HÜDA PAR`dan gündeme dair önemli açıklamalar
Yasin Börü Davası, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, milletvekillerinin dokunulmazlıkları ve gündemdeki diğer konular hakkında değerlendirmelerinde bulunan HÜDA PAR, önemli açıklamalarda bulundu.
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yayımlanan gündem değerlendirmesinde; Yasin Börü Davası, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, Davutoğlu'nun İran ziyareti, milletvekillerinin dokunulmazlıkları, kamu çalışanları hakkında yayımlanan Başbakanlık Genelgesine ilişkin açıklamalara yer verildi.
HÜDA PAR tarafından gündeme dair yapılan açıklamada, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle şu değerlendirmelere yer verildi:
"Bütün toplumun annesi ve insanlık ailesinin inşasının mimarı olan kadınların, yılın sadece bir gününde hatırlanıyor olması kabul edilebilir olmamakla birlikte, kadınların böylesi bir aldatmacayı kendileri için bir lütuf olarak görüyor olmaları ise üzüntü vericidir. Kapitalist ve Emperyalist dünya, 'Kadının Özgürleştirilmesi ve Kadınlara Eşitlik' adı altında kadınları daha fazla sömürebilmek için fıtratına muhalif davranarak onları evlerinden, eşlerinden, annelik duygusu ve namus anlayışından koparmaya çalışmaktadır."
Kadının sadece yılda bir kez hatırlanmaması gerektiğinin belirtildiği açıklamada, "Kadınlar hakkında Allah`tan korkun! diyen bir peygamberin ümmeti olarak biz Müslümanların, kadınları yılın sadece bir gününde değil, yılın tüm günlerinin her anında hatırlaması ve ilahi emir gereği haklarına riayet konusunda hassas davranmalı, fıtraten korunmaya muhtaç olan kadınlara yapılan zulme karşı durmasını bilmeliyiz." denildi.
"Bağnaz ve insanlık düşmanı olan Emperyalist Batı'nın, kadına biçtiği misyonun görülmelidir"
" 'Kadını Özgürleştirme' adı altında Emperyalist dünyanın kadınları yalnızlaştırma, annelik duygusundan koparma, savunmasız bırakma ve sonrasında cinsel bir objeye dönüştürerek kadınlar üzerinden rant elde etme emellerinin farkında olunmalı ve bu melun amaçları için kurdukları sömürü düzeni kadınların bilinçlendirilmesiyle bozulmalıdır. Daha iki asır öncesine kadar 'Kadınlar İnsan mıdır?' tartışmasını mühim bir mesele telakki edip, bunu meclislerinde tartışmaya açacak kadar bağnaz ve insanlık düşmanı olan Emperyalist Batı'nın, bugün kadına biçtiği misyonun o günkü amaçlarından farklı olmadığı görülmelidir. Kadına karşı yaşanan şiddetin ve işlenen vahşi cinayetlerin temelinde de bu anlayışın zihin kodlarının olduğu unutulmamalıdır." ifadelerine yer verildi.
"Bütün sorumlular hak ettikleri cezayı alıncaya kadar bu davanın takipçisi olacağız"
Türkiye tarihinde eşine az rastlanır bir vahşetle katledilen Yasin Börü ve şehid arkadaşlarının katil zanlılarının yargılandığı dava hakkında da yapılan değerlendirmede, "Azmettiricilerin ve yaşanan katliamlara seyirci kalarak görevini ihmal eden mülki ve idari amirlerin yargılama dışı bırakıldığı süreçten adalet çıkmayacaktır. Etkin bir soruşturmanın yürütülmediği, delillerin tam anlamıyla toplanmadığı, mahkemeden delil saklandığı bir dava sürecinin birkaç tetikçiye ceza verilmek suretiyle sonlandırılmasına, dosyanın bu şekilde kapatılmasına razı olmayacak, bütün sorumlular hak ettikleri cezayı alıncaya kadar bu davanın takipçisi olacağız." diye belirtildi.
"Dokunulmazlık zırhının sadece milletvekilleri için gündeme getiriliyor olması maksatlıdır"
Milletvekillerinin dokunulmazlığı konusunun HDP milletvekilleri üzerinden yeniden gündeme gelmesinin kısır siyasi çekişmelere malzeme olduğuna dikkat çekilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Milletvekillerinin temsil ettikleri farklı toplum kesimlerinin düşüncelerini ve taleplerini meclis içinde veya dışında dillendirmeleri misyonları gereğidir. Yasama dokunulmazlığı resmi ideolojinin ve iktidarın muhalefet partilerine ve muhalif düşüncelere yargı eliyle baskı uygulamaması için bir tedbirdir. Toplumun da hoş görmediği, kamu vicdanını yaralayan suçların dokunulmazlık zırhı sayesinde işlenmesinin önüne mutlaka geçilmelidir. Bugünkü sistemde her kademedeki pek çok memurun sahip olduğu dokunulmazlık zırhının sadece milletvekilleri için gündeme getiriliyor olması ise maksatlıdır."
"Dokunulmazlıkların tümden kaldırılması; siyasi hayatı bürokrasinin baskısı altına alacaktır"
Dokunulmazlıkların tümden kaldırılmasının siyasi hayatı, bürokrasinin baskısı altına alacağına vurgu yapılan değerlendirmede, "Yargı yetkisini elinde bulunduran kurumların adil ve tarafsız olduğu, ülkenin siyasi hayatını temelden etkileme gücüne sahip hâkim ve savcıların, başta resmi ideoloji olmak üzere her türlü ideolojik bağımlılıktan arındığı bir sistemde elbette ki milletvekillerinin, kürsü dokunulmazlığı dışında bir dokunulmazlığa sahip olmaması, işlediği iddia edilen suçlar bakımından yasama faaliyetlerini engellemeyecek şekilde bir yargılama sürecine tabi tutulması gereklidir. Ancak mevcut düzende bürokratik oligarşi, dokunulmazlık zırhı altında gücünü korurken, özellikle muhalefet temsilcilerini baskı altına alacak 'dokunulmazlıkların tümden kaldırılması' şeklindeki bir düzenlemenin önünü açmak isabetli olmayacak; siyasi hayatı, bürokrasinin baskısı altına alacaktır." denildi.
"Başbakan`ın gerek İran`a yaptığı ziyaret, gerekse de ziyaret sırasında ve sonrasına yaptığı açıklamalar, başta Suriye olmak üzere, İslam ülkelerinin ikili ve bölgesel sorunlarının çözülmesi adına önemli ve umut vericidir." denilen gündem değerlendirmesinin devamında şu ifadeler kullanıldı:
"2011 yılından bu yana Suriye halkının zalim Esad yönetiminin sebep olduğu bir felaketi yaşaması, muhalefetin silahlı mücadelesinin, emperyalist güçlerin hedefleri ve dış müdahalelere gerekçe kılınarak Suriye iç savaşının bir vekâlet savaşına dönüştüğü bir aşamada, bölgenin en önemli iki aktörünün bir araya gelmesi ve çözümü konuşması, dikkate değer, desteklenmesi gereken bir girişimdir. Meğerki, ümmetin maslahatından çok milli çıkar adı altında, küçük hesaplar peşinde koşulmuş olmasın." (İLKHA)
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yayımlanan gündem değerlendirmesinin tam metni:
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
Bütün toplumun annesi ve insanlık ailesinin inşasının mimarı olan kadınların, yılın sadece bir gününde hatırlanıyor olması kabul edilebilir olmamakla birlikte, kadınların böylesi bir aldatmacayı kendileri için bir lütuf olarak görüyor olmaları ise üzüntü vericidir.
Kapitalist ve Emperyalist dünya, “Kadının Özgürleştirilmesi ve Kadınlara Eşitlik” adı altında kadınları daha fazla sömürebilmek için fıtratına muhalif davranarak onları evlerinden, eşlerinden, annelik duygusu ve namus anlayışından koparmaya çalışmaktadır.
“Kadınlar hakkında Allah`tan korkun” diyen bir peygamberin ümmeti olarak biz Müslümanların, kadınları yılın sadece bir gününde değil, yılın tüm günlerinin her anında hatırlaması ve ilahi emir gereği haklarına riayet konusunda hassas davranmalı, fıtraten korunmaya muhtaç olan kadınlara yapılan zulme karşı durmasını bilmeliyiz.
“Kadını Özgürleştirme” adı altında Emperyalist dünyanın kadınları yalnızlaştırma, annelik duygusundan koparma, savunmasız bırakma ve sonrasında cinsel bir objeye dönüştürerek kadınlar üzerinden rant elde etme emellerinin farkında olunmalı ve bu melun amaçları için kurdukları sömürü düzeni kadınların bilinçlendirilmesiyle bozulmalıdır.
Daha iki asır öncesine kadar “Kadınlar İnsan mıdır?” tartışmasını mühim bir mesele telakki edip, bunu meclislerinde tartışmaya açacak kadar bağnaz ve insanlık düşmanı olan Emperyalist Batının, bugün kadına biçtiği misyonun o günkü amaçlarından farklı olmadığı görülmelidir. Kadına karşı yaşanan şiddetin ve işlenen vahşi cinayetlerin temelinde de bu anlayışın zihin kodlarının olduğu unutulmamalıdır.
ASKERE DOKUNULMAZLIK
Genelkurmay Başkanlığı`nın askerlerin görevleriyle ilgili suçlar konusunda doğrudan soruşturma yapılmasını, Milli Savunma Bakanlığı`nın uygun bulmasına, Başbakan`ın da onayına bağlamayı amaçlayan mevzuat çalışması, yasalaşması halinde vahim sonuçlar doğuracak niteliktedir.
Devlet adına silah kullanma yetkisine sahip asker veya polisin, kasten öldürme, yaralama, işkence gibi bir suça karışması halinde idari bir dokunulmazlık zırhı ile korunması, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacağı gibi, geçmişte örneğine sıkça rastladığımız pek çok suçun işlenmesine zemin hazırlayacaktır.
Hükümet, halkın güvenliğini sağlama veya PKK ile mücadele adı altında asker veya polisin hukuk dışı iş ve işlemlerini peşinen görmezden gelecek, yargının yetkisini kısıtlayacak bu türden adımlar atmaktan kaçınmalı, geçmişte bu tarz bir anlayışın halka nasıl büyük bedeller ödettiğini göz ardı etmemelidir.
BAŞBAKANLIK GENELGESİ
Başbakanlık tarafından “Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları Hakkında” başlıklı 2016/4 sayılı genelgesi ile memurların ve diğer kamu çalışanlarından yasadışı örgütlerle ilişki içinde olanların karşı karşıya kalacakları hukuki ve cezai sorumluluklar hatırlatılmıştır.
İlgili kanun ve bağlı yönetmeliklerde zaten var olan bir düzenlemenin, genelge yoluyla hatırlatılmasında bir garabet olmasa da, genelge ile kanunda yer almayan ve esasında hukuk devleti olma iddiasıyla bağdaşmayacak tanımlara yer verilmiş olması kaygı vericidir.
“Legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten yapılar” ifadesi, anayasal güvence altında kurulmuş yasal tüm kurum ve kuruluşları zan altında bırakan, suiistimale açık bir tanımlamadır. Suç ve suçlu ile mücadelenin yolları, kural ve kaideleri belirlenmiş ve yasal bir düzenlemeye bağlanmıştır.
Hükümet, bizatihi mağdurlarından olduğu 28 Şubat post-modern darbesinin hukuksuz uygulamalarını anımsatan, temel hak ve hürriyetleri kullanılamaz hale getirme potansiyeli barındıran böylesi adımlar atmaktan ısrarla kaçınmalıdır.
BAŞBAKAN`IN İRAN ZİYARETİ
Başbakan`ın gerek İran`a yaptığı ziyaret, gerekse de ziyaret sırasında ve sonrasına yaptığı açıklamalar, başta Suriye olmak üzere, İslam ülkelerinin ikili ve bölgesel sorunlarının çözülmesi adına önemli ve umut vericidir.
2011 yılından bu yana Suriye halkının zalim Esad yönetiminin sebep olduğu bir felaketi yaşaması, muhalefetin silahlı mücadelesinin, emperyalist güçlerin hedefleri ve dış müdahalelere gerekçe kılınarak Suriye iç savaşının bir vekâlet savaşına dönüştüğü bir aşamada, bölgenin en önemli iki aktörünün bir araya gelmesi ve çözümü konuşması, dikkate değer, desteklenmesi gereken bir girişimdir. Meğerki ümmetin maslahatından çok milli çıkar adı altında, küçük hesaplar peşinde koşulmuş olmasın.
Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman ve mazlum halkların karşı karşıya getirilmeye çalışıldığı tüm coğrafyalarda çözümü çatışma ve savaşta değil, sulh ve müzakerede gören partimizin durduğu noktaya geç de olsa gelinmiş olmasını memnuniyetle karşılıyoruz.
Bu bağlamda başta Suriye olmak üzere Irak, Yemen ve diğer İslam ülkelerinde yaşanan etnik ve mezhep temelli çatışmaların sona ermesini diliyoruz.
YASİN BÖRÜ DAVASI
Türkiye tarihinde eşine az rastlanır bir vahşetle katledilen Yasin BÖRÜ ve şehid arkadaşlarının katil zanlılarının yargılandığı davanın dördüncü duruşması Ankara Adliyesi`nde görülmeye devam etti.
Azmettiricilerin ve yaşanan katliamlara seyirci kalarak görevini ihmal eden mülki ve idari amirlerin yargılama dışı bırakıldığı süreçten adalet çıkmayacaktır.
Etkin bir soruşturmanın yürütülmediği, delillerin tam anlamıyla toplanmadığı, mahkemeden delil saklandığı bir dava sürecinin birkaç tetikçiye ceza verilmek suretiyle sonlandırılmasına, dosyanın bu şekilde kapatılmasına razı olmayacak, bütün sorumlular hak ettikleri cezayı alıncaya kadar bu davanın takipçisi olacağız.
MİLLETVEKİLİ DOKUNULMAZLIĞI
Milletvekillerinin dokunulmazlığı konusu, HDP milletvekilleri üzerinden yeniden gündeme gelmiş, kısır siyasi çekişmelerin malzemesi olmaya devam etmektedir.
Milletvekillerinin temsil ettikleri farklı toplum kesimlerinin düşüncelerini ve taleplerini meclis içinde veya dışında dillendirmeleri misyonları gereğidir. Yasama dokunulmazlığı resmi ideolojinin ve iktidarın muhalefet partilerine ve muhalif düşüncelere yargı eliyle baskı uygulamaması için bir tedbirdir. Toplumun da hoş görmediği, kamu vicdanını yaralayan suçların dokunulmazlık zırhı sayesinde işlenmesinin önüne mutlaka geçilmelidir. Bugünkü sistemde her kademedeki pek çok memurun sahip olduğu dokunulmazlık zırhının sadece milletvekilleri için gündeme getiriliyor olması ise maksatlıdır.
Yargı yetkisini elinde bulunduran kurumların adil ve tarafsız olduğu, ülkenin siyasi hayatını temelden etkileme gücüne sahip hâkim ve savcıların, başta resmi ideoloji olmak üzere her türlü ideolojik bağımlılıktan arındığı bir sistemde elbette ki milletvekillerinin, kürsü dokunulmazlığı dışında bir dokunulmazlığa sahip olmaması, işlediği iddia edilen suçlar bakımından yasama faaliyetlerini engellemeyecek şekilde bir yargılama sürecine tabi tutulması gereklidir.
Ancak mevcut düzende bürokratik oligarşi, dokunulmazlık zırhı altında gücünü korurken, özellikle muhalefet temsilcilerini baskı altına alacak "dokunulmazlıkların tümden kaldırılması" şeklindeki bir düzenlemenin önünü açmak isabetli olmayacak; siyasi hayatı, bürokrasinin baskısı altına alacaktır.