Mültecilerin düşürdüğü maske
Hüseyin KAYA / Doğruhaber
Avrupa`da sıkça dile getirilen “Avrupa değerleri” söyleminin aslında pek bir şey ifade etmediği, mülteci krizi ve Avrupalıların bunun karşısındaki tutumuyla net olarak ortaya çıktı.
İtalya kıyılarında binleri bulan ölümler karşısında Batı hümanizması derin bir körlük ve sağırlık halini gösterdi. İçeri girenler için ya asimilasyon ya da gettolarda yaşama seçeneklerini koydu masaya. İnancı, kimliği ve diliyle var olmak isteyenler baskılar karşısında ya tavır değiştirmeye ya da terk etmeye zorlandı. İdeolojik yolla mankurtlaşmış tipler için ise her türlü imkân sunuldu.
Eskiden küçük topluluklar vardı ve bunların en azından ikinci neslinin asimile edilmesi başarılıyor ve buna da “entegrasyon” deniyordu.
Bu arada “3. Dünya” diye tabir ettikleri yerlere ikide bir ayar veriyorlar, raporlar tutuyorlar ve insan hakları ihlallerinin çetelesini tutuyorlardı.
Mültecilerin yoğunlukla gelmesi kirli yüzlerini deşifre etti.
Zorlukları aşıp ülkeye giriş yapanlara uyguladıkları işlemler insanlık dışı!
O. Oğuz adında bir uzmanın aktarımını alıyoruz buraya:
“Almanya`da yerleştirildiğiniz ilk kamp, çoğu zaman kışladan bozma olur. Yüzlerce, bazen binlerce mültecinin bir arada yaşadığı bu kamplar, aynı zamanda ilk başvurunuzun ve yol ifadenizin alındığı merkezlerdir. Buradaki ikametiniz aylar sürer. Kamplardaki tek etkin denetleme, giriş çıkışlara ilişkindir. Kolunuzdaki sarı bandı gösterip, “içeri” girersiniz. Mülteci, kampa alınırken kapsamlı bir üst aramasından geçirilir ve parmak izi alınır. Bu sırada üzerinde, en fazla 140 Euro bulunmasına müsaade vardır. Kalan paraya görevliler tarafından el konulur. “Warum? Darum.” (Almanca, “Neden? İşte.”)
Kamplar, en temel hakların bile ihlal edildiği, insanların üst üste yaşamak zorunda bırakıldığı mekanlar… Tuvaletler, banyolar ve mutfaklar, kullanabilecek insan kotasını kat kat aşmış durumda; temiz, sağlam malzeme bulmak dahi güç. Her şey bir yana bu mekanlarda insanlar, kendilerine saygılarını yitiriyor.”
Bir tarafta işgal ediyor, yağmalıyor, katliam yapıyorlar, öte taraftan harabeye dönmüş memleketini terk etmek zorunda kalanlara zalimce davranıyorlar.
Çoğu farklı gerekçelerin arkasına saklanıyor; ama işte bazen ağzındaki baklayı çıkaranlar da var.
Çek Cumhuriyeti Başbakanı Bohuslav Sobotka, “Dürüst olmak gerekirse biz güçlü bir Müslüman topluluğunun burada kurulmasını istemiyoruz” dedi.