• DOLAR 34.587
  • EURO 36.416
  • ALTIN 2979.155
  • ...
`Medya hedef gösterdi polis infaz etti`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Diyarbakır eski Emniyet Müdürü Gaffar Okkan`ın 24 Ocak 2001 yılında Diyarbakır`da uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülmesinin ardından başlatılan baskınlarla polis tarafından yargısızca infaz edilen Hasan ve Hüseyin Sarıağaç`ın ailesi, o gün yaşadıklarını anlattı.

Medya üzerinden oluşturulan algılar neticesinde kocasının hedef seçildiğini belirten Azize Sarıağaç, Hasan ve kardeşi Hüseyin`in gözaltına alınabileceğini ama bunun yapılmayarak, yargısızca infaz edildiklerini söyledi.

Evlerine düzenlenen baskında eşinin intikam duygusu ile polisler tarafından infaz edildiğini söyleyen Hasan Sarıağaç`ın eşi Azize Sarıağaç, polislerin düzenledikleri baskında, evlerine hedef gözetmeksizin ateş edildiğini belirtti.

“Evimize rastgele ateş açtılar”

Saat 02.30 sıralarında evlerine baskın yapıldığını ifade eden Azize Sarıağaç, “Silah sesi ve gaz bombaları ile çocuklarımla beraber uyandım. Evin dört tarafından evimize hedef gözetmeden ateş açtılar. Ardından evimizin kapısını bomba ile patlattılar. Kapı öyle patlamıştı ki mutfak kapımız bile hasar görmüş, buzdolabı ve bütün eşyalar mermilerden dolayı paramparça olmuştu. Kayın validem kapının altında kalarak yaralandı. Çatışma şiddetiyle ben çocukları alıp banyoya götürdüm. Banyoyu bile taradılar ama Allah bizi korudu. Yoğun bir şekilde atılan gaz bombasından dolayı bebeğimin öldüğünü zannettim. Eşim balkona çıkınca karşı binanın evinden polis ateş ederek eşimi yargısız bir şekilde katletti. Eşimin cesedini nasıl götürdüklerini bile göremedik.” dedi.

“Gözaltında polis beni darp etti, tekme ve tokat darbeleri ile sarsıldım”

Evde bulunan çocukları ile beraber gözaltına alındıklarını dile getiren Azize Hanım, yaşadıkları zulümleri şöyle anlattı: “Üstümüz başımız açık, ayağımızda terlik olmadan bizi gözaltına aldılar. Hepimizi gözaltında ayrı ayrı odalara aldılar.  Gözaltında, yaşlı olan kayınbabam ve kayınvalideme çok çok zulmettiler. Darbelerden dolayı kayınvalidemin elleri morarmıştı. Beni de gözaltında bir sivil polis darp etti, tekme ve tokat darbeleri ile sarsıldım. Kayınbabamı yanlarına alarak tüm yakınlarımızın evine baskın düzenlemişlerdi. Gözaltından çıktıktan sonra bize eşimin cenazesinin morgda olduğunu, almamızı söylediler.”

“Polisler eşimin mezarının üstünde zıplayıp, küfrettiler”

Eşi Hasan Sarığaç`ın cenazesinin defninde polis tarafından çeşitli baskılara maruz kaldıklarına dikkat çeken Azize Hanım, sözlerine şöyle devam etti: “Eşimi defnettiğimizde Diyarbakır`ın her tarafı zırhlı araçlarla doluydu. Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan da Diyarbakır`a gelmişti. Polisler her tarafımızı sararak kimsenin bize yardım etmesine izin vermediler. Düşünebiliyor musunuz kefen almamıza bile izin vermediler. Eşimi polislerin baskısı ve zulmü altında defnettik. Hatta cenazeyi kabre bırakmamıza bile yardım etmediler, ben ve kayınpederim cenazeyi tek başımıza mezara bıraktık. Definden sonra polisler eşimin mezarının üstünde hoplayıp, zıpladılar, küfretmekle kinleri bitmemiş olmalı ki eşimin mezarının üzerine kötü koku döktüler. Bu eylemlerindeki amaç, cenazenin koktuğunu göstermek içindi. Eşimi aldığımız zaman vücudundaki yaralardan halen kan akıyordu.”  

“İsteseydiler eşimi yakalayabilirlerdi ama eşimi infaz etmek için baskın düzenlemişlerdi”

Medyanın Gaffar Okan`ın öldürülmesinin ardından ailelerinin hedef aldığının altını çizen Azize Hanım, “Evimize yapılan baskından iki gün önce eşimi ve kaynımı televizyonda bilinçli bir şekilde haber bültenlerinde uzun uzun işlediler.  Polisler bu haberlerden sonra evimize gelip bizi ve eşimi öldürmekle tehdit ediyordu. Ardından evimize baskın düzenlendi. Polisler uzun bir zamandır eşimi takip ediyordu. Bir defasında eşim eve geldiğinde polisler ile karşılaşmıştı. Eşim polislerle karşılaştığında yanlışlıkla üst katta bulunan bir eve çıktı. O gece üst kata baskın düzenlediler, ardından bizim eve baskın yapıldı. İsteseydiler eşimi yakalayabilirlerdi ama eşimi infaz etmek için baskın düzenlediler. O dönemde birçok yere baskın yapıldı ama bizim evimize yapılan baskın çok farklıydı. Hiçbir şey gözetilmeden evimize ateş açıldı. Bütün ev eşyalarımız dağıldı. Hatta bir polise, ‘Bu evde ne buldunuz da böyle yaptınız?` dediğimde bana,  ‘Evde bir şey bulmadıklarını ve kendilerine verilen emrin böyle olduğunu` söyledi.” diyerek o dönem yaşadıkları zulmün boyutlarını anlattı.

“Reha Muhtar aylarca evimizi ‘hücre evi` diye gösterdi”

Hüseyin Sarıağaç`ın eşi Üzlifet Sarıağaç ise kocasının kendi halinde bir sağlıkçı olduğunu ama onun da kardeşi gibi infaz edildiğini söyledi. Üzlifet Hanım, “Eşimi bir hiç uğruna ‘terörist' ilan ederek hedef gösterdiler. Biz o gün annemlerdeydik. Polis bana ‘Eşinin yerini söyle, eşin adam öldürmüş` diyerek kendilerine evimi göstermemi istediler. Polisleri evime götürerek evimizi gösterdim. Evimde eşimin sağlık malzemelerini gördüler. Bundan sonra aylarca Show TV`de Reha Muhtar evimizi ‘hücre evi` diye gösterdi. Polis aylarca bizi takip etti,  bize baskın yapacaklarını bekliyorduk ama gelmiyorlardı. Bunun sebebi de eşimi infaz etmek için idi. Hatta polisler kayınbabamı ‘oğlunu öldüreceğiz` diye tehdit etmişlerdi. Medya hedef gösterdi ve polis de infaz etti.” dedi.

“Polisler beni yaralı ve gebe halimle yere yatırarak sırtıma bastılar”

Evlerine yapılan hukuksuz baskında yaşadıklarını dile getiren Üzlifet Hanım, “Baskında polisler evimizin kapısını kırdı. Ardından ateş açtılar, oğlum ve ben yaralandım. Benim bulunduğum odaya polis bomba attı. Çocuklarımın yanına gittim, onları sakinleştirmeye çalıştım. Polisler içeri girerek bizi gözaltına almak için beni yaralı ve gebe halimle yere yatırarak sırtıma bastılar. Ben polislere yaralı ve gebe olduğumu söylememe rağmen yaptıklarından geri adım atmadılar. Çocuklarımı da yere yatırmışlardı daha sonra yaralı oğlumu karşıma getirip başına silah dayayarak beni ‘Evde başka kimse var mı? Yoksa oğlunu öldürürüz` diyerek tehdit ettiler. Ben evde kimsenin olmadığını söyleyince oğlumu bıraktılar. Ardından bizi çocuklarımla beraber gözaltına aldılar.” diye konuştu.

“Hastanede türlü hakaretlere maruz kaldım”

Yaralı halde gözaltına alındığını ifade eden Üzlifet Hanım, sözlerine şöyle devam etti: “Gözaltında ben ve yaralı oğlumu hastaneye götürdüler. Bizi bilerek aynı hastanelere götürmediler,  oğlum devlet hastanesine, ben de Fırat Üniversitesine götürüldüm. Hastanede türlü türlü hakaretlere maruz kaldım. Hastanede tedavi olduktan sonra tekrar gözaltına alındım. Gözaltından çıktıktan sonra kız çocuklarımı esirgeme yurduna vermişlerdi daha sonra onları oradan aldım. Devletin bize bu derece vahşileşmesine akıl erdiremedim. Biz adam öldürmedik, bir şey yapmadık. Dindar olduğumuz için bu derece baskılara maruz kaldık. O dönem çok karanlık bir dönemdi. Bu vahşiliği yapan insanlar acaba ne tür bir vicdan taşıyorlardı, asıl bunu sorgulamak lazım. Bu vahşilerden en ağır darbeyi aile olarak aldık.”

Eşinin uzun bir süre polisler tarafından takip edildiğini söyleyen Üzlifet Hanım, polislerin gözaltında eşinin çarşıda dolaştığı fotoğraflarını kendisine gösterdiğini dile getirdi.

“İsteseydiler eşimi yakalayabilirdiler ama eşimi öldürmeyi ahd etmiştiler ki infaz ettiler”

Polislerin eşini yakalama durumuna sahipken kasıtlı olarak infaz ettiklerini belirten Üzlifet Hanım, “Ben gözaltındayken eşimin çarşıda dolaştığı fotoğraflarını bana gösterdiler. Sürekli bizim fotoğraflarımızı çekmişler ama yakalama girişiminde bulunmamışlar. İsteseydiler eşimi yakalayabilirdiler ama eşimi öldürmeyi ahd etmiştiler ki, infaz ettiler.” dedi.

“Biz bu zulmü ne zamana kadar çekeceğiz?”

Kendilerine karşı açılan tazminat davaları nedeniyle de mağduriyetlerinin devam ettiğini söyleyen Üzlifet Hanım, “PKK ya da başka örgütler bu kadar adam öldürmüş hangisine böylesine baskı yapıldı. Açılan tazminat davası önce kayınvalidem ile kayınbabama açıldı daha sonra bu tazminat parası çocuklarımdan istendi. Bu çocukların hayatını söndürdüler. Çocuklarımın bir geliri olmadığı için tazminat parasını eşimin kardeşlerinden istiyorlar. Davayı tüm aileye dağıtmışlar. Biz bu zulmü ne zamana kadar çekeceğiz? Bunun adı nedir? Bu ne zamana kadar sürecek? Bu tazminat davası torunlara kadar mı gidecek? Şu an bu tazminat parası trilyonu bulmuş ve halen sürüyor. Biz bu psikolojiyle ne yapacağımızı bilmiyoruz.” ifadelerini kullandı.

İki çocuğu polis tarafından infaz edilen Anne Ayşe Sarıağaç ise çocuklarına ve ailelerine o dönemde çok büyük baskı ve zulüm yapıldığını dile getirdi.

“Beni gözaltında dövdüler ve hakaret ettiler”

Evlerine yapılan baskında yaralandığını ve yaralı haliyle gözaltına alındığını söyleyen anne Sarıağaç, “Çocuklarıma zulüm yaptılar. Beni gözaltında dövüp hakaret ederek, çok zulmettiler ettiler. Yaralı halimle beni başım açık yalın ayak hastaneye götürdüler. Bana bunu Hasan ve Hüseyin`in annesi olduğum için yaptılar.” diye kendisine yapılanları anlatmaya çalıştı.

“Polislerin niyeti zaten oğullarımı öldürmekti”

Çocuklarının kasıtlı olarak, intikam duygusuyla infaz edildiğini belirten anne Sarıağaç, şöyle konuştu: “Oğlumu polis takip ediyordu, yakalayabilirlerdi ama yakalamadılar ve infaz ettiler. Polislerin niyeti zaten oğullarımı öldürmekti. Baskında patlattıkları evimizin kapısını tamir etmek için demirci getirdiğimde demirci bize ‘Bu kapıya ne yapmışlar böyle? Bunu nasıl yapmışlar? İnsan böyle mi yapar?` diye sordu. Düşünün evimiz o kadar hasar görmüştü.”

İlerleyen yaşı dolayısıyla daha fazla konuşamayan anne Sarıağaç, o dönemde yaşadıklarını anlatmakla bitiremeyeceklerini söyledi. (M. Hüseyin Temel, Emrah Deniz – İLKHA)


 

Bu haberler de ilginizi çekebilir