DÜŞMANLIĞIN PERDE ARKASI
Hüseyin Kaya / Doğruhaber
Öcalan`ın Newroz mesajlarından sonra Pkk`nin katı Marksist çizgisinde bir değişim olduğu, dine ve dini değerlere karşı yumuşak bir siyaset izleyeceği iddia ediliyordu. Ama öyle olmadığı çok kısa bir sürede anlaşıldı.
Ya Öcalan değişti; ama örgüt direndi ya da Öcalan, herkesin zekâsıyla alay ederek Pkk`de bir değişim yaşandığına pekçok kimseyi inandırdı.
Evet, Pkk`de bir değişim var; ama tahmin edilenden çok farklı.
Bekir Tank, bir internet sitesinde yayınlanan yazısında Pkk`deki değişim ile ilgili dikkat çekici şu bilgileri paylaşıyor:
“PKK`nin çekirdek kadrosundan militanlarına kadar kimlerin Marksist-Leninist ilkeleri (sosyalizm ve komünizmi) içselleştirdiklerini ve kimlerin içinden geldikleri Sünni veya Alevi topluma olan aidiyetlerini koruduklarını, yani Marksizm-Leninizm`i içselleştiremediklerini görmek mümkün. Özellikle Cami ve Cem Evi bunun için birer turnusol kâğıdıdır. Bu iki değer, PKK`lılardan kimlerin Marksizm-Leninizm`i içselleştirdiklerini ve kimlerin içinden geldikleri topluma olan aidiyetlerini koruduklarını çok açık bir şekilde bize gösterirler. PKK`ye daha yakından baktığımızda, Sünni kökenden gelen PKK`lıların Cami ile ilişkilerini kestiklerini ve hatta en büyük düşman olarak da Camileri ve cemaatini gördüklerini ve buna karşılık Alevi kökenli PKK`lıların kendilerini Alevi olarak tanımlamaktan vaz geçmediklerini ve Cem Evi ile ilişkilerini kesmediklerini gözlemleyebiliriz. Her iki kesimden de üç-beş istisnanın olması bu gerçeği değiştirmez.
PKK, yayılmasının önünde en büyük engel olarak İslam`ı gördüğü için, hedef tahtasına da İslami değerleri ve dolayısıyla Müslümanları koyar. Ancak Kürtlerden beklediği katılımı bulamayınca stratejisinde bir değişiklik yapar; Müslümanlara karşı cephe savaşı vermek yerine, tıpkı devletin yaptığı gibi, İslam`ı istismar etme yoluna gider.
Abdullah Öcalan`ın o zamanlar kaleme aldığı “Din Sorununa Devrimci Bir Yaklaşım” adlı makalesi buna bir örnektir.
PKK içerisindeki mezhep eksenli tartışmalar bitmek yerine bir iç rekabet şeklinde büyüyerek devam eder. Bu tartışmaların Alevi kökenli PKK`lıların lehine gelişmesi Öcalan`ın Türkiye`ye teslim edilmesinden sonradır. Bir zamanlar Marksizm-Leninizm`i içselleştiremedikleri için Öcalan tarafından “Dersim`in kışla kişiliği” diye eleştirilen Alevi kökenli PKK`lılar bu fırsatı iyi değerlendirdiler ve örgütü kontrollerine almayı başardılar.”
Bekir Tank yazısında bir Alevi olan Gültan Kışanak`ın Diyarbakır`a Belediye Başkanı yapıldığını; ama mesela bir Leyla Zana`nın hatta bir Demirtaş`ın, bir Öcalan`ın bile Dersim`de aday yapılamayacağını belirtiyor ve şu ilginç ayrıntıyı da ekliyor.
“PKK`nin eylem alanı olarak seçtiği yerler de PKK-KCK-HDP`nin anılan zihniyetin kontrolünde olduğuna diğer bir delil olduğunu şu sorulardan anlıyoruz. PKK-KCK-HDP;
a) Devrimci halk savaşını nerede başlattı?
b) Öz yönetimi nerelerde ilan etti?
c) Hendekleri nerede kazdı?
d) Mayınları nerelerde döşedi?
e) Ve suikast, saldırı ve cinayet gibi terör eylemlerini nerelerde gerçekleştirmekte?
f) Yukarıda saydığımız bu eylemlerin gerçekleştirildiği yerler neden sadece Sünni Kürtlerle meskûn köy, kasaba, ilçe ve illerdir?
g) Dersim ve ilçeleri de HDP`nin elinde olduğu halde, neden hiçbir yerinde devrimci halk savaşı, öz yönetim ilanı, yol ve köprülere mayın döşeme ve hendek kazma gibi eylemler gerçekleştirilmemektedir?”
Bekir Tank`ın değerlendirmeleri önemlidir.
Benzer şeyleri daha önceden “Tencere-Kapak” benzetmesiyle Altan Tan söylemişti; ama aynı Altan Tan, milletvekilliği uğruna söylediklerini unutarak Alevi-Marksist`lerden oluşan “kapaklar”la elele tutuşmuştu.
Halkın inanç ve değerlerinden uzaklaştırılması projesinde bulunanlar bu büyük vebalin bedelini dünya ve ahirette de ödemeye hazır olsunlar.