Çok bilinmeyenli denklem: Kıdem tazminatı fonu
Hükümetin üzerinde çalıştığı kıdem tazminatı fonu önümüzdeki aylarda hem işçi hem de işveren açısından en önemli başlıklardan biri olacak. Al Jazeera hem hükümet yetkililerine hem de işçi ve işveren temsilcilerine kıdem tazminatının fona aktarılmasına ilişkin görüşlerini sordu.
Kıdem tazminatında yıllardır tartışılan sistemin değişeceği artık neredeyse kesin. Getirilecek yeni sistemin adı Kıdem Tazminatı Fonu. Kıdem tazminatı her gündeme geldiğinde çok tartışılan fon, bakanlığın önünde “sorunu çözmek için en mantıklı yöntem” olarak duruyor. Ancak işçi ve işveren açısından karşılıklı avantaj ve dezavantajları beraberinde getirmesi, beklenen sisteme ilişkin çok çalışma yapılmış olmasına rağmen henüz tasarı aşamasına gelmiş, çerçevesi net olarak çizilmiş bir sistem, bir tasarı ortada yok. Tasarının henüz netleşmemesi, tarafların bu konuda konuşmasını da zorlaştırıyor. Kimse bir diğerinin pozisyonunu görmeden, ismini vererek, kendi tarafını bağlayacak bir değerlendirme yapmak istemiyor.
Al Jazeera`nin Çalışma Bakanlığı yetkililerinden aldığı bilgiye göre, Sosyal Güvenlik Kurumu`nun tespitleri Türkiye`de çalışanların sadece yüzde 14`ünün kıdem tazminatını alabildiğini ortaya koyuyor. Çalışanların yüzde 86`sı ise hak ettiği halde kıdem tazminatını alamıyor. İstatistiklerin ortaya koyduğu bu “sorun”un çözümü için geliştirilen fon ile ilgili senaryolar gündemde. Bu senaryoların önümüzdeki 1-2 ay içinde taraflar arasında yapılacak görüşmelerle bir yasa tasarısına dönüştürülüp Meclis gündemine getirilmesi planlanıyor.
Bakanlığın en sıcak baktığı senaryo, her çalışanın kendi hesabının olduğu bir fon kurulması. Tıpkı bireysel emeklilik hesaplarında olduğu gibi çalışanların bu fon bünyesindeki hesapta kıdem tazminatlarının birikmesi. Bakanlık kıdem tazminatının mevcut sistemde olduğu gibi 30 gün üzerinden hesaplanarak fon bünyesindeki hesaba yatırılmasından yana. Çalışma Bakanı Süleyman Soylu da bunun sinyalini bir röportajında net olarak verdi, “30 günden taviz vermem” dedi.
Fonun nasıl işleyeceği ise, konunun en önemli boyutu olduğu halde hâlâ net olmayan bir başlık. Bakanlıktan verilen bilgiler Hazine garantili bir sistemin öngörüldüğü yönünde. Ancak fon yönetiminin kim tarafından yapılacağı konusunda bir bilgi yok. “İşçi ve işverenin de yönetimde olacağı bir sistem üzerinde duruluyor” değerlendirmesi yapılıyor.
Temel hatlarıyla bakanlığın üzerinde çalıştığı sistem bu. Ancak işçilerin de işverenin de kaygıları, soru işaretleri sayısız. Çünkü kıdem tazminatı gibi hem işçi hem de işveren açısından önemli bir maddi karşılığı olan bu paranın işletileceği sistem, çalışanın da işverenin de koşullarına göre farklılaşan bir dizi avantajı ve dezavantajı beraberinde getiriyor.
İşçi açısından ne demek?
Al Jazeera`ye konuşan Türk-İş bünyesindeki uzmanlar, bakanlığın "Türkiye`de çalışanların yüzde 86`sının kıdem tazminatı alamadığı" tespitinin gerçeği yansıtmadığını söylüyor. Uzmanlar bunu “muntazam alamıyor” diye düzeltiyor. Dava açan işçilerin büyük oranda tazminatlarını aldıkları belirtiliyor.
Kıdem tazminatının 30 gün üzerinden yatırılması, işçi kesiminin en önemli taleplerinden biri. Türk-İş buradan verilebilecek bir günlük tavizi dahi kabul etmiyor. Zaten sendikanın yıllar önce alınmış Genel Kurul kararına göre “Fon Genel Grev sebebi”. Bunun arkasında yatan nedenlerden biri, Türkiye`nin geçmişteki olumsuz fon tecrübeleri. Ancak Bakanlık yetkilileri bu noktada “sorunsuz” işlediğini söyledikleri İşsizlik Sigortası Fonu`nu örnek gösteriyor.
Bakanlık kadar olmasa da kıdem tazminatında bir sorun olduğunu kabul eden işçi temsilcilerine göre fon bazı işçilerin işsiz kalmasına, özellikle kalifiye çalışanların daha rahat iş değiştirmesine sebep olabilir. Örneğin, bugünün şartlarında, işverenin 10 yıldır çalışan ve performansından memnun olmadığı işçiyi kıdem tazminatını ödememek için çıkarmama eğilimi ağır basıyor. Oysa, Kıdem Tazminatı Fonu`nun yürürlüğe girmesi durumunda işveren işçiye rahatlıkla “Seni işten çıkarıyorum, tazminatını fondan al” diyebilecek. Çünkü, zaten işçinin kıdem tazminatı fonda birikmiş olacak. Bu işçiler açısından bir dezavantaj. İşçi temsilcileri, bu noktada bir örnek daha veriyor. Ekonomik kriz yaşayan işletmelerin kıdem tazminatı yükünü kaldıramayacakları için işçi çıkarırken çok dikkatli davrandıklarını belirten temsilciler, tazminatın fonda birikmesi durumunda işverenin ilk tasarruf kaleminin işçi çıkarma olacağından endişe ediyor.
Ancak, başka bir unsuruyla ise avantaj değerlendirmesi yapan uzmanlar da var. Örneğin, çalıştığı işyerinden daha iyi koşullarda ücretle başka bir iş bulan bir işçi, biriken kıdem tazminatını yakmamak için işinden ayrılmakta tereddüt ediyor. Yapılan tespitlere göre de çoğunlukla birikmiş parayı kaybetmemek için iş değiştirilmiyor. Oysa kıdem tazminatının fonda birikmesi durumunda bu işçi hem işten rahatlıkla ayrılabilecek hem de kıdem tazminatını alabilecek.
Ancak avantaj gibi görünen bu örnek başka bir endişeyi de beraberinde getiriyor. O da fondan yararlanma koşullarının değiştirilmesi durumunda ortaya çıkıyor. Yapılan toplantılarda işveren temsilcilerinin “İstifa eden çalışan kıdemini alamasın. Ancak emeklilikte alabilsin” şartı getirilmesini istediğini belirten Türk-İş uzmanlarının dikkat çektiği bir başka nokta ise yasa yürürlüğe girdiğinde kıdemi birikmiş olan mevcut çalışanların durumunun ne olacağı. Bu çalışanların önüne konulacak seçenekler de kıdem tazminatı fonuna bakışta belirleyici olacak.
Türk-İş uzmanları, fonu aslında zaten kıdem tazminatını ödeyen büyük işverenin de istemediğini, sadece KOBİ'lerin istediğini savunuyor. Kıdem tazminatı fonunu hükümetin gündeme getirmesinin gerekçesine ilişkin iddiayı ise şöyle ifade ediyorlar:
“İşsizlik Sigortası Fonu`nda olduğu gibi tasarrufu yükseltip bunu kullanmak istiyorlar. İşsizlik sigortasında biriken büyük bir para, müthiş bir mâli fon var. Bu fon sayesinde hazine çok daha düşük faizle borçlanma imkânına sahip olabiliyor. Böyle bir fon daha oluşturmak istiyorlar. Sorunu çözmek istiyorlarsa, mevcut yasada ‘İstifa eden işçi kıdem tazminatı alabilsin` diye bir değişiklik yapılması yeterli.”
İşveren ne diyor?
İşveren açısından en büyük sorun, tıpkı sigorta yatırır gibi fona düzenli para yatırma zorunluluğu. Bugün büyük işverenler kıdem tazminatını kendi bünyelerinde belli fonlarda ve tamamen kendi kontrollerinde değerlendirip, buradan gelir elde edebiliyor. Sigorta primlerini yatırmakta tereddüt eden küçük işveren için ise her ay kıdem tazminatına karşılık gelen miktarı yatırmak büyük bir endişe kaynağı.
İşveren kıdem tazminatının fona geçmesi durumunda, artık her yıl için 30 gün karşılığı kıdem ödemek yerine bunun 15 güne düşürülmesini de istiyor. Ancak işverenin bu konuda son dönemde yaptığı somut bir öneri yok. Son teklif 2002 yılında yapılmıştı. Buna göre bir hesaplama yapıldığında örneğin, yıllık 30 gün üzerinden kıdem tazminatı yatırılacaksa bu brüt maaşı 3500 lira olan bir işçinin maaşının yüzde 8.3`üne, yani aylık ödenecek tutar 290 TL`ye denk geliyor. Daha önce yapılan görüşmelerde işverenin teklifi bunun yüzde 3`e düşürülmesi, yani 105 TL yatırılması.
Aynı örnek üzerinden bu çalışan ve işveren için şöyle bir fark anlamına geliyor. Bu işçi 10 yılın sonunda işten ayrıldığında veya çıkarıldığında kıdeminin 30 gün üzerinden hesaplanması durumunda vergi kesintileri hariç 34 bin 800 TL tazminata hak kazanıyor. İşverenin aklındaki gibi yüzde 3 üzerinden hesaplama yapılması durumunda ise bu rakam 12 bin 600 TL`ye düşüyor.
Ancak Al Jazeera`nin sorularını yanıtlayan işveren temsilcileri konuyu bu aşamada tartışmaya “hassasiyet” nedeniyle kesinlikle karşı olduklarını dile getiriyor. 2002 yılında yapılan bu teklifi “koşullar çok değiştiği için” bugün sahiplenmediklerini de hatırlatan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu yetkilileri, “Ortada bir taslak yok, olmayan bir şey üzerinde konuşmaya çalışıyoruz. Bu çok yanlış. Konuşulması gereken o kadar çok koşulları var ki. Tereddütlerimiz 9-10 maddeyi kapsıyor. Bunlar arasında prim oranı, sistem yapısı, yönetimi de var. Bireysel emeklilik gibi mi olacak, İşsizlik Sigortası gibi genel bir fondan bahsediliyor, böyle mi olacak? Bu soruların yanıtını alamıyoruz” diyor. TİSK yetkililerine göre, fonun arkasında yatan etkenlerden biri kıdem tazminatı sorunu olsa da, onlar da tıpkı Türk-İş gibi en önemli sebebin, “hükümetin tasarruf oranlarını kontrol edebileceği bir sistemle artırma arzusu” olduğu görüşünde.
Kaynak: Al Jazeera