90`larda göç etmişlerdi 2016`ya girerken yine göç ediyorlar
25 yıl önce köylerini terk etmek zorunda kalarak Diyarbakır`ın Sur ilçesine göç eden halk, evlerinin yeniden ateş çemberinin ortasında kalmasıyla 2016`ya da göç ederek giriyorlar.
1990`lı yıllarda devletin baskılarından dolayı ikamet ettikleri köylerinden Diyarbakır`ın Sur ilçesine göç eden halk, aradan geçen 25 yılın ardından PKK`nin kazdığı çukurlar ve oluşturduğu barikatlar sonrasında başlayan çatışmalarla yeniden göç etmeye başladı. Evlerini terk eden halk, büyük mağduriyetler yaşadıklarını, psikolojilerinin bozulduğunu ve maalesef yine tek çarelerinin göç etmek olduğunu ifade ettiler.
Fatih Paşa Mahallesi`nde oturan ve yaşanan çatışmalar nedeniyle 7 kişilik ailesiyle kız kardeşinin evinde kaldığını söyleyen M.S, olayların 7 Haziran seçimlerinden önce başladığına ve devletin buna çözüm sürecinden dolayı müdahale etmediğine dikkat çekti.
Oluşturulan çukur ve kurulan hendekler nedeniyle artık halkın evinden çıkmak istemediğini dile getiren M.S, halkın tedirgin olduğunu ve ne yapacağını bilemediğini söyledi.
“Çatışmalar ve çukurlardan dolayı kimse okula gidemiyordu”
Camilerin önüne barikatlar kurulunca ibadete gidemediklerini ifade eden M.S, “Mahalleye çukurlar kazmaya başladılar. Biz bu çukurlara hendek demiyoruz. Çünkü hendek Peygamber Efendimiz tarafından halkı müşriklerden korumak için yapılan bir eylemdir ama bunlar bu çukurları kendi halkına zulmetmek için yaptılar. Kurşunlu, Hacı Hamit ve Arap Şeyh camilerinin önüne barikatlar kurulunca ibadete gidemedik. Ezanlar okunmamaya başladı. Çocuklar okula gidemez oldu. Bizim çocuklarımız okullar açıldığından beri sadece 2 gün okula gitti. Çatışmalar ve çukurlardan dolayı kimse okula gidemiyordu. Öğretmenler de can güvenliği olmadığı için okula gelmiyordu. Ardından sokağa çıkma yasakları ilan edilmeye başladı. Daha sonra sokağa çıkma yasağına bir gün ara verilince ilçeden çıktık.” diye konuştu.
“Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ hendekler arasında yaşayabiliyorlarsa gelip yaşasınlar”
Yaşananlara tepki gösteren M.S. sözlerine şöyle devam etti: “Buradan hükümete ve HDP`ye sesleniyorum. Bugün Kürt halkı için mücadele verdiklerini ifade eden Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ, bunlar gelsinler hendekler arasında yaşayabiliyorlarsa gelip yaşasınlar. Kendi çocuklarıyla beraber tank, top, tüfek, mayın ve roket seslerini işitebilecek şekilde Sur`da otursunlar. Eğer onlar buna razıysa biz de buna katlanırız. HDP yetkilileri lüks yerlerde yaşarken bizleri hendeklerin içine atmaları ne kadar demokratik olabilir. Şu an ne yapabileceğimizi bilmiyoruz. Kesinlikle HDP ve PKK Kürt halkının temsilcisi değildir. Biz onları kendi temsilcimiz olarak görmüyoruz. Biz Müslümanız, bunlar ise bize mahallede komünistliği dayatmaya çalışıyorlar. Eğer Kürt halkı bunların gerçek yüzünü görse bunlara destek vermez.”
Çocuklarının küçük yaşta şiddet olayları arasında büyüdüğünü dile getiren M.S, yaşananlara karşı ne yapacağını bilemediğini söyledi.
“Benim çocuğum o ufak yaşında roketten, keleşten, mermiden ve mayından bahsediyor”
M.S, “Benim çocuğum 6 yaşındadır. 6 yaşındaki bir çocuktan süt, kalem, açacak, silgi, defter kokusu gelmesi lazım ama maalesef benim çocuğum o ufak yaşında roketten, keleşten, mermiden ve mayından bahsediyor. Hükümet yetkilileri ile HDP bunu düşünsün. Onlar çocuklarının bu şekilde büyümesine razı olurlar mıydı?” diye sordu.
Yaşanan çatışmalar esnasında evde çok korktuklarını söyleyen 6 çocuk annesi İ.L. ise PKK`nin boşalan evleri talan ettiğini dile getirdi. İ.L, “Ailece sokakta kalmışız. Çok zor durumdayız. Hendekler ve barikatlar nedeniyle korkudan evimizde kalamıyorduk. Sokağa çıkma yasağına ara verildiğinde üzerimize hiçbir şey almadan evden çıktık. Şimdi kızımın evinde kalıyoruz. PKK`liler ‘bize kapılarınızı açık tutun` diyorlardı. Bunu da ‘biz sizin için çalışıyoruz` diyerek söylüyorlardı. Şaştık kaldık, bunlar bizi evimizden attılar. Bu nasıl hak aramadır, biz bunu istemiyoruz.” dedi.
“Siyasetçilerden halkı düşünen yoktur, hepsi kendi koltuklarını düşünüyor”
7 kişilik ailesiyle beraber oğlunun evine yerleşen N.T. ise yaşadıklarını şöyle anlattı: “ Hendekler ve barikatlar içerisinde yaşıyorduk. Hepimizin psikolojisi bozulmuştu. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. En son evimizi terk etmek zorunda kaldık. Şu an 7 nüfusla beraber oğlumun evinde kalıyoruz.2 çocuğum okula gidemiyor. Siyasetçilerin hepsi oturup uzlaşsınlar. Siyasetçilerden halkı düşünen yoktur, hepsi kendi koltuklarını düşünüyor. Halkı düşünselerdi fedakârlık yaparlardı. Millet sizi meclise gönderiyor siz orda kavga ediyorsunuz. Halka örnek olmanız gerekirken, kavga ediyorsunuz.”
“Gültan Kışanak: Ne pahasına olsa da burası kazılacak”
Devletin daha önceki yıllarda yaptığı baskı ve zulümlerin aynısını PKK`nin yapığını dile getiren S.N. de halkın genleri ile oynandığına dikkat çekti. S.N, “İlk hendek kazıldığında halk karşı çıktı. Daha sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak kendisi gelip ‘kimse karışamaz siz kazın ne pahasına olsa da burası kazılacak` diye konuştuğunu duyduk. Yani Gültan Kışanak hendeklere sahip çıktı. İlk etapta YDG-H vardı daha sonra dağdan ve başka şehirlerden gelmeye başladılar. Burada oturan kişiler bir birlerini tanırlar. Yabancı biri geldiğinde tanıyorduk. Sokaklarda MLKP yazılarını sıkça gördük. PKK`liler konuşmalarına tanık olduk. Türkçeleri çok düzgündü. Yaşları 40 olan da vardı ama genelde üniversite öğrencisi olanlar vardı. Oraya gelen kızların da çoğunun parmakları ojeliydi.” şeklinde konuştu.
“Çocuğum 2.sınıfa gitmesine rağmen okuma yazmayı öğrenemedi”
Zamanında müdahale edilmemesi nedeniyle bugün bu sorunun daha da büyüdüğünü söyleyen S.N, “Devlet zamanında müdahale etseydi PKK`liler gelmezdi ve bu kadar güçlenmezdi. Tarafların hataları vardır. Asıl sebep ise PKK`lilerdir. Kırsalda yaşanan çatışmaları şehre getirdiler. Halk şu an perişan haldedir. Evi olmayan kişiler sokaklarda kaldı. Bizim tanıdıklarımız kapıları açtılar. En büyük sıkıntımız çocuklarının okula gidememesidir. Çocuğum 2.sınıfa gitmesine rağmen okuma yazmayı öğrenemedi.” ifadelerini kullandı.
Sur ilçesindeki çatışmaların bu boyuta geleceğini tahmin ettiklerini ifade eden T.U. ise devletin olaylara müdahale etmediğini belirtti. Çatışmalar ve sokağa çıkma yasakları nedeniyle evinden ve işinden olduğunu dile getiren T.U, yeni evli olduğunu ve evliliğinden bir şey anlamadığını söyledi.
“Evde 15`e yakın çocuk vardı ve bu çocuklar korkudan ağlıyorlardı”
T.U. yaşadıkları mağduriyeti şöyle anlattı: “Düğünümün olduğu gün olaylar vardı. Düğünden sonra evimize misafirler geldi. O gün evimizin sokağında çok büyük çatışmalar oldu. Evde 15`e yakın çocuk vardı ve bu çocuklar korkudan ağlıyorlardı. Onlara bir şey olmasın diye çocukları banyoya bıraktık. Biz de evin içerisinde neresi uygunsa 2 saat boyunca yerde uzandık. Sürekli çatışmalar oldu. Evlendim ama evliliğimden bir şey almadım. Çünkü sürekli başka yerlerde mülteci hayatı yaşıyoruz. Başkasının evinde nasıl rahat edelim.” (M. Hüseyin Temel, Emrah Deniz – İLKHA)