• DOLAR 34.487
  • EURO 36.606
  • ALTIN 2916.767
  • ...
“Fransa milyonlarca Cezayirliyi katletti”
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Fransa`nın Cezayir`i işgalinin yıldönümünde değerlendirmelerde bulunan Tarihçi Mustafa Karakaş, Fransızların Cezayir`e göz koymasının en önemli nedenini Osmanlının zayıflaması ve sanayileşmenin doğal bir sonucu olan ham madde tedariki ihtiyacı olduğuna dikkat çekti.

Fransa`nın işgal ile yetinmeyip Müslüman halkı kültürel ve sosyal projelerle dönüştürmeye çalıştığını anlatan Karakaş, Fransa`nın Afrika ülkesi Mali`ye de aynı yöntemleri uyguladığını söyleyerek, Batı ülkelerinin dış politikasının sadece menfaat üzerine kurulduğunu belirtti.

Avrupa ülkelerinin ortaçağ skolastik kilise baskısından kaçarken rasyonalizmin, sekülerizmin tuzağına düştüğünü dile getiren Karakaş, “Sonrasında daha çok kazanma daha çok genişleme ve en güçlü olma istek ve dürtüsü sanayileşmeyi tetikledi. Sanayii devrimi süreci bugünkü ‘Hortlak Medeniyet`in alt yapısını oluşturdu. Avrupa`nın hammaddesi kendisine yetmiyordu. Hammadde için sömürülmesi gereken bakir ülkeler vardı. 1875 yılında Avrupalıların sömürgeleştirdiği Afrika toprağının oranı yüzde 10 iken 20 yıl sonra yani 1895`te bu oran yüzde 90`a çıkmıştır. Bu kısa girizgâhtan sonra Fransız işgaline ve katliamlarına geçecek olursak… Fransızların Cezayir`e göz koymasının en önemli 2 nedeni Osmanlının zayıflıyor olması Fransa`nın ise sanayileşmenin doğal bir sonucu olan ham madde tedariki ihtiyacıdır. 1827 tarihinde başlayan çatışmalar 1830 tarihinde Fransızların Cezayir`e girmesi ile işgale dönüştü. Osmanlı devleti donanması Navarin`de yakıldığı için toprakları olan Cezayir`i yeterince savunamadı. Emir Abdulkadir ve Ahmed Bey`in, halkı direnişe çağırması Fransızları zora soktu. Cezayirli mücahitler Fransız emperyalistlerine karşı yaklaşık 20 yıl boyunca silahlı mücadele verdi.” dedi.

Fransa`nın işgal ile yetinmeyip Müslüman halkı kültürel ve sosyal projelerle dönüştürmeye çalıştığını ifade eden Karakaş, “Halkın Müslüman ve Arap kimliğini yok etmek amacıyla Arapça ve Berberice yerine Fransızcayı hâkim kılmaya çalıştılar. Hristiyanlığı hâkim kılmak için misyonerlik faaliyetlerinde bulundular. İşgale karşı direnen kabilelerin arazilerine el koydular ve buraya Avrupa`dan gelen göçmenleri yerleştirdiler. Halka hizmet veren vakıflara ait gayrimenkullere el koydular.” ifadelerini kullandı.

“Cezayirlileri öldüren silahın mermisinin parasını da yine Cezayirliler ödüyordu”

Fransız işgaline karşı başkaldırıların da olduğunu söyleyen Karakaş şöyle devam etti: “1870 yılında kadar askeri yöntemlerle Cezayir`i sömüren Fransızlar aynı yıl ülkeyi Fransa İçişleri Bakanlığı`na bağladı.  1871`de Muhammed el-Mukrani; 1881`de Sidi Şeyh liderliğinde ayaklanmalarda on binlerce Cezayirli, sömürgeciler tarafından vahşice katledildi. Bu ayaklanmalar bahane edilerek ülkenin hukuk sistemi de alt üst edildi. 1884`te getirilen ‘Yerli Kanun` ile Fransızların Cezayirlilerden üstün olduğu yasal bir hale getirtildi. Cezayirliler artık yasal olarak da kendi öz yurtlarında 2. sınıf insan olmuştu! Bu kanun ile işgal için yapılan masraflar Cezayir halkı tarafından ödeniyordu. Cezayirlileri öldüren silahın mermisinin parasını da yine Cezayirliler ödüyordu. Yeryüzünde bu kadar büyük bir çelişki olabilir miydi? Şüphesiz bu duruma halkın tepkisi her zaman olmuştu. Abdülhamid bin Badis`in önderliğinde 1931`de kurulan Müslüman Âlimler Cemiyeti (Cemiyetu`l-Ulemai`l-Muslimin) ülkede bir milli kültür hareketi ve Cezayir halkını Avrupalılarla eşit haklara sahip hale getirmek için mücadele başlattı. Fakat ne yazık ki Bin Badis`in 1940`ta vefat etmesi üzerine bu hareket dağıldı.”

“Kendi ülkelerinin bayrağını taşıdıkları için 45 bin Cezayirli katledildi”

İkinci Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında ortaya çıkan havanın Cezayir halkındaki bağımsızlık ruhunun daha da canlanmasına sebep olduğunu aktaran Karakaş, “5 Ağustos 1945`te Cezayir`de gerçekleştirilen törenlere katılanların Cezayir bayrağı taşımaları ülkedeki işgal kuvvetlerini kızdırdı. Kendi ülkelerinin bayrağını taşıdıkları için 45 bin Cezayirli katledildi.” dedi.

Yapılan bu katliamın Cezayir halkının tepkisini  daha da arttırdığını hatırlatan Karakaş, “Daha önce kültürel haklarını talep eden halk bağımsızlık talebinde bulunmaya başladı. Kurulan bağımsızlık yanlısı örgütler gerilla mücadelesine başladı. Fransa bu ayaklanmayı bastırabilmek için tam anlamıyla bir vahşet sergiledi. 28 Ağustos 1955 tarihinde olağanüstü hal ilan edildi. Artık Cezayir`in her tarafında oluk oluk kan akıyordu. Çünkü Fransız işgal kuvvetleri haksız bir şekilde işgal etmiş oldukları Cezayir toprakları üzerindeki hâkimiyetlerini sürdürebilmek için her yola başvuruyor, halkın direnişini kırmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı. Vietnam savaşında tecrübe kazanmış olan Fransız paraşütçü birlikleri halkı kıyımdan geçiriyor, caydırıcı olması için daha çok insan kaybına sebep olmak amacıyla kalabalık yerleşim merkezlerini birinci hedef olarak seçiyorlardı.” diyerek bunun yanı sıra Cezayirlileri direnişten vazgeçirmek amacıyla yakaladıkları kişileri uçaklardan aşağıya attıklarını aktardı.

 “Fransız işgal kuvvetleri bir buçuk milyon Cezayirliyi katletti”

Cezayir`de 1 Kasım 1954`te başlayan ayaklanmanın 19 Mart 1962`de ilan edilen ateşkese kadar devam ettiğini hatırlatan Karakaş, “Yani ayaklanma yaklaşık yedi buçuk yıl sürdü. Bu süre içinde bir buçuk milyon Cezayirli şehit edildi. Yani savaş süresince günde ortalama 557 Cezayirli hunharca katledildi. Bu rakam Cezayir`deki Fransız katliamının ne kadar vahşice, ne kadar hunharca olduğunu apaçık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Cezayir`in bağımsızlık mücadelesi verdiği dönemde nüfusu 8 ile 10 milyon civarındaydı. Buna göre Fransız işgal kuvvetleri ülkedeki nüfusun % 15`ini katletmişti. Yani her 6 kişiden 1`i bağımsızlık savaşında hayatını kaybetti. Bu ise her aileden en az bir kişinin hayatını kaybetmesi anlamına geliyor ki buna ancak “soykırım” denebilir. Cezayirlilerin bağımsızlık mücadelesi, 1956 senesinde bağımsızlıklarını kazanan Fas ve Tunus`un da desteğini sağladı. Mücadele 1962`de Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti adıyla bağımsızlığını ilan etmesiyle neticelendi. 132 yıl devam eden sömürge rejimi bundan sonra başka bir şekilde varlığını devam ettiriyor.” dedi.

“Türkiye, NATO müttefiki olan Fransa ile ilişkileri bozulmasın diye Cezayir`deki soykırıma gözlerini kapadı”

Cezayir`de katliamların yaşandığı sırada ümmetin tutumunu değerlendiren Karakaş şöyle devam etti: “Peki Cezayir işgal edilirken ve katliamlar yaşanırken ümmet ne haldeydi? Durumu neydi? Osmanlının son dönemlerinde Kuzey Afrika`da başlayan işgal girişimlerine Osmanlının yapabilecek çok fazla şeyi yoktu. Zira donanması Navarin`de yakılmıştı. 1830`da başlayan işgalin ilk dönemlerinde tarikat liderlerinin büyük bir karşı koyuşunu görüyoruz. Büyük bir teknolojik üstünlüğe karşı halkın elinde derme çatma silahlardan başka bir şey yoktu. Şüphesiz bu dönemde İslam dünyasının belini kıran en tehlikeli mikrop milliyetçilik mikrobu idi. Yeni kurulan ulus devletler (Örnek: Türkiye) sırtını batıya verme gereği duyarken İslam dünyasında yaşanan katliamlara gözlerini kapatmışlardır. Müslümanların birliği dağılmış, Osmanlı yıkılmış sahte bir hürriyet kokusu müminlerin kardeş olduğu gerçeğinin üstünü örtüyordu. Türkiye`nin Cezayir politikasına da değinirsek; Türkiye NATO müttefiki olan Fransa ile ilişkileri bozulmasın diye Cezayir`deki soykırıma daima gözlerini kapamış ve ilkesiz bir politika gütmüştür. Bir yandan ‘Kemalist devrim tüm ezilmiş toplumların ilham kaynağıdır` hikâyeleri ile halka propaganda bulunurken diğer yandan mustazaf halkların bağımsız olma isteklerine BM`de hep ‘hayır` oyu vermiştir. Aralık 1958'de BM'deki Asya-Afrika ülkeleri grubunun Cezayir'in bağımsızlığının hemen tanınması yönündeki önergesine çekimser oy veren Türkiye dolaylı yoldan yüzbinlerce Cezayirlinin kanına girmişti. Çünkü Cezayir bağımsızlığını bir oy farkla kaybetmişti. Türkiye`nin çekimser oyu Cezayir'deki savaşın üç yıl daha devam etmesine neden olmuştu.” diye belirtti.

 “Batı ülkelerinin dış politikası sadece menfaat üzerine kuruludur”

Dün Cezayir`i işgal eden Fransa`nın Afrika ülkesi Mali`ye de aynı yöntemleri uyguladığının altını çizen Karakaş, Avrupa`nın sanayileşmiş ülkeleri başka milletlerin alın terini ve kanlarını sömürerek bu duruma geldiğine dikkat çekti.

 “Afrika kıtasını açlığa mahkûm eden beyaz Avrupalının doymak bilmez hırsıdır.” diyen Karakaş, Libya lideri Muammer Kaddafi`nin devrilmesindeki asıl nedenin Kaddafi`nin Afrika Birliğinin kurulmasını savunması olduğunu vurguladı.

Kurulması muhtemel Afrika Birliği`nin hâlihazırda süren Fransız emperyalizminin bir süre sonra sona ermesi anlamına geleceği değerlendirmesinde bulunan Karakaş,  “Afrika politikasını diktatörlükler üzerine kuran ve sömürgeciliğini diktatörler üzerinden sürdüren Fransa`nın Kaddafi karşıtlığı aslında çıkarlarını zedelenmesi ile doğrudan ilişkiliydi. Batılı ülkeler diktatörlüğe değil; menfaatlerine hizmet etmeyen diktatörlere karşıdırlar. Hülasa batı ülkelerinin dış politikası sadece menfaat üzerine kuruludur. Ne insaniyet ne de ahlaki kurallar bu politikada belirleyici değildir.” ifadelerini kullandı.

“‘Size demokrasi getiriyoruz` kavramları batı emperyalizminin ekmek teknesidir”

“Sanayileşmiş olan batı ülkelerinden hangisinin tarihinde soykırım ve katliam yoktur ki?” diye soran Karakaş şöyle konuştu:

“Aslında mesele sadece Fransız vahşeti değildir. İngilizlerin Hindistan`daki vahşeti; Rusların Orta Asya`daki Ruslaştırma politikaları ya da ABD`nin siyahilere ve Kızılderililere uyguladığı soykırımlar… Batı-Hristiyan medeniyeti reform hareketlerinden sonra yabani hayvan histerisi ile tüm dünyaya saldırdı. Kilise ile bağları kopan yaşlı kıta yeni bir dine; sekülerizme taparcasına bağlandı. Daha fazla tüketme, daha fazla harcama üzerine kurulu olan bu yeni düzenin devamı için birilerinin de daha az tüketme ve daha harcaması gerekiyordu. Batılıların ‘Medeniyet/demokrasi dağıtıyoruz` sözü sadece kanlı çehrenin üstünü örten sahte bir maskedir. Hem, batılının sömürdüğü insana ne demesini bekliyoruz ki? Elbette ‘Size demokrasi, medeniyet, eşitlik, hürriyet, kadın hakları, getiriyoruz` diyeceklerdir. Zira bu ‘Getiriyorum` dediği kavramlar batı emperyalizminin ekmek teknesidir.”

“Tüm yeryüzüne çözümün adresi İslam`dır

‘İslam dünyası sadece kendisi için değil; dünyanın geri kalmış tüm mustazafları bu sarhoşluk halinden kurtulmak ve ayağa kalkmak zorundadır` diyen Karakaş, “Bu görev Allah`ın Müslümanlara yüklediği tarihsel bir görevdir. Varlığı yağmalanan Afrikalı bir puta tapıcı bile çözümün kilisede (sömürünün dinsel ayağı) olmadığını görüyor; ama nerede olduğunu bilmiyor. Tüm yeryüzüne çözümün adresinin İslam olduğunu idrak ettirebilmek için öncelikle bu ilkel iç çekişmelerimizden uzaklaşıp; birliğimiz kurmalı sonra da Allah`ın omuzlarımıza yüklediği bu sorumluluğu yerine getirmeliyiz.” Dedi. (M. Hüseyin Temel- İLKHA)




 

Bu haberler de ilginizi çekebilir