HALK HAREKETi
Hüsyin Kaya / Doğruhaber
15 Temmuz darbe girişimi sonrası liberallerin ve solun tutumu çok tartışıldı ve sanki tartışılmaya devam edilecek.
Evet, Türkiye`nin sol ve liberal takımı yine tepeden bakıyor, yine kendini dünyanın merkezinde sanıyor, yine kibirli…
Ortada katliamın, şiddetin, baskının, planlamanın olduğu dört başı mamur bir darbe girişimi varken bu bloktan kimi meseleye “tiyatro” deme basitliğinde bulundu, kimi erlerin kemerle dövülmesinden yola çıkıp tezvirata başvurdu, kimi de kirli enformasyonun rüzgârına kapılıp “kafası kesilen asker yalanı” üzerinden halk direnişini itibarsızlaştırma yoluna gitti.
Solun kirli yüzü bir daha belirginleşti.
Kendileri sokağa çıktıklarında “halk hareketi” oluyor; ama dindar insanlar, ortalama vatandaşlar tekbirlerle tankların karşısına çıkınca “bilinçsiz kitle” ya da “Işid zihniyeti” oluyor. İşte Roni Marguiles de bu konuyla ilgili bir yazı yazdı.
Yahudi kökenli bir Marksist olan Marguiles meseleyi o kadar güzel anlatmış ki, daha fazla yorum yapmamıza müsaade etmiyor.
Yazıyı yorumsuz olarak alıyorum:
“Yaşasın, darbe oluyor, şanlı ordumuz bizi Tayyip`ten kurtarıyor.” sesleri, darbenin gerçekleştiği sıralarda pek duyulmadı. Söyleyenler olmuştur, düşünenler çok daha fazla olmuştur, ama en azından ben çok fazla duymadım. Darbenin başarılı olacağı baştan itibaren biraz kuşkulu göründüğü için, askerseverler temkinli davranmayı tercih etti anlaşılan.
Asıl tepki darbe püskürtüldükten sonraki günlerde gelmeye başladı.
Ama bu tepki de, dizini dövüp “Ah be, ah, beceremediler.” diye ağlaşma şeklini almadı. Silahsız insanların öldürüldüğü, kalabalıkların kurşunlandığı, Meclis`in bombalandığı, Ankara ve İstanbul`un düşman şehirleri gibi F-16`larla taciz edildiği bir girişimin başarısızlığı hakkında açık açık üzüntü duymak olmazdı tabii. Üzüntüyü, hayal kırıklığını başka şekillerde ifade etmek gerekiyordu. Önce, “Ah, zavallı erler dövülüyor, canım Mehmetçik, yapılır mı abime bunlar?” şeklinde bir ağlaşma başladı.
Birkaç saat önce üzerlerine asker tarafından ateş açılan, yanıbaşlarında insanların vurulup öldüğünü gören kalabalıkların ne yapmasını bekliyordunuz? Çiçek mi vereceklerdi askerlere? Tebrik mi edeceklerdi? Ellerini mi sıkacaklardı? Askerlik türküleri mi söyleyeceklerdi?
Sonra, askerlerin kafasının kesildiği lafı yayılmaya başlandı. “Kafa kesme” ifadesi tesadüf değil, iyi seçilmiş. Ânında herkesin aklına IŞİD`i getiriyor. Darbeyi engellemek için sokağa çıkan bütün o kalabalığı bir ânda IŞİD ile ilişkilendirmiş oluyor.
Ardından, “elleri palalı” ifadesiyle birlikte sakallı ve cübbeli kişilerin fotoğraflarına yaygınlık kazandırıldı. Kemalistlerin, laik orta sınıfların, beyaz Türklerin tüylerini diken diken etmesi garanti olan fotoğraflar. Böylece, sokaktaki kitle yine IŞİD`le, gericilikle, kafa kesicilikle ilişkilendirilmiş oldu. Zaten sosyal medyada bütün bunların “anlamı” harıl harıl anlatılıyordu: “Hepimizi kesecekler.”, “Alevileri kesecekler.”, “Zaten AKP`nin tabanı bunlardan ibarettir.”.
Madem darbecileri övemiyorsun, bari darbeyi engelleyenleri yerin dibine sok, değil mi?
Türkiye`de başka türlü olması beklenemezdi. Şaşılacak bir şey yok. Kemalistlerin, ulusalcıların, CHP`lilerin, çeşitli Komünist Parti`lerin, Birgün gazetesinin filan hem kitleleri küçük görme hem AKP tabanından nefret etme içgüdüleri elbette devreye girecekti. Başka türlü olamazdı. Bunların aklına, “AKP`li” deyince, “dindar” deyince zaten eli palalı, gerici kafa kesiciler gelir. Zaten “Darbe başarısız oldu, Tayyip`ten kurtulamadık.” diye tarifsiz üzüntülere gömülmüşken, bir de cübbeli erkek, başörtülü kadın fotoğrafı görünce üzüntüleri iyice dayanılmaz olur.
Bu memlekette cübbeli erkekler de, başörtülü kadınlar da, fena halde dindar insanlar da, tarikat mensupları da yaşıyor. Hem de çok miktarda. Bir alışın artık buna yahu! Üstelik, bu beğenmediğiniz, küçük gördüğünüz, elinizde olsa ortadan kaldıracağınız insanların %99,9`u IŞİD`ci de değil, elinde pala da yok, kafa da kesmiyor. Benim gibi, sizin gibi, normal, sıradan insanlar. Bu ülkenin halkı işte. Üstelik de bazıları tankların önüne çıkma cesaretini gösteriyor; dünyanın başka herhangi bir yerinde olsa hayranlıktan küçük dilinizi yutacağınız bir kahramanlık sergiliyor.
Sağ Kemalistlerin de, “sol” Kemalistlerin de Stalinistlerle ortak özelliği halkı küçük görmektir, yönetilecek bir koyun sürüsü olarak görmektir, “toplumu değiştirmek gerekiyorsa, onu da biz yaparız” inancıdır. Buna bir de orta sınıfların “kaba saba” kitlelerden duyduğu korkuyu eklersek, kendini “sol” zanneden kesimlerin epey bir kısmında son iki üç gündür yaşanan hezeyanı anlamak mümkün olur.
Sosyalizm ise, toplumun ancak büyük emekçi kitlelerin eylemi sonucu değişebileceği inancıdır. Büyük kitleler harekete geçtiği zaman bir sosyalist ancak heyecan duyabilir.
Kitleler her zaman haklı mıdır? Sağcı olamaz mı? Gerici olamaz mı? Ya kötü bir şey yaparlarsa? Evet, olabilir. Bu sorular elbette sorulacaktır, elbette analizler yapılacaktır, taktikler, stratejiler geliştirilecektir, filan fıstık. Ama önce heyecanla kitlelerin içinde, arasında olmak gerekir. Sosyalist bir örgüt önce tüm varlığıyla kitlenin bir parçası olur, hareketin, tartışmaların içinde yerini alır.
Sonra? Sonra ne olacağını kimse önceden bilemez, belirleyemez. Hiçbir şeyin garantisi yoktur. Güçler dengesine bağlıdır; örgütlülük düzeyine bağlıdır; hatta tesadüfî gelişmelere bile bağlıdır.
Ne olacağını önceden bilemeyiz. Ama şu kadarı kesin: Hareketin, kitlelerin dışında durup burun kıvıranlardan hiçbir nane olmayacaktır.
Bu dediklerim genel. Daha somut bakalım. Cumartesi akşamı sokaklara dökülen kitle askerî darbeyi engellemek için döküldü. Amacı bu olan bir kitle, ister dindar olsun ister puta tapsın, gerici değildir. Haklarının bilincindedir, darbenin anlamını kavramıştır, kendini savunmaktadır. Yani haklıdır.”