Tarihte bugün (02.03.2016)
2 MART
TARİHTE BUGÜN
869: İmam Buhari vefat etti. Muhammed el-Buhari, Hicri 13 Şevval 194, Miladi 21 Temmuz 810 tarihinde Cuma günü Buhara'da doğmuştur. Bundan dolayı da Buhari nispetiyle anılmasına sebep olmuştur. Özellikle Hadis dalında ilmini derinleştirmiş, Hadis ilminde ana kaynak olmuştur. Kendi ifadesine göre binden fazla âlimden Hadis dersi almış olup sadece ilmiyle değil, ahlakı ve karakteriyle de önemli bir yer edinmiştir.
1916: Bediüzzaman Said Nursi, Bitlis savunması sırasında Ruslara esir düştü.
1949: Piyade mermisi, piyade havanı ve kapsül üreten Nuri Killigil'e ait İstanbul Sütlüce'deki mühimmat fabrikasında aralıklarla iki büyük patlama oldu. Milli Savunma Bakanlığı'nın denetimi altında bulunan fabrikada çıkan yangın, çevrede büyük paniğe yol açtı. Yangının baruthaneye sıçramasıyla yerle bir olan fabrikada 6'sı itfaiye eri olmak üzere 35 kişi öldü. Ölenler içinde fabrikanın sahibi ve Enver Paşa'nın kardeşi olan Nuri Killigil de vardı. Killigil'in II Dünya Savaşı yıllarında Almanlarla sıkı ilişkiler içinde olduğuna dair belgeler kimi kitaplarda yayımlanmıştı.
1950: Van'ın Özalp ilçesinde hayvan kaçakçılığı yapan 33 kişiyi sorgulanmadan kurşuna dizdirmek suçundan yargılanan emekli orgeneral Mustafa Muğlalı'nın yargılanması sona erdi. Genelkurmay Askeri Mahkemesi Muğlalı'ya verdiği idam cezasını 20 yıl hapis cezasına çevirdi.
1968: Amerikan hükümeti hesap uzmanları, Türkiye'ye yapılan yardımın kullanış şeklini eleştirdiler. Uzmanlar Amerikan Kongresi'nde verdikleri raporda şu noktalara dikkat çektiler: Türkiye, Amerikan yardım fonlarından aldığı1,8 milyon dolarla yeni yol ve iş makineleri almıştır. Aynı makineler Amerikanın ihtiyaç fazlası stoklarından 370 bin dolara alınabilirdi. Yardımlar Milletlerarası Kalkınma Teşkilatı'nın politikasıyla bağdaşmayan bazı malların ithalinde kullanılmıştır. Amerikalılar para verince bu paranın nereye kullanıldığının hesabını da haliyle soruyorlar. Bundan ziyade rapordaki şu tespit önemli değil mi; "1,8 milyon dolara aldıkları yol ve iş makinelerini Amerika'dan 370 bin dolara alabilirlerdi."
Acaba birileri örneğin 300-500 bin dolara aldı da maliyeti 1,8 milyon dolar olarak mı gösterdi? Geri kalan paranın aşağı yukarı ne olduğu tahmin edilse gerek..!
1988: Azerbaycan'da Ermenilerle Azerilerin çatışmalarından sonra Sovyetler Birliği Azerbaycan'a askeri birlikler yolladı, sokağa çıkma yasağı kondu. Ermeniler, Azerileri katledince Ermenilere yardım eden Rusya, Azerbaycan'daki Ermenilere saldırı olunca devreye girip Ermenileri korumuştur.
2004: Birleşmiş Milletlerin yayımladığı rapora göre Irak'ta kitle imha silahları yok. Her şey bu kadar basit ve oldu bitti..! Irakta abartısız milyonlarca insan öldü. Saddam'dan sonra Irak'a egemen olan Amerika ve müttefikleri dökmedik kan, yapmadık zulüm bırakmadı. Tıpkı Moğollar gibi talan edip koskoca bir ülkeyi viraneye, harabeye çevirdiler. Sonuç: "Aaa! Irak'ta kitle imha silahları yokmuş!"
2011: Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin iç tehdit bölümünden “irticai faaliyetlerin” çıkarıldığı ve 28 Şubat sürecinin bittiğine ilişkin tartışmaların yaşandığı bir dönemde Genelkurmay Başkanlığı'nın kapısı halen imam hatip ve meslek liseliye kapalı.
Genelkurmay Başkanlığı'nın askeri okullara alınma şartlarını belirttiği maddeler arasında şu madde de var: "Öğreniminin herhangi bir safhasında meslek veya mesleğe yönelik okullarda okumamış olmak gerekmektedir"
Bu maddeyle bir dönem İmam Hatipte okuyup daha sonra kaydını başka liselere alanlar da bu kapsama sokularak önleri kesiliyor.
2012 : İran`da 2009 Yılında Yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin Ardından İran Halkı Bu Kez Meclis İçin Sandık Başına Gitti.
290 Sandalye İçin 3 Bin 467 Aday Yarıştı.
İran İslam İnkılâp Rehberi Ayetullah Seyit Ali Hamaney İse İslam İnkılab`ının 33 Yıllık Süre Zarfında Sürekli Müstakim Çizgisinde İlerlemekte Olduğunu Belirtti.
MERCEK
869: İmam Buhari vefat etti. Muhammed el-Buhari, Hicri 13 Şevval 194, Miladi 21 Temmuz 810 tarihinde Cuma günü Buhara'da doğmuştur. Bundan dolayı da Buhari nispetiyle anılmasına sebep olmuştur. Özellikle Hadis dalında ilmini derinleştirmiş, Hadis ilminde ana kaynak olmuştur. Kendi ifadesine göre binden fazla âlimden Hadis dersi almış olup sadece ilmiyle değil, ahlakı ve karakteriyle de önemli bir yer edinmiştir.
Buhari, henüz bebek iken babası vefat etmiş, kardeşi Ahmed'le birlikte yetim kalmıştır. Annesinin terbiyesi altında büyümüş, küçük yasta Kur'an'ı ezberlemiş ve Arapça öğrenmiştir. Babasından kalan servet onun hiç kimseye muhtaç olmadan ilim öğrenmesinde yararlı oldu. On bir yaşında hadis öğrenmeye başladı. On altı yaşında annesi ve kardeşi Ahmed'le birlikte hacca gitti. Annesi ve kardeşi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim öğrenmek isteğiyle Mekke'de kaldı.
On sekiz yaşında "Kitâb-u Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adli eserlerini yazdı. İlim öğrenmek için Şam'a, Mısır'a, Basra'ya, Bağdat'a gitti. Bu amaçla altı yıl Hicaz'da kaldı. Buhari, hadis öğrenmek ve nakletmekle kalmadı. Şiirle de ilgilendi. Ancak fazla şiir yazmadı. Savaş sporlarına ilgi duydu, ata bindi, ok attı.
Akranları Buhari'den övgüyle bahsederler. Onu övenler arasında büyük muhaddis İmam Müslim'de vardır. Buna rağmen, Buhari'nin üstünlüğünü çekemeyenler fitne çıkarmaktan geri kalmadılar. Buhari'nin "Kur'an mahlûktur" düşüncesini savunduğunu yaydılar. Bu dedikodulardan rahatsız olan Buhari, memleketi Buhâra'ya gitti. Burada da rahat edemedi. Buhârâ emiri ile arası açıldı. Buhara Emiri Halid bin Ahmed, çocuklarına Câmiu's-Sahih'i ve Et-Tarih'i okutması için Buhari'yi konağına çağırır fakat Buhari, bu teklifi kabul etmez. İlim meclislerinin herkese açık olduğunu, isteyenin gelerek yararlanabileceğini, ilmi valinin konağının duvarları arasına hapsedemeyeceğini bildirir. Bu olay üzerine Ahmed bin Hâlid, onu Buhara'dan sürer. Buhari, Buhara'dan ayrıldıktan sonra Semerkand'a gider. Hartenk köyünde bulunan akrabalarının arasına yerleşir. Semerkandlılar, Buhari'den yararlanmak isterler. Bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasında bulunurlar. Buhari, Semerkand'a gitmek için hazırlık yapmaya başlar ancak bu arada hastalanır ve Ramazan Bayramı gecesi Hicri 30 Ramazan 256, Miladi 2 Mart 869 yılında vefat eder. Bazı kayıtlar vefat tarihini 1 ağustos veya 31 Ağustos olarak da verir. Cenazesi, bayram günü öğleden sonra kılınarak Hartenk'e defnedilir.
İmam Buhari keskin bir zekâ ve ezberleme yeteneğine sahipti. Herhangi bir şeyi ezberlemesi için ona bir defa bakması veya onu bir defa dinlemesi yeterliydi.
İhtiyarlığında çok halim selim görünüşlü olmuştu. Sert yaratılışlı değildi. Yumuşak huyluydu. İlim konusunda çok dikkatli idi. Başkaları hakkında gayet yumuşak bir dil kullanırdı. Derdi ki, "Hiç bir kimseyi gıybet etmemiş olarak Allah (c.c)'a kavuşmayı arzu ediyorum." Rical bilgisi herkesten çok olmasına rağmen zayıflığını ortaya koyduğu raviler hakkında bile aşağılayıcı tabirler kullanmazdı. Yalancılığı bilinen birisi için "fihi nazar yani bunda ihtilaf vardır" veya "Seketu Enhu yani sikkalığı konusunda âlimler sustular" derdi. O'nun bir adam hakkında en ağır sözü "münkerül-hadis yani hadisi alinmaz" terimidir.
Buhari ilmiyle amel eden bir insandı. İslâmî sınırlara uymada aşırı derecede titizdi. Helâl ve haram konusunda duyarlı idi. Hadis ilmine hizmet, bu yolla Allah'ın rızasını, Resulullah (s.a.s.)'in şefaatini kazanmaktan öte bir amaç taşımıyordu. Babasından kalan mirası bile bu yolda harcamıştı. Cömertliğiyle şöhret bulmuştu. Yardım ettiklerine Allah rızası için elini uzatıyordu. Çok Kur'an okur, çok nafile namaz kılardı. Rivayete göre her üç günde bir Kur'an'ı Kerim'i hatmederdi. Gecenin bir kısmını uykuyla geçirirdi. Sürekli geceleri uykusundan kalkıp kandilini yakar, hadis tahric ederdi. Yahut yazdıklarına işaretler koyar, üzerinde düşünürdü.
********************************----------------------------****************************
1927: 1925'in Martında kabul edilen "Takrir-i Sükûn Kanunu" 1929 tarihine kadar 2 yıl daha uzatıldı.
Takrir-i Sükûn Kanunu, günümüz Türkçesiyle Huzurun Sağlanması Yasası, 4 Mart 1925'te TBMM'de kabul edilen bir kanundur. Takrir-i Sükûn Kanunu, Kemalist rejimin yerleşmesinde en önemli yapı taşlarından biridir. Yürürlükte kaldığı ve Takrir-i Sükûn dönemi olarak adlandırılan dönem boyunca toplumu adeta bir suskunluğa mahkûm etmiştir.
Hükümete olağanüstü yetkiler veren Takrir-i Sükûn Kanunu ile Kasım 1924 ortalarında sözüm ona dinsel gericilik tehlikesine karşı Başbakan İsmet, sıkıyönetim ilan edilmesini istedi. Ancak Meclis'te bu isteğini kabul ettiremeyince istifa etti ve yerine ılımlı kişiliğiyle tanınan Fethi Okyar başbakanlığa getirildi. 1925 Şubat ortalarında Şeyh Said Kıyamı patlak verince, Doğu Anadolu'da hemen sıkıyönetim ilân edildi. Fethi Bey düşürüldü ve yeni hükümeti 3 Mart'ta İsmet kurdu. Yeni hükümet ilk iş olarak Takrir-i Sükûn Kanunu'nu Meclis'ten geçirdi ve biri kıyam bölgesinde, öteki Ankara adını taşımakla birlikte yurdun geri kalan bölgelerinde çalışmak üzere iki de İstiklal Mahkemesi kurulmasını kararlaştırdı. Diğer taraftan ordu birlikleri harekete geçirildi. Yapılan plânlı askerî harekât ile Doğu ve Güneydoğu bölgesinde zulüm furyası başlatıldı. Anlayacağınız olağan üstü bir hal ilan edip İrticacıları (!) yok etmeye hevesli çevrelerin bir asırlık klasik döngüsünden başka bir şey olmayan ve sadece 3 Maddeden oluşan Takrir-i Sükûn Kanununun maddeleri şöyleydi:
Madde 1
İrtica ve isyana ve memleketin nizam-ı içtimaisi yani toplumsal düzeni ve huzur ve sükûnu ve emniyet ve asayişini ihlale bais yani bozmaya yönelik bilumum teşkilât ve tahrikât ve teşvikat ve neşriyatı yani örgütlenmeleri, kışkırtmaları, yüreklendirmeleri ve yayınları, hükümet, Reis-i Cumhurun tasdikiyle ve re'sen ve idareten man'e mezundur yani kendi başına yasaklamaya yetkilidir. İş bu ef'al erbabını yani bu eylemleri işleyenleri hükümet İstiklâl Mahkemesi'ne tevdi edebilir.
Madde 2
Bu yasa, yayımı tarihinden başlayarak iki yıllık suret ile uygulanacaktır.
Madde 3
Bu yasanın uygulanmasına İcra Vekillerie Heyeti yani hükümet memurdur.
Bu yasa ile Başbakan İsmet ve Reis-i Cumhur Atatürk aleyhine kim ağzını açmışsa, "Bu yaptığınız yanlıştır" demişse derhal toplumsal düzeni bozmaya teşvik ve tahrikle kendini İstiklal Mahkemesinin karşısında bulmuştur. Takrir-i Sükûn ile kurulan iki İstiklal Mahkemesine dikkat çekmek lazım. Biri Kıyam Bölgesi olan Doğu ve Güneydoğu ile ilgilenirken diğeri tüm Türkiye'de Takrir-i Sükûn'u ihlal edenlere bakıyordu. Bu yönüyle İstiklal Mahkemeleri bir muhakeme ve suçu araştırıp varsa cezalandırma değil Takrir-i Sükûn'un cellâdı olarak işlev kazanıyordu. Böylelikle 2 yıl için çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu 2 Mart 1927'de iki yıllığına daha uzatılıp 4 Mart 1929'da yürürlükten kaldırıldı.
**************************************----------------------***************************
1962: Burma'da General Ne Win önderliğindeki ordu yönetime el koydu.
Takvim Yaprakları 4 Ocağı gösterdiğinde biz Mercek Programında Burma ve Arakanlı Müslümanların acısını dile getirmeye çalışmıştık. Bu vesileyle ve Kur'ani düsturla "Hatırlatmakta fayda vardır" gereğince Burma ve Arakanlı Müslümanları bir daha Merceğe almanın faydalı olacağına inandık.
Burma Birliği, Myanmar veya Birminya olarak da bilinen Burma, Güneydoğu Asya'da, Andaman Denizi ve Bengal Körfezi kıyısında, Bangladeş, Çin, Hindistan, Laos, ve Tayland arasında yer almaktadır.
Burma ya da Myanmar`ın (Mayanmar) % 15`ni Müslümanlar oluştururken geri kalan nüfusun büyük çoğunluğu Budist`tir. Müslümanlar ülkenin Arakan adlı bölgesinde yaşamakta olup Arakan`da çok zengin petrol ve doğal gaz yatakları vardır. Arap tüccarlar vesilesiyle İslamla tanışan Arakanlılar, 1430 yılında varlığını 350 yıl sürdürecek olan bir İslam Devleti kurdular. 1783`lü yıllarda Budistlerin işgaline uğrayan bölge Putperestlere de kalmadı ve 19. yüzyılın sonunda İngiltere bölgeyi ele geçirdi.
20. yüzyılda Burma`da Müslüman karşıtı kampanya çok büyük bir hız kazandı ve bunun neticesinde 100 bin Müslümanın katledildiği Arakan Katliamı yapıldı. Bu katliam sırasında yine 100 binlerce kişi sakat kaldı veya göç etmek zorunda kaldı. 1948`in 4 Ocağında İngilizlerden bağımsızlığını kazanan Burma`da Müslümanlar yine rahat yüzü görmedi. Zira 1962 yılında ülkede Komünist Darbe yapan General Ne Win tüm imkânlarını Müslümanları yok etmek için seferber etti.
General Ne Win döneminde hazırlanan "Burma Sosyalist Parti Programı"nda, her türlü yol kullanılarak Müslümanların dinlerinden uzaklaştırılması hedefleniyordu.
Bu amaçla, Müslümanlar tüm siyasi haklarından mahrum edildi. Ayrıca tüm İslami eğitim kurumları, camiler ve benzeri dini merkezler kapatıldı. Mescidler eğlence merkezlerine ya da Budist tapınaklarına çevrildi. Hacca gitmek, kurban kesmek, toplu namaz kılmak ve diğer ibadetler yasaklandı. Bu baskılar nedeniyle Müslümanların bir bölümü ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. Ancak göçlere rağmen Arakan bölgesinde Müslümanlar çoğunluğu oluşturmaktaydı. Bunun üzerine General Ne Win, baskıları daha da artırarak keyfi tutuklamalara ve işkence uygulamalarına ağırlık verdi. Bu acımasız uygulamaların sonucunda bir milyondan fazla Müslüman Burma'yı terk etmek zorunda kaldı. Burma hükümeti, ülkedeki vahşetin gizli kalması için yıllar boyunca ülkeye yabancı gazeteci ve hatta turist bile kabul etmedi.
İnsan hakları kuruluşlarının vermiş oldukları raporlara göre, bu baskıcı rejim altında sadece 1962-1984 yılları arasında 20 bin Arakan Müslümanı öldürüldü. Yüzlerce kadına tecavüz edildi ve Müslümanların tüm mal varlıklarına el konuldu. Devletin iletişim araçları, İslam dini hakkında yalan ve iftiralar yaymak için kullanıldı. 1978 yılının baharında ordunun taşkınlıkları, 200 bin Müslümanı son derece güç şartlar altında Bangladeş'e göçmek zorunda bıraktı. 1979 yılında sözde BM koruyuculuğu altında ülkelerine geri döndüler.
General Ne Win'in 1988 yılında istifasının ardından değişik askeri ve sivil hükümetler birbirini izledi fakat zulüm hiç eksilmedi.
ZULMÜN DÖKÜMÜ (1942-1996)
YOK EDİLEN YERLEŞİM BİRİMLERİ: 10-15 BİN
GÖÇ: YAKLAŞIK 2 MİLYON
KATLİAMLARDA ÖLDÜRÜLENLER: 200 BİN.
TECAVÜZ: 20 BİN
CİNAYET: 20 BİN
TUTUKLAMA: 40 BİN
YAKILAN VE YIKILAN CAMİ, MEDRESE: 5 BİN
KAYIPLAR: 50 BİN
İSŞSİZ VE GELİRİ OLMAYAN: 1 MİLYON
Biz her ne kadar değişik bu dökümü verdiysek de Burma gibi yabancılara bir çok bölgesine giriş-çıkışı yasaklayan kapalı bir rejimde öldürülenlerin, tecavüze uğrayanların ve diğer zulme uğrayanların sayısı çok daha fazladır.
Birleşmiş Milletler tarafından yapılan açıklamada Burma`da yaşayan Müslüman halk dünyada en fazla zulme uğrayan halk olarak nitelendiriliyor. Burma`da ki Müslüman topluluk- ülkedeki askeri yönetim tarafından vatandaş olarak bile kabul edilmiyor. Bunun da ötesinde, toprak sahibi olma ve evlenme veya seyahat gibi hakları izin almadan gerçekleştiremiyorlar.