Yasin Börü Davası` raporu açıklandı
6-8 Ekim 2014 tarihinde Suriye`nin Kobani bölgesinde yaşanan olaylar neticesinde, HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş`ın çağrısı üzerine Diyarbakır ili Bağlar ilçesi Cengizler caddesinde yaşanan olayda kurban eti dağıtan Yasin Börü, Hüseyin Dakak, Hasan Gökguz, Riyat Güneş öldürülmüş ve Yusuf Er ise olaydan ağır yaralı olarak kurtulmuştur.
Doğruhaber
HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş`ın çağrısı üzerine Diyarbakır başta olmak üzere neredeyse tüm bölge illerinde başlayan 6-8 Ekim Kobani bahaneli saldırılarda katledilen Yasin Börü ve 3 arkadaşlarının devam eden yargılamalarında yaşanan usulsüzlükler dava avukatları tarafından rapor halinde yayımlandı.
6-8 Ekim 2014 tarihlerinde HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş`ın Amerika dönüşü yaptığı çağrı üzerine Diyarbakır başta olmak üzere bölgenin birçok ilinde başlayan 6-8 Ekim Kobani bahaneli saldırılarda katledilen Yasin Börü, Hüseyin Dakak, Hasan Gökguz ve Riyat Güneş`in yapılan yargılamaları ile ilgili mahkemenin takındığı olumsuz tavır ve dava müdafi avukatlarının tespitleri rapor haline getirilerek basın ile paylaşıldı.
6-8 Ekim olaylarının spontane gelişen bir olay olmadığı, aksine saldırıların organize bir eylem olduğu belirtilen raporda sürecin oldukça ağır işletildiği, olayın faillerine yönelik ilk tutuklamaların olaydan yaklaşık 2 ay sonra 03.12.2014 tarihinde gerçekleştiğine dikkat çekildi.
Diyarbakır 5`inci Ağır Ceza Mahkemesi ve Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi`nde açılan davaların güvenlik gerekçesiyle Ankara`ya alınmış olmasının akıllara soru işareti bıraktığına dikkat çekilen raporda, şu cümlelere yer verildi:
“Dava dosyalarının Ankara`ya alınmasıyla, mahkemelerin yaptığı ilk iş, katil zanlısı sanıkları tahliye etmek olmuştur. Henüz sanıkların sorgularını gerçekleştirmeden, kamuoyuna mal olmuş ve kamuoyunun vicdanını ciddi anlamda zedelemiş dosyada Ankara 2`inci Ağır Ceza Mahkemesi 06.07.2015 tarihli tensip kararıyla, hukuka aykırı bir şekilde Sanıklar Sedat ÇOBAN, Mecnun AKKOYUN, mağdur- yaralı Yusuf ER ve gizli tanıkların teşhis ettiği tutuklu sanıklar Hasan Okçu, Hüseyin Okçu, Yıldız Doğanay ve Ahmet Biçici'nin tahliyesine karar vermiştir.”
“Duruşma salonu sadece avukatları bile alacak kadar bir yeterliliğe sahip değil”
Kamuoyuna mal olmuş bu davada esasa etki edebilecek nitelikte olan taleplerinin Mahkeme tarafından, yargılamaya yenilik katmayacağı gerekçesiyle neredeyse hiçbir hukuki gerekçe gösterilmeden reddedildiği belirtilen raporda, mahkemenin böylesine önemli bir davaya yaklaşımının sağlıklı bir yaklaşım olmadığına vurgu yapıldı.
Mahkemenin davaya yaklaşımının yanı sıra davanın görüldüğü mahkemenin fiziki şartlarına da işaret edilen raporda, duruşma salonunun sadece avukatları bile alacak kadar bir yeterliliğe sahip olmadığını, bununla birlikte yaklaşık 1.000 km uzaklıktan gelen mağdur tarafın aile ve yakınlarının salona sığmadıklarından dolayı salonun dışında kaldıkları, salonda izleyici sıralarında durmak zorunda bırakılan müdahil vekillerin ise birbirinden ve heyetten kopuk bir şekilde konumlandırıldıklarına değinilerek duruşma salonunun fiziki şartlarının düzeltilmemesine yönelik taleplerin ise dikkate alınmadığı belirtildi.
“Reddi Hakim talebini dikkate alınmadı”
Mahkemede karşılaşılan olumsuz fiziki şartlar ve mahkeme heyetinin takındığı tavır dolayısıyla Reddi Hakim talebinde bulunulduğu, ancak talebe rağmen mahkeme heyetinin Reddi Hakim talebini dikkate almadığı belirtilen raporda şöyle denildi:
“Reddi hâkim talebini alan mahkeme heyetinin, duruşmayı esasa ilişkin(acil haller haricinde) hiçbir işleme girmeden reddi hâkim talebi sonucunu beklemesi gerekirken, sonucu beklemeden, dosyanın esasına girerek sanıkların dinlemesine devam etmiş ve gizli tanık Kanarya`yı dinlemiş ve de diğer işlemlerini aynen yapmaya devam etmiştir. Üstelik bu işlem müdahil ve vekillerinin yokluğunda yapılmıştır. Mahkeme heyeti ilgili kanun maddelerine rağmen hukuki olmayan bir şekilde duruşmaya devam ederek sanık savunmaları ile gizli tanık ifadelerini almış ve duruşma sonunda dört sanığın tahliyesine karar verilmiştir.”
“Mahkeme davayı bir an evvel üzerinden atılması gereken bir yük olarak görüyor”
Mahkemenin celse sonunda üye hâkimin muhalefetine rağmen Rıdvan B. isimli şahıs hakkında HTS raporları ile gizli tanık ve itirafçı sanıklarının Rıdvan B. isimli şahsın olayda olduğuna dair beyanlarının olmasına rağmen tahliye edildiğine değinilen raporda, “Mahkeme her dosyayı incelediğinde ya da duruşma yaptığında tahliye kararı vermesi gerektiğine adeta kendini şartlandırmıştır. Yine bütün delillere rağmen Mahkeme böylesine bir cinayette adeta yazılı belge aramakta veya sanıkların açıkça biz bu vahşi katliamı yaptık demesini beklemektedir. Mahkeme heyeti, toplum vicdanında derin yaralar açmış bulunan birtakım olayların aydınlatılması için başlatılan böylesine önemli bir yargılamada, baştan itibaren özensiz bir şekilde davranmış, bu davayı bir an evvel üzerlerinden atmaları gereken bir yük olarak görmüşlerdir. Bu durum Mahkemenin yukarıda anlatılan tutumlarında net bir şekilde gözlemlenmektedir. Nitekim Mahkeme heyeti, müşteki vekilleri olarak sunduğumuz, esasa etki edebilecek taleplerimiz dâhil, tüm taleplerimizi reddetmiştir.” ifadeleri kullanıldı.
“Azmettirenler hakkında dava açılmadı”
Eylem çağrısı yapan ve insanları sokağa çağıran siyasilerden hiç kimsenin bu olay nedeniyle sanık olarak dosyaya dahil edilmemiş olmasının da dikkatlerden kaçmadığı belirtilen raporda son olarak şu detaylara değinildi:
“Mağdur aileler avukatlarının en temel itiraz noktaları, olayların akabinde eksik soruşturma yürütülmüş olması, delillerin düzgün biçimde toplanmaması ve yaşanan olayların (6-8 Ekim olayları) HDP`li yöneticilerin açık çağrısı üzerine yaşanmış olması, PKK yönetiminin devam eden süreçte olayları açıkça üstlenmesi sahiplenmesine rağmen azmettirenler hakkında dava açılmamış olması ve şu an davayı görmekte olan Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı`nın yargılamayı adeta “ nerden düştü bu dosya bizim önümüze” mantığıyla yürütüyor olmasıdır. “
YASİN BÖRÜ DAVASININ RAPORU (Tamamı)
6-8 Ekim 2014 tarihinde Suriye`nin Kobani bölgesinde yaşanan olaylar neticesinde, HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş`ın çağrısı üzerine Diyarbakır ili Bağlar ilçesi Cengizler caddesinde yaşanan olayda kurban eti dağıtan Yasin Börü, Hüseyin Dakak, Hasan Gökguz, Riyat Güneş öldürülmüş ve Yusuf Er ise olaydan ağır yaralı olarak kurtulmuştur.
4 gencin vahşice katledildiği, onlarca insanın yaşamını yitirdiği ülke gündemini uzanca bir süre meşgul eden bu organize saldırılar neticesinde ilk gözaltılar ancak 03/12/2014 tarihinde gerçekleşmiştir. İddianamede yer alan 34 şüpheliden 26 sı 2014 yılı Aralık ayı içerisinde tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. 3 şüpheli, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır. Yaşı 18`den büyük olan 8 şüpheli ise gözaltına alınamamış ve haklarında yakalama emri çıkarılmıştır. Yine haklarında soruşturma yürütülen 8 kişi hakkında ise kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.
Yaşı 18`den küçük 9 suça sürüklenen çocuktan 6`sı tutuklanmış, 3`ü hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi ve Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi`nde açılan davalar, güvenlik gerekçesiyle Ankara`ya alınmıştır. Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 06.07.2015 tarihinde düzenlediği tensip zaptıyla, suç vasfının değişme ihtimaline binaen 4 sanığın tahliyesine karar vermiştir. Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi de, 02.09.2015 tarihinde görülen duruşmada tutuklu suça sürüklenen 6 çocuğun, tutuklulukta geçirdikleri süre nazarıyla tahliye edilmelerine karar verilmiştir.
Henüz sanıkların sorgularını gerçekleştirmeden, kamuoyuna mal olmuş ve kamuoyunun vicdanını ciddi anlamda zedelemiş dosyada Anakara 2. Ağır Ceza Mahkemesi 06.07.2015 tarihli tensip kararıyla, hukuka aykırı bir şekilde Sanıklar Sedat ÇOBAN, Mecnun AKKOYUN, mağdur- yaralı Yusuf ER ve gizli tanıkların teşhis ettiği tutuklu sanıklar Hasan Okçu, Hüseyin Okçu, Yıldız Doğanay ve Ahmet Biçici'nin tahliyesine karar vermiştir.
05/10/2015 günü gerçekleşen ilk duruşmada 1 tutuklu sanık daha tahliye edilmiştir.Mahkeme, 05.10.2015 tarihli duruşmada müşteki vekilleri olarak talep ettiğimiz bir kısım tutuksuz sanıkların tutuklanması, açıkça yasa hükmü olan dosyanın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına ihbarı, istihbarat örgütlerinden istenen istihbarat çalışmalarının dosyaya getirtilmesi, Halkların Demokratik Partisi'ne ait merkez yönetim kurulu ve diğer karar organlarından alınan karar örneklerinin getirtilmesi, Halkların Demokratik Partisi eş başkanı Selahattin Demirtaş hakkında açılan soruşturmaların akıbeti hakkında çeşitli iller Cumhuriyet Başsavcılıklarından sorulması gibi hususların tamamı reddedilmiştir. Kamuoyuna mal olmuş böylesine bir davada esasa etki edebilecek nitelikte olan taleplerimizin Mahkeme tarafından, yargılamaya yenilik katmayacağı gerekçesiyle neredeyse hiçbir hukuki gerekçeye dayanmadan reddedilmesi Mahkemenin böylesine önemli bir davaya yaklaşımını ortaya koymaktadır.
Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi`nde 2015/224 E. sayılı dosya kapsamında görülen davanın 25.11.2015 tarihli celsesinde müdahil vekilleri olarak duruşma salonuna intikal edildiğinde duruşma salonunun sadece avukatları alacak kadar bile fiziki yeterliliğe sahip olmadığı görülmüştür. Bununla birlikte yaklaşık 1.000 km uzaklıktan gelen mağdur tarafın aile ve yakınları salona sığmadıklarından dolayı salonun dışında kalmış, salonda izleyici sıralarında durmak zorunda bırakılan müdahil vekilleri de birbirinden ve heyetten kopuk bir şekilde konumlanmak zorunda kalmışlardır.
Mahkeme Hâkimi tarafından duruşmaya sanıklar, müştekiler ve avukatlarından başka kimsenin alınmaması talimatı verildiği, duruşmayı izlemek için gelen hukuk öğrencileri, tarafların yakınları ve Hâkim-Savcı adayları ile stajyer avukatların dahi duruşmaya alınmadığı ve duruşma salonunda taraflardan fazla polis memurlarının doldurularak boş alanın kalmadığı tespit edilmiştir.
Bu şekilde adil ve aleni bir yargılama yapılamayacağı, dosya konusu yaşanan vahşi cinayetler ve toplumda oluşan infial hali ile mütenasip olmayan bir yargılamanın kabul edilemeyeceği belirtilerek mahkemeden duruşma salonunun fiziki şartlarının uygun hale getirilmesi ve adil bir yargılamanın koşullarının sağlanması talep edilmiştir. Ancak talebimiz Mahkemece başka salonda gizli tanık dinlenemeyeceği belirtilerek reddedilmiştir. Gizli tanıklar dinlenildikten sonra uygun salona geçilmesi talebimiz ise yine Mahkeme başkanı tarafından adliye salonunun kendilerine tahsis edilmediği belirtilerek ve de göçebe yargılama yapamayız gerekçesiyle reddedilmiştir.
Bunun üzerine bu şekilde ciddi ve adil bir yargılama yapılamayacağı belirtilerek müdahil vekilleri olarak duruşma salonu terk edilmiş, Mahkemenin adil ve aleni bir yargılama yapacağı, tarafsız ve hakkaniyete uygun çözüm üretmesi beklenmiştir.
Mahkemenin 25 Kasım 2015 tarihindeki duruşmasında tüm bu gelişmeler üzerine mahkeme heyeti öncelikle çekilmeye davet edilmiş eğer çekilmeyeceklerse mahkeme heyetinin tamamını ayrı ayrı ret ettiğimizi belirttik. Mahkeme heyeti bu noktada talebimizi kabul etmemiş ve dosyanın red açısındaki Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi`ne gönderilmiştir. Reddi hâkim talebini alan mahkeme heyetinin, duruşmayı esasa ilişkin(acil haller haricinde) hiçbir işleme girmeden reddi hâkim talebi sonucunu beklemesi gerekirken, sonucu beklemeden, dosyanın esasına girerek sanıkların dinlemesine devam etmiş ve gizli tanık Kanarya`yı dinlemiş ve de diğer işlemlerini aynen yapmaya devam etmiştir. Üstelik bu işlem müdahil ve vekillerinin yokluğunda yapılmıştır. Oysa Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 29. Maddesinin 1. ve 2. fıkrasına göre reddi istenen hâkim, bu konuda bir karar verilinceye kadar ancak gecikmesinde sakınca olan işlemleri yapar. Özellikle de tarafların iddia ve sözlerinin dinlenilmesine geçemez. Mahkeme heyeti ilgili kanun maddelerine rağmen hukuki olmayan bir şekilde duruşmaya devam ederek sanık savunmaları ile gizli tanık ifadelerini almış ve duruşma sonunda dört sanığın tahliyesine karar verilmiştir.
Gizli tanığın güvenirliğini ve doğruluğunu test etmek için mahkeme polisleri ve kalem çalışanlarını sanıklar arasında yerleştirmesine üzerine sanık müdafilerinde bu karara itiraz edilmiş, salonda bulunan ve sanıklarla aynı yörenin insanlarının sanıkların arasına yerleştirmesi gerektiğini talep etmişlerdir. Bu talep üzerine mahkeme başkanı “gizli tanık onları da teşhis ederse, onların hakkında mecburen suç duyurusunda bulunmamamız lazım, ek iş çıkartmayın bize” diyerek ret etmiştir. Bu anlayış başlı başına mahkemenin yanlı davrandığını tereddütsüz ortaya koymakta ki bu anlayışta olan mahkeme başkanı yargılama yapmaya ehil değildir.
Mahkeme celse sonunda tutuklu sanık Hasan Aldemir yönünden oybirliği ile tutuklu sanıklar Rıdvan Baş, Abdulvahap Turan ve Cihan Yıldız yönünden ise üye hâkimin muhalefetine rağmen maddi vakıaya aykırı olarak ‘üzerine atılı suçlar yönünden suç vasfının ve delil durumunun sanıklar lehine değişme ihtimali, tutuklu geçirdiği süre nazara alındığında haklarında adli kontrol uygulaması yeterli olacağı kanaatine varıldığından` bahisle tahliye kararı vermiştir.
Tahliye edilen Rıdvan hakkında HTS raporları olay yerinde olduğunu göstermesine rağmen, gizli tanık ve itirafçı sanıklarının olayda olduğuna dair beyanları da olmasına rağmen tahliye edilmiştir. Mahkeme her dosyayı incelediğinde ya da duruşma yaptığında tahliye kararı vermesi gerektiğine adeta kendini şartlandırmıştır. Yine bütün delillere rağmen Mahkeme böylesine bir cinayette adeta yazılı belge aramakta veya sanıkların açıkça biz bu vahşi katliamı yaptık demesini beklemektedir.
Mahkeme heyeti, toplum vicdanında derin yaralar açmış bulunan birtakım olayların aydınlatılması için başlatılan böylesine önemli bir yargılamada, baştan itibaren özensiz bir şekilde davranmış, bu davayı bir an evvel üzerlerinden atmaları gereken bir yük olarak görmüşlerdir. Bu durum Mahkemenin yukarıda anlatılan tutumlarında net bir şekilde gözlemlenmektedir. Nitekim Mahkeme heyeti, müşteki vekilleri olarak sunduğumuz, esasa etki edebilecek taleplerimiz dâhil, tüm taleplerimizi reddetmiştir
Bugün itibariyle, 34 sanıklı davada, sanıklardan 17`i tutuklu diğerleri tutuksuz yahut firari konumundadır. Kabul edilen iddianame kapsamında yalnızca olay esnasında olay yerinde bulunan failler ve suç fiiline iştirak edenler sanık olarak dosyaya dahil edilmiş, eylem çağrısı yapan insanları sokağa çağıran siyasilerden kimse bu olay nedeniyle sanık olarak dosyaya dahil edilmemiştir.
Mağdur aileler avukatlarının en temel itiraz noktaları, olayların akabinde eksik soruşturma yürütülmüş olması, delillerin düzgün biçimde toplanmaması ve yaşanan olayların (6-8 Ekim olayları) HDP`li yöneticilerin açık çağrısı üzerine yaşanmış olması, PKK yönetiminin devam eden süreçte olayları açıkça üstlenmesi sahiplenmesine rağmen azmettirenler hakkında dava açılmamış olması ve şu an davayı görmekte olan Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı`nın yargılamayı adeta “ nerden düştü bu dosya bizim önümüze” mantığıyla yürütüyor olmasıdır. 6-8 Ekim olayları akabinde 155`e binlerce çağrı ve ihbar gelmesine rağmen bu çağrılara karşılık verilmemiş, olay günü ölen 4 kişi ölümlerinden 5 saat sonra ancak olay yerinden alınabilmiştir. Yasin Börü ölümünden sonra yakılmış başı ezilmiş annesi tarafından morgda ancak ayak bileğindeki ben sayesinde teşhis edilebilmiştir. Ancak bu hususlara adli tıp raporunda yer verilmemiştir. Maktullerin bedenleri üzerinde yapılan otopsi incelemesinde yahut olay yerinde sanıklara ait olabilecek ne parmak izi ne de DNA örneği alınması yönünde hiçbir çalışma yapılmamıştır.
2 sanık soruşturma aşamasında savcılık ifadelerinde itiraf değerinde ifadeler vermiş ancak aradan geçen sürede bu sanıklara korunma imkanı verilmediğinden ilk duruşmada tehdit edildiklerini de belirterek ifadelerini değiştirmişleridir. Dosyadaki diğer sanıklar hakkında suçlayıcı ve olayı aydınlatıcı ifadeler veren bu sanıklar cezaevinde bu sanıklarla veya bu sanıklarla aynı ideolojideki başka mahkumlarla aynı koğuşlara, yani PKK koğuşlarına konulmuştur. Haliyle aradan geçen sürede fikir değiştiren bu sanıklar da ilk duruşmada savcılık ifadelerini değiştirmişlerdir. Olaylar esnasında ve hali hazırda görev başında olan Diyarbakır valisi olaydan bir süre sonra gazetecilere verdiği beyanlarında 6-8 Ekim olaylarına polis birimlerince şehit verilmemesi amacıyla bilinçli olarak müdahale edilmediğini açıkça belirtmiştir. Ancak ne vali ne de emniyet yetkilileri hakkında bu itirafın akabinde hiçbir inceleme soruşturma yapılmamıştır.