Bu kanunları tüccarlar mı yazmış?
Hüseyin Kaya / Doğruhaber
Ahmet Hakan Coşkun, bir televizyon kanalında yayınlanan “Tarafsız Bölge” programından dolayı mahkemelik oldu. Programda bir süre önce Diyarbakır`da basın açıklaması yaparken halen “Nereden geldiği belli olmayan” bir kurşunla öldürülen baro başkanı Tahir Elçi konuk olmuş ve orada “Pkk bir terör örgütü değildir” açıklaması yapmıştı. Tahir Elçi bu sözlerinden dolayı gözaltına alınmış ve hakkında dava açılmıştı. Dava kapsamında Ahmet Hakan da ifade vermişti.
Şimdilerde yeni bir gelişme dolayısıyla o program ve Ahmet Hakan yine gündemde.
Basına düşen haberin bir kısmını buraya alıyorum:
“Bakırköy Cumhuriyet Savcısı İdris Kurt, 27 Kasım`da gönderdiği tebligatta Hakan hakkında Terörle Mücadele Kanunu`nun 7/2. maddesine göre işlem yapıldığını ifade etti. Tebligatta, ‘yeterli delil elde edildiği` belirtilerek, Hakan`ın günlüğü 20 TL olmak üzere 1000 gün karşılığında 20 bin TL`yi bir hafta içinde Bakırköy Adliyesi veznesine yatırması halinde dava açılmayacağı ifade edildi. Para cezası yatırılmadığı takdirde dava açılacağı ve ‘suçun sübutu halinde mahkemece tayin edilecek hapis ve/veya para cezası yarı oranında arttırılarak mahkûmiyete karar verilebileceği` vurgulandı.”
Evet, “Para yatırılmadığı takdirde dava açılacak” ve Ahmet Hakan ceza alabilecek.
Hayır, bu, cezanın “para cezasına” dönüşmesi anlamına gelmiyor. Para yatırılırsa dava açılmayacak.
Garip ve anlaşılması zor öyle değil mi?
Normal olan davanın açılması ve suçlu bulunması durumunda icabında cezanın “para cezası”na çevrilmesiydi; ama öyle olmadı, olmuyor.
Benzer bir olay daha önceden Dua Yayıncılık tarafından basılan bir kitapla ilgili yaşanmıştı.
Dua Yayıncılık tarafından basılan “Hizbullah Ana Davası Savunmalar” adlı eser dolayısıyla soruşturma açılmıştı. Dava açıldıktan bir süre sonra yayınevine bir savcı tarafından (şu sıralar ‘paralelcidir` diye görevden el çektirilen bir savcı) imzalanmış “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı” antetli bir yazı geldi. Yazıda eğer 20 bin TL ödeme yapılırsa dava açılmayacağı belirtiliyordu. Neticede Dua Yayıncılık bundan dolayı bir ödeme yapmadı ve dava o sıralarda yapılan yasa değişikliği nedeniyle askıya alındı.
Bir hukukçuya bunu anlamadığımı, keyfi bir uygulamaya benzediğini söylediğimde kanunda böyle bir şeyin bulunduğunu ve savcıların ondan yola çıkarak “Resmi yazıyla” para istediğini söyledi.
Benim kafama ise şu takıldı.
Kanunların “Kamu güvenliği ve yararı” gözetilerek yapıldığı söylenir. Acaba, diyorum, bu kanunları hazırlayanlar “Kamu yararı”ndan devlete para kazandırmayı mı anlıyorlar? Belki de bu kanunların hazırlanmasında hukukçular değil de maliyeciler etkin rol üstlenmiş.