Zalimin kanlı yüzü
Doğruhaber
Tarih 9 Temmuz 1995, yer Diyarbakır`ın Xatuni köyü.
Anlatılanlara göre o gün Pirinçlik karakolunda bir rütbeli kana susamıştı. Kürdistan`ın karanlığına ışık yakan bir grup muvahhide katılan Xatuni köyünden yükselen nura dayanamamış ve içinde bulunduğu karanlık çukura kadar gelen nur huzmeleri onu rahatsız etmişti. Sadece o değil tabi. Zalimlerin huzura tahammülleri yoktu. Zalimler, sular berrak, toprak bereketli, meralar neşeli ve insanlar sükûnet içinde kalsın istemiyorlardı.
Neden istesinler ki?
O zaman zalim olmazlardı.
Ve çakallar, ‘korucu kisveli` bir sürüye Xatuni köyünü yok etme emrini vermişlerdi.
Aylardan Temmuzdu. Yer Amed`in garip kırsalıydı ve fail devletin zırhına bürünmüş, Allah`ın lanetinden kaçamayan korkaklardı. Hedef çoban Mustafa, gözü görmeyen 70`lik Ali Dede, tarlada çalışan baba-oğul Sadık ve Bedirhan`dı.
Zafer naralarını atmak ne de yakışıyordu leş kargalarına!
Mustafa Buğdaycı korucuların ilk ateşi ile yaralanıyor ve başına dikilen katil sürüsü o halde bir şarjör mermi kusuyorlardı mübarek bedenine.
Hızlarını alamayıp kayalıklara sığınan Ali dedeye saldırıyor ve kinlerini namluya sıkıştırıp boşaltıyorlar… Bedirhan da oralardadır. O da şehit düşer… Baba Sadık, tarlasını sularken kanla sulanan kıraçlara koşar. O da vurulur. Askerler onu o halde bulup dipçikle öldürürler ya da öldürdüklerini sanırlar. Hastanede aylarca süren mücadele biter. Melekler misafirlerini alıp arşı alaya çıkarlar. Sadık Güngör de şehit olur.
Leş kargaları mutludur. Bu süreç devam edecektir. Nur sönene kadar!
Allah`ın hesabından habersizdirler. Çünkü zalim hesapsızdır, günübirlikçidir. Tarih sadece sayfalardaki mürekkeptir onun için. Oysa o mürekkepten ziyade kandır, gözyaşıdır.
‘`Asla zalimlerin yapacağı şeyden, Allah`ı gafil sanma. Ancak Allah onların azabını öyle bir güne bırakıyor ki o gün gözler korkudan dikilir kalır. Öyle ki, başlarını dikerek koşacaklar, gözleri, kendilerine bile dönüp bakmayacak. Kalplerinin içi hayır namına her şeyden boştur.``
Ve o gün geldiğinde o sonla yüzleştiklerinde yalvaracaklar: “…Ey Rabbimiz! Bize, yakın bir zamana kadar izin ver. Senin davetine icabet edelim…”
Ama o gün henüz gelmemişti ve mazlumlar o günün geleceğinden emin, vakarla ve sabırla beklemekteler. Unutanlara inat biz de beklemedeyiz…