• DOLAR 34.575
  • EURO 36.215
  • ALTIN 2964.767
  • ...
Ailesinin dilinden büyük dava adamı Muhammed Sudan
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Hizbullah Cemaatinin önde gelen isimleri arasında yer alan âlim ve mütefekkir Mehmet Sudan Hoca, vefatının ikinci yıldönümünde ailesi ve sevenleri tarafından rahmetle yâd ediliyor. Onu, hayallerinde canlı tuttuklarını belirten Mehmet Sudan Hoca`nın ailesi, hayatını İslam`a adayan, Kur`an ile ahlaklanan bu mümtaz şahsiyeti unutmalarının mümkün olmadığını ifade ettiler.

Hizbullah Cemaatin kurucu Rehberi Hüseyin Velioğlu`nun yakın arkadaşlarından ve Kürdistan coğrafyasının yetiştirdiği önemli âlim ve fikir adamlarından olan Mehmet Sudan Hoca`nın ailesi, vefatının ikinci yıldönümünde duygu ve düşüncelerini dile getirdiler.

Mehmet Sudan`ın İslam davası uğruna büyük bedeller ödediğini ifade eden ailesi, merhumun hiçbir zaman inancından taviz vermediğini, ömrünü Allah`ın rızanı kazanmaya adadığını ve bu anlamda çetin geçen hayat serüveninde büyük hizmetlerde bulunduğuna dikkat çektiler.

Mehmet Sudan`ın çok yumuşak bir karaktere sahip olduğunu belirten eşi Zübeyde Hanım, ne bir gün kendisini ne de bir başkasını ondan incitmediğini vurguladı.

“Onun ahlâkı, Kur`an ahlâkı idi”

Eşinin örnek bir ahlaka sahip olduğunu ifade eden Zübeyde Sudan, nemli gözlerle ondan şöyle bahsetti: “Çok temiz bir insandı. Bugüne kadar beraber yaşadık. Ben bir gün ondan kırılmadım. Yani çok temiz ve ahlakı güzeldi. Ahlakı, Kur`an ahlakı idi. Bir gün ne çocuklarını ne de beni incitti. Çocuklarıyla bir baba gibi değil, arkadaş gibiydi. Ben de hep çocuklarıma ‘Babanızın yolundan yürüyün, onun gibi yaşayıp onun gibi ölün` diyorum. Çok güzel bir hayatımız vardı ve çok mutluyduk. Bana hep dua eder, dualarında ‘Allah seni Hz. Ayşe ve Hz. Fatıma ile cennette komşu eylesin` derdi. Küçük çocuklarla küçük, büyükler ile de büyük idi. Biz onu unutmuyoruz, hayallerimizde canlı tutuyor, yanımızda olduğunu hissediyoruz.”

Kur`an ile hemhal bir kocaya sahip olduğunu söyleyen Zübeyde Hanım, “Eşim sabah kalktığında Kur`an-ı Kerim elindeydi, akşam yatarken de yine Kur`an elindeydi. Beni yanına çağırarak ‘Gel Kur`an-ı dinle` derdi. Yanına vardığımda bana Kur`an`ı tefsir ederdi.” dedi.

Zübeyde Hanım, eşi Mehmet Sudan`ı anlatırken özellikle İslam için yaptıklarına, nasıl bir dava adamı olduğuna, hizmet ehlinin; bir davetçinin sahip olması gereken karaktere dikkat çekiyor.

Mehmet Sudan`ın maddi olarak sahip olduğu zenginliği İslam için harcadığını, tüm dünyalık nimetlerden davası uğruna vazgeçtiğini söyleyen Zübeyde Hanım, sözlerine söyle devam etti:

“Biz Bingöl`ün Genç ilçesinde iken eşim İslami dava ile tanıştı. Daha sonra Diyarbakır`a yerleştik. Eşim hep davası ile meşguldü. Bu dava uğrunda birçok zorluk ile karşılaştık. Davamıza can-u gönülden bağlanmıştık. Üzerimize elbiselerimizi alarak şehir şehir hicret hayatı yaşadık. Batman, Mersin, Ankara ve İstanbul`da hicret hayatı yaşadık. Bütün zulüm ve baskılara rağmen eşim hiçbir zaman isyan etmedi, nedamet getirmedi. Sürekli ‘Davamız İslam Kur`an içindir, biz yaşadıkça bu davadan vazgeçmeyeceğiz.` diyordu. Eşim çok zengin biriydi tüm mal varlığını İslam için feda etti.”

Onun davasına ve arkadaşlarına olan düşkünlüğü ve verdiği değeri de dile getiren Zübeyde Hanım, İslam davetçisinde olması gerek vasıfları kendisinde topladığına dikkat çekerek, “Eşim dava arkadaşlarını çok severdi. Her zaman arkadaşları için ‘onlar benim kardeşlerimdir, benim canımdırlar, ben burada olmayınca onlar var ve sizi yalnız bırakmayacaklardır` diyordu. Her gün arkadaşlarını bize anlatırdı. Hiçbir zaman kendisine bir şey istemedi, hep davası ve arkadaşları için isterdi. Zarifti, mütebessimdi, hilim sahibi, alçak gönüllüydü. Yani kısacası o, kâmil bir insan, örnek bir mümindi.”

2000 yılında Hizbullah Cemaati Rehberi Hüseyin Velioğlu`nun bulunduğu eve düzenlenen operasyonun ardından eşinin tek başına hicret etmek zorunda kaldığını, ifade eden Zübeyde Hanım, şunları ifade etti:

“50 gün Diyarbakır`da gözaltında kaldıktan sonra cezaevine konuldu”

“İstanbul Beykoz`da gerçekleştirilen operasyonun ardından eşim arananlar listesinde olduğundan dolayı hicret etmek zorunda kaldı. Eşim gittikten sonra polisler evimize baskın düzenleyerek beni çocuklarımla beraber gözaltına aldı. Gözaltına alındığımda kızım daha bebekti. 8 günlük gözaltı sürecinde bize sürekli eşimin yerini soruyorlardı. Aradan bir yıl geçtikten sonra eşimin gözaltına alındığı duydum. Eşim 50 gün Diyarbakır`da gözaltında kaldıktan sonra cezaevine konuldu.  Cezaevinde kaldığı süre zarfında sürekli bizi teselli ediyordu. Zor durumda olmasına rağmen haftalık görüşlerde sürekli bize moral veriyordu. Bize ‘hak dava için bunları yaşıyoruz, elbet bir gün çıkacağım` diyordu. Allah ondan razı olsun, bizi yolundan ayırmasın, inanıyoruz ki, inşallah mekânı cennettir.”

“Tüm benliğiyle İslami çalışmalar içerisinde yer almıştı”

Mehmet Sudan Hoca`nın oğlu Hüseyin Sudan ise babasının hayatının özünde Allah rızasına ulaşmanın çabası olduğunu söyledi.

Babasının tüm benliğiyle İslami hizmetler içerisinde olduğunu belirten Hüseyin Sudan, “Gençlik yıllarından beri almış olduğu aile terbiyesinin de etkisiyle dinini hakkıyla yaşamak için uğraşıyordu. Bunun için tüm benliğiyle İslami çalışmalar içerisinde yer almıştı. Ticaretle uğraşıyor, maddi durumu gayet iyiydi, fakat İslami çalışmaları yoğunlaşınca ticaretini İslâm`a feda etti. Ben küçüklüğümden beri babamı sürekli yanımda göremedim. Adeta kendini İslam`a adamıştı ve bundan dolayı günlerce eve gelmediği oluyordu. Eve geldiğinde de boş durmuyor ya evde İslami çalışmalarına devam ediyor ya da biz çocuklarıyla ilgileniyordu. Babam Küçük yaşımızdan itibaren bize namazı aşıladı. Ben henüz altı yaşındayken Kur`an`ı babamın yanında hatmettim. Küçükken oruç tuttuğumuzda bize ayrı ilgi gösteriyor, bizi omuzlarında taşıyordu.” dedi.  

10 yıllık hicret hayatı ve ardından bir o kadar da zindan günleri

Mehmet Sudan`ın 10 yıllık bir hicret hayatı yaşadığını ifade eden oğlu Hüseyin, sözlerine şöyle devam etti: “Babamdan hep ayrı ve uzak yaşadık. 10 yıllık hicret hayatının ardından bu defa babam için zindan hayatı başladı. Ben henüz 11 yaşındaydım babam tutuklandığı zaman. Babam tutuklandığında, yıllardır görmediği, onun hasretiyle yanıp tutuşan annesini görmek istemişti, fakat annesi O`nun hasretiyle Rabbine kavuşmuştu. Babam evin tek erkeğiydi ve hem annesi hem de babasının biriciğiydi. İkisi de ona doyamadan bu dünyadan göç ettiler. Babam cezaevindeyken görüşüne giderdik, her gittiğimizde bize nasihatler de bulunuyor ayet ve hadislerle bize İslam`ı anlatıyordu. Sürekli bana ‘Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem azabından koruyun" ayetini hatırlatır, ‘Oğlum kendimizi ve ailemizi korumamız gerekir. Bu dünya sorumluluk dünyasıdır, hayatımızı İslam`a göre düzenlememiz gerekir` derdi. Ben evin en büyük erkeğiydim, bana özellikle nasihatlerde bulunuyor, ilim okumamı tavsiye ediyordu.”

“Sıla-i rahim konusunda örnek bir kişilikti”

Babasının akraba ziyaretine önem verdiğini söyleyen Sudan, “Babam tam bir vefa abidesiydi. Cezaevindeyken kendisinden uzak duran, bir kere de olsun kendisini sormayan akrabalarını teker teker sorar ve ziyaretlerine giderdi. Ayrıca kendisiyle ufak bir münasebeti olan kişileri de ziyaret ederdi. Cezaevindeyken de beni akrabalarına gönderir, ‘Git onları benim adıma ziyaret et selamlarımı ilet` derdi. Sıla-i rahim konusunda örnek bir kişilikti. Amca, dayı, hala ve teyzelerini birebir ziyaret eder ya da onlara telefon açardı. Bize de sürekli akraba ziyareti konusunda telkinlerde bulunuyordu. Babam yaptığı bütün işleri sonuçlarını düşünerek yapardı, gelişi güzel hareket etmezdi. Bütün yönleriyle olayları değerlendirip öyle karar verirdi ve bana bu konuda sürekli tavsiyelerde bulunurdu. Babam tam bir ahlak abidesiydi. Onun yanında olan herkes babamın onu çok sevdiğini söylüyordu. Bu bana Peygamber Efendimizin ahlakını hatırlatıyor. Çünkü Peygamber Efendimizin yanında bulunan herkes ‘Peygamber en çok beni seviyor` diyordu. Bu güzellik babamda da vardı, yanına sevmediği kendisinden rahatsız olduğu insanlar bile geldiğinde onlara değer veriyordu. Babam iyi bir dosttu, her gelen yanında rahatlıyor ve derdini dile getiriyordu. Babam ayrım yapmadan herkese kulak veriyordu. Küçük çocuklarla bile muhatap oluyor ve onlara değer veriyordu. Kısacası babam İslam`a âşık,  peygamberin ahlaklıyla ahlaklanmıştı.” diye belirtti.

“O, gece namazı kılan, cemaatle namaza önem gösteren bir abid ve Allah dostuydu”

Babasına olan hayranlığını her fırsatta dile getiren Sudan, onun ilim aşığı biri olduğunu ifade ederek şunları söyledi: “Babam gençliğinden beri ilim okuyordu. Ömrünün sonlarında bile hasta yatağındayken kitap okuyordu. Vefat etmeden önce elinde İmam Gazali`nin ‘Kimya-ı Saadet` kitabı vardı. Ömrünün sonunda okuduğu son kitaptı. O, gece namazı kılan, cemaatle namaza önem gösteren bir abid ve Allah dostuydu. Beraber olduğumuz zamanlarda mutlaka gece namazına kalkar ve bizi sabah namazına uyandırırdı. Sabah namazını mutlaka cemaatle kılardık. Sünnetlerini ve tespihatlarını uzunca yapar, hasta haliyle bile sünnetlerinden taviz vermezdi. Zorlandığı halde abdest almayı tercih eder sürekli en iyisini yapmaya çalışırdı.”

“Rabbime bana böyle bir baba verdiği için sürekli şükrediyorum”

Babasının 2 defa gözyaşı döktüğüne şahit olduğunu söyleyen Sudan, bu anılarını şöyle anlattı: “Örünün son demlerinde babamın iki defa gözyaşı döktüğüne şahit oldum. İlk gözyaşını Rehber TV`de ilim tahsil edenlerin icazet aldığı programı gördüğünde dökmüştü. Programı izlerken gözleri yaşarmış ve duygulanmıştı. Bana ‘Oğlum biz hep bugünleri hayal ediyorduk` demişti. Bir diğer gözyaşı dökme olayı ise arkadaşlarının kendisine dua etmesinden etkilenmesi ile olmuştu. Babam vefat etmeden önce yoğun bakıma alınmış, durumu ciddiydi. Doktorlar vefat edebileceğini söylüyorlardı. Babamın bütün sevenleri seferber olmuş O`na dua ediyorlardı ve babam beklenmedik bir şekilde iyileşti ve normal hasta odasına alındı. Bunun üzerine babam ellerini açmış ağlıyor, rabbine şükrederek şöyle diyordu: ‘Ya Rabbi sen bu aciz kuluna, bu insanların hatırına şifa verdin` Bu sırada ben kendisinin fotoğrafını çekmiştim, fotoğrafta ağladığı görülüyordu. Rabbime bana böyle bir baba verdiği için sürekli şükrediyorum ve gün geçtikçe babamın ne kadar değerli bir insan olduğunu daha iyi anlıyorum.  O iyi bir baba iyi bir kul iyi bir insandı.  Rabbim kendisine gani gani rahmet eylesin ve bizlere ona ihsan ettiği güzellikleri ihsan eylesin.”

Merhum Mehmet Sudan`ın kızı İrem Sudan ise babasını ön plana çıkaran şeyin güzel ahlakı olduğunu söyleyerek, “Evde, dışarda ve arkadaşları arasında ahlakı ile örnek olurdu. Bize bazen arkadaş gibi bazen de evladı gibi davranırdı. Sürekli peygamber ahlakı ile ahlaklanmamızı tavsiye ederdi. İlme çok önem verirdi. Bize sürekli ilim öğrenilmesi gerektiğini söylerdi.” dedi.

“Cezaevi görüşüne gider, bir aylık terbiyemizi alırdık”

Babası cezaevine girdiğinde 2 yaşında olduğunu ifade eden İrem Sudan, duygularını şöyle dile getirdi: “Babam cezaevinde olduğundan dolayı çocukluğumda bir baba ilgisi göremedim. Babamı cezaevi görüşlerinde görüyordum. Babam cezaevine görüşe gittiğimizde bize sürekli nasihat ederdi. Haftada bir cezaevi görüşüne gider, bir aylık terbiyemizi alırdık. Şimdi ise babam bize ne aşılayıp öğretmişse onu yaşıyor ve bunu devam ettirmeye çalışıyoruz. Sürekli bir sorunla karşılaştığımda ‘Babam olsaydı ne yapardı` diyerek onun gibi olaylara yaklaşıyorum. Babam sürekli ilim öğrenmeyi tavsiye ettiği için bugün ben ilimle uğraşıyorum. Babamın öğütlerini halen de hayatımıza uyguluyoruz. Biz onun misyonunu devam ettireceğiz.”

“Babamın yetiştirdiği gençliğin babamı yolunu sürdürmesi gerektiğini düşünüyorum”

Babası Mehmet Sudan`ın önemli bir şahsiyet olduğunu ifade eden kızı İrem, “Küçükken nereye gittiğimizde biz ‘Mehmet Sudan`ın kızıyız` dediğimizde ilgi ile karşılanırdık. Bu ilgi ile karşılanmalar dolayısıyla babamın önemli bir şahsiyet olduğunu anladık. Babam bize kendisi hakkında bir şey söylemezdi. Arkadaşları, çevresi, öğrencileri, gençler ona çok değer verirdi. Babamın yetiştirdiği gençliğin onun yolunu sürdürmesi gerektiğini düşünüyorum. O talebelerine bir baba, bir arkadaş gibi yaklaştı. Babamın yetiştirdiği talebeler de babam gibi topluma hizmet ederek İslam`a faydalı birey olmaya çalışıyorlar. Bunu gördükçe memnuniyetim kat be kat artıyor.” dedi.

Mehmet Sudan`ın ablası Fadile Selimoğlu da merhumun ahlakı ile etrafını terbiye ettiğini söyledi. Kardeşinin akrabalarını gözettiğini dile getiren Fadile Hanım, onun akrabalarına karşı çok cömert olduğunu ifade etti.

Kardeşinin anne ve babasına çok saygılı, hürmetkâr biri olduğunu belirten Fadile Hanım, “Merhum küçüklüğünden beri kimseyi incitmedi. Anneme babama ve bizlere karşı çok iyi ve cömertti. Hiçbir gün bizim kalbimizi kırmadı. Akrabaya maddi ve manevi yönden destek olurdu. Sürekli akrabalarına İslami öğütlerde bulunurdu. Toplumun her kesiminden olan ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunuyordu. O`nun ahlakı o kadar güzeldi ki, biz de O`nun ahlakını örnek alıyorduk.” diye konuştu.

“Ömrünün son demlerinde bile bize hep moral veriyordu”

Kardeşinin İslam davası uğruna yıllarca çeşitli zorluklara maruz kaldığını ifade eden Fadile Hanım, sıkça duygulandığı anlarda sözlerine şöyle devam etti:

“Kardeşim malını Allah yolunda feda etti. Bir gün ‘Bu benim malımdır bu benim evladımdır` demedi. Yıllarca hicret hayatı yaşadı. Kardeşimi yıllarca göremedik ve sürekli onun için ağlayıp ‘Keşke kardeşimiz bizim yanımızda olaydı` diyorduk. Kardeşim zindandayken annem vefat etti. Kardeşim annemin vefatını öğrenince ‘Keşke bir defa daha annemi görseydim` diyordu. Cezaevinden çıktıktan bir süre sonra hastalandı, uzun bir süre hastanede kaldı. Ömrünün son demlerinde bile bize hep moral veriyordu. O`nu ve davasını çok seviyorum. Bizim canımız ve malımız Allah`ın ve kardeşimin yolunda feda olsun. Makamı, mekânı cennet olsun.”

Mehmet Sudan Kimdir?

Mehmet Sudan 1957 yılında Diyarbakır`ın Lice ilçesine bağlı Dercimt köyünde dünyaya gelmiş, bölgenin kanaat önderlerinden Hacı Sabri Sudan`ın oğludur.

Çocukluğunu dindar bir ailenin içinde İslami ilimler tahsil ederek geçiren Sudan, 1980`li yılların başlarında Hizbullah Cemaatinin Rehberi Hüseyin Velioğlu ile tanıştı ve İslami çalışmalara dâhil oldu.

1987 yılında Diyarbakır`a taşınan Sudan, Balıkçılarbaşı semtinde esnaflık yapmaya başladı. Maddi durumu oldukça iyi olan Sudan, kısa bir süre sonra esnaflığı bırakarak tamamen İslami çalışmalara yöneldi.  Arkadaşları ile birlikte başta Diyarbakır olmak üzere birçok ilde on binlerce öğrencinin Kur`an dersi almasına öncülük etti. Sudan Hoca ve arkadaşlarının çalışmaları kısa bir süre sonra hızlı bir şekilde Kürdistan coğrafyasının dışına taştı. Çalışmalar sayesinde on binlerce çocuk ve genç, Kur`an dersi aldı. Çok sayıda insan kötü alışkanlıklarını terk ederek İslam`a yöneldi.

Mehmet Sudan Hoca, yaptığı İslami hizmetler dolayısıyla 1993`ten itibaren Devlet tarafından aranmaya başlandı ve bu tarihten sonra çalışmalarını gizli olarak sürdürdü. Diyarbakır`ı terk etmek zorunda kalan Sudan Hoca, farklı illerde ikamet etti.

Kasım 2000`de İstanbul düzenlenen bir baskınla gözaltına alınan Sudan Hoca, uzun süren gözaltı sürecinde akıl almaz işkencelere maruz kaldı. 2001 yılının başlarında zindana konulan Sudan Hoca`ya yargılandığı Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından Hizbullah Cemaati üyesi olmaktan 12 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Sudan Hoca, Diyarbakır E Tipi, Bingöl M Tipi ve Diyarbakır D Tipi Cezaevlerinde bil fiil 10 yıl 6 ay kaldı. Zindan yıllarını ilim, ibadet ve tefekkürle geçiren Mehmet Sudan Hoca, 2011 yılında bulunduğu cezaevinden tahliye oldu.

Cezaevinden çıktıktan sonra Hacca giden Sudan Hoca, Mekke`de hastalanınca burada bir süre tedavi gördü. Hacdan geldikten sonra tekrar rahatsızlanan Sudan Hoca`nın akciğer kanseri ve kalp damarlarında genişleme olduğu doktorları tarafından tespit edildi. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Servisinde tedavi gören Sudan Hoca, 10 Nisan 2014 yılında ömrü boyunca arzuladığı Rabbine kavuştu. (M. Hüseyin Temel / Emrah Deniz  – İLKHA)


























 

Bu haberler de ilginizi çekebilir