Bize Ne Oluyor Ki
Biz bu cennetin sahibine iman etmemiş miydik? Bizi bekleyen bu değil miydi? Peki ne oluyor bize? Ahret bize yaklaştıkça ahretten uzaklaşır olduk. Dünya mü`minin zindanıydı çünkü mü`min cennete meftundu Ama biz dünyaya esir olduk.
Hani İman etmiştik bizler… “Ehad” olan Allah`a. İlmi ve kudreti ile her şeyi kuşatan Allah`a. Haberi olmaksınız bir yaprağın bile dalından düşmediği, yürüyen karıncanın ayak seslerini bile işiten Allah`a.
O`nun izni olmadıkça tüm dünyanın bir araya gelmesiyle bile bize bir zararın veya faydanın verilemeyeceği Allah`a iman etmiştik bizler. Her şey ama her şey O`nun izni ile oluyordu. Çünkü o Allah, yaratandı, gözetendi, koruyandı, emredendi, izin verendi… Bizden bekleyendi. İmanı, sabrı, mücadeleyi, şahadeti; hatayı, günahı, tövbeyi, birliği ve beraberliği…
O Allah ki bizlere cenneti hazırlamıştı; altından ırmaklar akan, hesapsız rızık ve mükâfatla donatılan sonsuzluk diyarı cenneti… Resulallah`ın (a.s), bize onu müjdeleyip sonra en değerli konuğu olarak oraya göçtüğü cennet… Hamzaların, Hüseyinlerin paramparça bedenler olarak oraya vardıkları cennet… Ebubekirlerin mallarını ve canlarını feda ederek, sadakatlerini ispatlayarak diledikleri kapılardan girdikleri cennet… Ensar ve muhacirin, Kur`an şahitliğinde tarihe nakşolunan ‘kardeşler` olarak hicret ettikleri cennet… Yusufîlerin zindanlardan kapı araladıkları cennet…
Biz bu cennete iman etmemiş miydik? Biz bu cennetin sahibine iman etmemiş miydik? Bizi bekleyen bu değil miydi? Peki ne oluyor bize? Ahret bize yaklaştıkça ahretten uzaklaşır olduk. “Dünya mü`minin zindanıydı” çünkü mü`min cennete meftundu… Ama biz dünyaya esir olduk. Elimizdeki dünyayı, ötemizdeki cennete mi tercih ettik? Bize ne oldu da dünya bize sahip oldu. Gözlerimiz görmez, kulaklarımız işitemez oldu. Ahreti, ebediyeti unutup dünyayı kaybetmekten korkar olduk?
Biz ki; insanlar içerisinde çıkarılmış en hayırlı ümmet idik. Ne oldu da imdatlarına yetişmemiz gereken feryatları duyamaz olduk. Kulaklarımız sağır, gözlerimiz göremez oldu. Acıları hissetmez, ağrıları dindiremez olduk… Üstelik ağır yaralara müptela olduk. Bize ne oluyor ki yalnız kaldık, yalnız bıraktık… Tutmamız gereken ipi bıraktık. Darmadağın ve perişan olduk.
Melekler şehitleri karşılarken, bizlere ne oldu ki o şehitlerin isimlerini bile unuttuk. Davalarına yabancılaştık. Nereli olduklarını bile bilmiyoruz, idam sehpalarından birer birer Rablerine giden yiğitlerin. Yüreklerimizi nerede kararttık ki artık sızlamaz oldu. Hangi sofrada çürük bir et parçasına dönüştü ümmet için çarpan kalplerimiz? Hangi dünyalığın üzüntü ve kederi ile kriz geçirdi de imandan yoksun kof bir et oluverdi… Vücudumuz, hangi fabrikanın veya taassubun etkisi ile robotlaştı da ağrıyan azamızı hissedemez ve kanayan yaralarımızı umursayamaz olduk? Hangi narkozun etkisiyle gözlerimizin önünde kesilen, paramparça edilen bedenimiz canımızı acıtmaz oldu?
Ahretten umudunu kesenler, Allah`ın lanetine uğrayanlar ve geçici dünya hayatına tapanlar seve seve ölüme koşarken; tek mükâfatı bir aldanış veya kariyer basamaklarında bir tırmanış olanlar canla başla çalışırken, Allah`ın yardımından ebediyen uzak olanlar umut umut zafer hesabı yaparken; biz inananlar, cennete susayanlar, Allah`a dayanmışlar, Muhammed`e (a.s) biatliler, Hamza`ya, Hüseyin`e hayranlar… Bize ne oluyor ki saflarımızı bozduk. Tuzaklarına düştük, oyunlarına oyuncak, planlarına basamak olduk. Birbirimizi düşünmeliyken birbirimize düştük. Yetmedi mi artık? “Size ne oluyordu?” diye sorduğunda Rabbimiz, bize ne oldu diyeceğiz? Bize ne oluyor ki “biz” olamıyoruz? Ümmet için, ümmetçe duramıyoruz?
M.Ali Cihad / Van - Yaş: 26
Genç Yazarlar ile HASBİHAL
Diyarbakır Bağlardan Muhammed Sıddık Bilge Kardeşimiz: Bizleri yaratıp gözleyen Rabbül âlemin, Bizlere işaret ettiği program çerçevesinde hareket etmemizi tavsiye etmiştir. Kendi sisteminde aziz olan insan, ne zaman ki programının dışına çıktı o zaman zaafa düştü gücünü kaybetti. Hileler karşısında aldandı bu aldanmalar alışkanlık yapınca beşeri sistemler içinde direncini kaybedip köleleşti. Öz benliğini yitirerek bırakın başkalarının haklarını savunmayı bireysel haklarını savunamaz oldu. Hedefleri olmayan bu tür bireyler Allah`ın rızasını bırakıp kendi eksiklerini çok konuşarak telafi etmeye çalıştı. İsmail gibi koşulsuz başını feda edemezken efendileri için ölmeyi kutsal saydı. İzzeti ve şerefi başka kulvarlarda aramaya başladı. Oysaki asıl izzet ve şeref kulluk bilincindeki anlayışta ve ilahi sisteminde. Duygularınızı ve tecrübenizi güzel ifade etmişsiniz. Teşekkürler. Yeni paylaşımlarınızı bekliyoruz. Allaha emanet olunuz.