Ya Rabbim neler olmuş bana? Anlayamıyorum... Gözlerimden akan yaşlar... Bu aynadaki günahkar sima...
Hani o minik örtünün içinde meleklere benzeyen Meryem? Hani o elinde küçük Kuran`ıyla cami cami dolaşan Meryem? Ya Rab Meryem gibi adanacağım Meryem`den eser kalmamış meğer... Aslımı benliğimi nasıl da kaybettim? Ne olmuş bana böyle? Hangi şartlandırmadan geçtim ben? Hangi Buda`nın peşine düştüm? Örtüme ne oldu benim? Niye bu kadar kısa? Ya simam... Huzuruna varmadığım için mi bu kadar sıkkın? Ben nasıl bu hale geldim? Hangi faşist kitap beni bu hale getirdi? Hangi kilise ruhumu aldı? Yoksa lise mi beni bu hale getirdi? Hatırlıyorum babam derdi; ‘Kızım dikkat et ortamına. Ortam seni çekmesin kendine. Sen ortamı kendine benzet, güzel arkadaş seçimleri yap.` Hak vermezdim babama o böyle söyleyince... Pek kulak asmazdım laflarına... Bende küçük şeylerle başlayıp derinleşince boğulmuştum suyun içinde. Bir kerecik kılmasam, bu gün okumasam, bir kerecik giysem, bir kerecik taksamlarla bu hale gelmiştim. Özgürlük dedim, şimdi değil sonra dedim. Şeytanı dost edindim. Bayanı melek yapan hayadan yoksun kalınca alçaldıkça alçaldım. Ne yaptım ben? Ah babam, Azizem dediğin Meryem nasılda kulluk vazifesini unuttu?
O gün için, yıldızların sökülüp döküldüğü, denizin ateşten lavlar halini aldığı, dağların yürütüldüğü o dehşetli kan dondurucu gün için ne hazırladın? Hani diyorsun ya Rabbim; "O`na ortak koşmaları sebebiyle kâfirlerin kalplerine yakında korku salacağız.” Ya bende o ortak koşanlardan olmuşsam. Ölüm bu kadar yakınken sela sesleri kulaklardan eksilmezken ben nerdeydim, niye göremedim? O kadar mı katılaşmıştı kalbim? Yoksa bende mi mühürlenmiştim?
“Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geleceksiniz ve dünyada size verdiğimiz şeyleri ardınızda bırakacaksınız." O zaman ben nasıl hesap vericem sana? Azrail`i nasıl erteleyeceğim? Ruhumu nasıl alacaktı ki o benim? Ben iman üzerine nasıl ölecektim? Gıybetten, seni anmamaktan, boş sözlerden kararan dilim nasıl anacaktı seni? Nasıl Allah diyecektim ve nasıl şehadet getirecektim? Ey iman edenler diye seslenilen kitleye nasıl girecektim ben?
Ya cehennem azabına nasıl dayanacağım. Hayır, bunalıyorum... Nefesim kesiliyor, tövbe etmeliyim ama nasıl? Amel defteri günahlarla dolu olan ben, yoktan var edeni unutup beşeri sevgilere dalan ben, bana yer mekân tayin eden rızkını göndereni unutup televizyonlara, moda programlarına dalan ben nasıl tövbe edecektim şimdi? Altın günlerini sohbetlere tercih edip, ‘oku` emrini unutan ben... Bana cennetler vâdedeni dualarınıza icabet edeyim diyeni unutan ben... Ve sen Rabbim! Kullarının geçmişini affeden, merhamet ve şefkati sonsuz olan Sen... Tüm noksan sıfatlardan beri olan ve kapısına gelen kulları geri çevirmeyen Sen... TEVVAB isminin tecellisine ihtiyaç duyuyoruz Ya Rabbim!
Yıka beni günahlardan. Yıka beni haramlardan. Taşlaşan kalbimi, Seni anmayı unutan lisanımı yumuşat! Sensizlik zor bu bedene. İstemez artık bu yürekler beşeri. Sadece Sen ve Resulü`nün sevgisi... Sen`de senin sevdanda kaybet bizleri!
Beydanur Özdemir / İzmir - Yaş: 15
Genç Yazarlar ile HASBİHAL
İzmir İlimizden Beydanur ÖZDEMİR Bacımız:Bizler zaman içinde asli görevlerimizi unutup gerçek alemi bırakıp faydasız alemlere daldık.Kelamların en güzeli olan Allah'ın kelamını bir kenara bırakıp başka sözlere kıymet vermeye başladık.Bu gidişatın iyi olmadığının farkına vardığımızda kendimize çeki düzen vermemiz gerekmezmiydi?
Özellikle uhrevi kavramları düşünerek, hesap gününü düşünerek, birbirimizi uyaracak dostlarımız olmalı.Bunlar bazen Baba bazen Anne bazen Kardeş olabilir.Hiçbirşeyin gizli kalmayacağı gün gelmeden önce birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmemiz en güzel iyiliklerden biri olacaktır.Hani şöyle bir söz vardır:`` Akıllı insanlar kendi aklını kullanır, daha akıllı insanlar başkasının aklınıda alır.``
Yani inancımızda karşılıklı fikir alış verişi insana çok şey kazandırır. Sadece üst akıl aracılığıyla hareket etme bizleri yanlışa sürükler.İnancımızı referans aldığımızda bazen üst akıl alt akıl olabiliyor üst akılda alt akılda yaratıcının çizdiklerinin dışındaysa iyi bir akıl olmadığını söyleyebiliriz.En iyi akıl dünyasını ve ahiretini Allahın rızasına göre şekillendirendir.
Duygularını güzel ifade etmişsin.Teşekkürler.Yeni paylaşımlarınızı bekliyoruz.Allaha emanet olunuz.