• DOLAR 32.472
  • EURO 34.704
  • ALTIN 2436.423
  • ...
Kürt Medreselerini Islah Projesi - Ön Taslak
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
İslam âleminde Hulefâ-i Raşidîn ve Emevi döneminden itibaren, eğitim ve tedrisat, umumiyetle sahabe ve tabiinin, Ehl-i Beyt-i Resul’ün ders halkaları oluşturarak tilmiz/talebe yetiştirmeleri şeklinde olmuştur. Bu usul Abbasiler zamanında müeseseleşerek medreselerin oluşumuna zemin hazırlamıştır.
 
Zamanla bu müesseseler daha da gelişerek İslâm toplum hayatında eğitim/tedrisatın yegane müesseseleri haline gelmişlerdir. Cami ve mescidlerde ders halkaları şeklinde başlayan tedrisat müessesesi “Medrese” adı verilen bağımsız yapılara dönüşmüşlerdir. Ancak, Cami-Mescid ders halkaları da aynı zamanda günümüze değin süregelmiştir.
 
Selçuklular devrine gelindiğinde, ünlü Selçuklu veziri Nizâmülmülk’ün (Katli:1096) açtığı yatılı ve talebe hücrelerinden oluşan Mısır’daki Fatımilerinkine alternatif medrese sistemi, Nizâmiye medreseleri olarak tarihe geçmiş ve bu sistem İslam aleminde yaygınlık kazanarak asırlar boyu devam edegelmiştir. Osmanlı medrese sistemi de umumiyetle bu Nizâmiye medreselerinin devamı niteliğinde olmuştur.
 
Kürdistan’daki medreseler ise, Osmanlı imparatorluğunda umumi medrese sisteminin bir parçası olmasına karşın özgün yapısıyla, yani Nizâmiye medrese sistemini daha yakın düzeyde sürdürmesi ile bugüne kadar gelmiştir. Kürdistan medreselerindeki icâzet sistemi, tüm Osmanlı ülkesindeki icâzet sisteminden farklı bir yapıda olmamış, ve bu medreselerde veya buradaki müderrislerce verilen icâzetnâmeler İstanbul’da dahi resmen kabul görmüştür. Bugün İstanbul Müftülüğü bünyesinde bulunan Meşihat Arşivi ve Şer’i sicil arşivlerinde bunun birçok örnekleri görülebilir.
 
Osmanlı döneminde 19. Yüzyıla kadar hemen hemen yegane eğitim kurumu olan medreselerin konumu, batılılaşma süreci ve batılı tarzda açılan mekteplerin bu yüzyılda yaygınlık kazanmaları neticesinde, medreseler önemini kaybetmeğe başlamış, başat eğitim kurumu olma niteliğini 20. Yüzyıl başlarında yitirme aşamasına gelmiştir. Medreselerde, alet ve Dini ilimlerin yanısıra zamanla, diğer fünuna taalluk eden ulumun zayıflayıp okunmaması, Kâtip Çelebi devrinden itibaren (17. Yüzyıl) tartışmalara konu olmuş[1], batıda modernleşme ve Kartezyen mantık ve aydınlanmacı felsefenin etkisinin artması, Newtonian fizik vs. Nedenlerle fen-fizik bilimlerinin ön plana çıkışı , 19. Yüzyılda bunun Osmanlı’daki etkisi ve batılılaşma medreselere büyük darbe vurmuştur.
 
Özellikle, batıda teknolojinin gelişmesi, coğrafi keşifler ve icatlar,batının güçlenerek İslam dünyası üzerine maddi anlamda tefavvuk göstermesi, Osmanlı’nın batıya uzanan ucu olan Rumeli toıpraklarının peyderpey kaybedilmesi, askeri ve siyasi yenilgiler hep birlikte gelişme göstermiş, Osmanlı batılılaşması, İslam medeniyetinin müesseselerinin dönüşüm ve çöküşüne yol açmıştır.
 
Bu çerçevede, medreselerin fen-fizik bilimlerinden yoksun olduğu ve ihtiyaca cevap vermediği tartışmaları, İslam eğitim sistemi ve medreseler ile ilgili tartışmaların odağını oluşturmuştur. Tüm bu tartışmalar, Batı dünyasında coğrafi keşifler, uzak denizlere açılma, Amerika’nın keşfi, Kartezyen felsefe ve dualizmin ortaya çıkışı, Madde-Ruh ayırımı, aritmetik kesinliğe dayalı fiziki bilimlerin ön plana çıkışı, dahası René Descartes ile birlikte billurlaşan Aydınlanmacı felsefe ve düşünce akımları ve bunların gelişimi, Teknolojinin gelişimi ve sanayi devrimi. Batı Avrupa merkezli sömürgeciliğin yaygınlaşması, Newtonian fizik, kısacası tüm bunların İslam dünyasına ve İslam dünyasının Batı Avrupa ile encounter eden uzantısı ve temsilcisi olan Osmanlı coğrafyasına, güç ve toprak kaybı, savaş yenilgileri şeklinde yansıması ve bu anlamdaki artış, tüm sistem ve medeniyette  olduğu gibi eğitim sisteminde, medreseler konusunda da tartışmaları hızlandırmıştır. 19. Yüzyılda eğitim müessesi, batılı tarzda açılan, önce askeri ve mühendislik alanlarında başta olmak üzere, yeni mekteplerin yaygınlaşması ile iki başlı, dualist bir şekle dönüşmüş. Dini eğitim veren medreseler, batılı seküler eğitim veren mektepler.
 
Bediüzzaman Said En-Nursi El-Kürdi’nin “Medresetuzzehra” projesi tam da bu tartışmaların bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Hizan’da Pirmis nahiyesindeki medrese ve Tah ile Norşin medreselerinde başlayan ve Doğu Bayezid’te Molla Muhammed-i Celâlî’den icâzet almakla sonuçlanan bir medrese hayatı geçiren Bediüzzaman, Kürdistan’daki medreselerin zaman içierisinde sıra kitaplarına (Kitébin Rézi) hapsedilmiş olduğunu, iyice kaduk kalarak ihtiyca cevap veremeyecek hale geldiğini farketmiş yeni bir medrese sistemi arayışına girmiştir. Hatta 1907’de ilkin İstanbul’a gelişinin nedeni de bu olmuştur. Ancak, İstanbul’da da yeni sistem ve fen-fizik bilimlerinin de okutulduğu, özellikle Sultan II. Abdülhamid döneminde yaygınlaşan mekteplerin ise, batılı sistem ve müfredattan dolayı, pozitivizme meyleden, hatta ateistleşen kuşakların yetişmesine neden olduğu görülmüştür. Kürdistan’daki medrselerin durumunu bilen ve İstanbul merkezli yeni mekteplerin batılı, pozitif-modern bilim ağırlıklı müfredatla bol bol dinsiz-imansız kuşaklar yetiştirdiğini farkeden Bediüzzaman, bu medresenin ancak, tüm kadüklüğüne ve ihtiyaca cevap verememesine rağmen, Nizâmiye medreselerinin devamı ve son bakiyeleri olmakla, asil bir geleneğe sahip Kürdistan medreseleri baz alınarak geliştirilmesine yönelik bir proje olarak sunmuştur. Bedüzzaman’ın bu “Medresetuızzehra” projesi başlıbaşına bir inceleme konusu olduğundan burada ihtisar ettik.
 
Cumhuriyet kurulduğunda ise Batılılaşma serüveninin tepeden gelen keskin virajlı devrimlere dönüşmesi, bu ikili sistemi ortadan kaldırmış, Tek tip batılı tarz, seküler eğitim benimsenip, 1924’teki Tevhid-i Tedriât kanunu ile simgeleştirilip, kanunlaştırılmış ve bu suretle medreseler kapatılıp yasadışı ilan edilmiştir. Yasaklamalara karşın 1950’lere değin Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bu medreseler illegal olsa da faaliyetini sürdürmüştür. Konya, Karaman, Denizli, Afyon gibi merkezlerle Rize ve Trabzon gibi doğu Karadeniz illerinin özellikle kırsal kesimlerinde sürdürülmüştür. 1960’lara geldiğinde Konya, Denizli, Afyon gibi merkezlerin kırsal kesimlerindeki medreseler, eski hocaların vefatı, merkezi yönetimin ağır baskıları ile ortadan kalkmıştır. Doğu Karadenizde daha çok Hafızlık ve Kıraat ilimleri ağırlıklı medreseler ise 1980’den itibaren, modernleşme ve büyük şehirlere olan yoğun göç nedeni ile zayıflayarak ortadan kalkma aşamasına gelmiştir.
 
Kürdistan’da ise, Ankara’nın bölgeye nüfuzunun, diğer bölgelere nazaran daha az olması, geç gelen modernleşme bu medreselerin ömrünün günümüze kadar sürmesini sağlamıştır. 1965’te Devlet Bakanı Mehmed Altınsoyun çıkardığı genelge ile, Din görevlisi olabilmenin İmam-Hatip mezunu olma şartına bağlanması medreselilerin, Müftülük, Vâizlik, İmamlık, Müezzinlik gibi istihdam alanlarına yönelmelerinin önünü kapamış, işlevsiz hale getirmiştir. Oysaki, bu tarihten önce bu tarz okul mezuniyeti şartı bulunmadığı için, Diyanet İşleri Başkanlığının açtığı ehliyet imtihanlarına girerek, başarı gösteren herkes bu görevlerde istihdam edilebiliyorlardı. Hiçbir resmi okul diplomasına sahip olmayan Merhum pederim, 1958 yılında Ankara’da girdiği müftülük imtihanında tüm Türkiye’de birinci olmuş ve Baykan ilçe müftüsü olarak atanmıştı.
Tüm bunlara karşın, Kürdistan’da halen 60’ı aşkın irili ufaklı medrese faaliyet göstermekte, devletin modern okulları yaygınlaştırması, PKK’nın tüm Kemalizm benzeri Modernist, tepeden inmeci dayatmalarına karşın halen de faaliyetlerini sürdürmektedirler.
 
Kürt medreseleri her nekadar ihtiyaca cevap veremeyecek durumda olsalar da, Sıra kitapları ve bir kısım âlet ilimleri ile sınırlı olsalarda, Nizâmiye medreselerinin günümüze gelebilen son bakiyeleri olmaları gibi asil ve asırlara dayanan tarihi bir temele dayanmaları; Avâmil-i Cürcânî’den başlayarak, Molla Abdurrahman Cami’nin Kâfiye şerhine kadar uzanan sadece Sarf-Nahiv eğitim ve tedrisatının hiçbir Arap ülkesinde dahi bulunmayacak şekilde güçlü ve sağlam olması ilgilenilmeyi ciddi anlamda hakkettirecek çok önemli bir faktördür. Bu çerçevde bu medreseler, ıslah edilip, geliştirilebilecek bir temel ve öze sahiptirler.
 
Proje Ön Taslağı (Maddeler Halinde)
 
1-Pilot 10 medresenin tesbiti ve seçilmesi
 
2-Medreselerin bina ve fizik konumlarının sağlıklı eğitime elverişli hale getirilmesi, bu anlamda eksikliklerinin giderilmesi
 
3-Kütüphanelerinin olabildiğince zenginleştirilmesi, sıra kitapları (Kitébin Rézi) dışında kütüphanelerinin olabildiğince çeşitlendirilmesi.
 
4-Müfredâtın Geliştirilmesi, Avâmil-i Cürcânî’den, Taftazâni’nin Şerhu’l-Akâid’i ve Cem’u’l-Cevâmi’’e uzanan sıra kitapları ile sınırlı müfredatın. âlet ilimlerine ilşkin okunan metinlerin çeşitlerinin artırılması, sayılarının çoğaltılması, tekrar niteliğindeki bazı metinlerin tedrisattan kaldırılması. Tefsir, Fıkıh, Tehzibu’l-Ahlak, İrfan, Tasavvuf, Kelâm, Hadis ilimleri ile ilgili metinlerin eklenmesi.
 
5-Zaman içerisinde, şubeleşme sağlanarak ileriki aşamalarda, Tefsir, Usûluddin, Fıkıh, Kelâm, Hâdis, Mezhepler Tarihi,Tasavvuf gibi şube ve bölümlere ayırılması.
 
6-Medrese talebelerinin, Adab, Ahlak, Nefis Tezkiyesi, Görgü vb. Konulardaki eğitimlerine katkıda bulunmak üzere, Güzel Ahlakla igili, Tasavvuf ve İslâm irfanı ile alakalı bazı eserlerin ders kitabı olarak okutulması. Bu meyânda, İmam Gazzali’nin Kimya-yı Saadet, El-Munkız Mine’d-Dalâl, İlcâmu’l-Avâm gibi eserleri, İmam Nevevî’nin Riyâzu’s-Sâlihîn’i; Risâle-i Kuşeyriyye, Kelâbâzî’nin Taarruf’u, Mevlâna Hâlid’in Mektûbâtı, İmâm-ı Rabbânî’nin Mebde’ Ve Maâd’ı, Bediüzzaman’ın bazı belli başlı risâlelerinin; Kınalızâde’nin Ahlâk-ı Alâisi gibi eserlerin ders olarak okutulması.
 
7-Arapça’da Sarf-Nahiv olabildiğince güçlü olmasına karşın, bu medreselerde dil pratiği ve mükâleme yok denecek durumdadır. Bu anlamda, Arapça mükâleme dersleri eklenmesi veya yetenekli öğrencilerden başlayarak,  Kahire ve Şam gibi Arap başkentlerinde, pratiklerini artırmağa yönelik, bulunmalarının sağlanması.
 
8-Arapça’nın yanısıra, ana dil olan Kürtçe’nin geliştirilmesi için başlangıçta okunan bazı Kürtçe dini ve manzum eserlerin sayılarının artırılması. Ziyaeddin El-Hâlidi’nin “El-Hediyetu’l-Hamîdiyye” ve Seyyid Şeyh Şefik  El-Arvâsî’nin “Mukaddimetul’-İrfan” ve Harputlu Müderris Ömer Avni Efendi’nin “Kavâid-i Lisân-ı Kürdî” gibi eserlerinin okunmasının sağlanması. Bu şekilde bir gelişme, anadilde, kürtçe eğitim sorununun da önemli öçüde aşılmasını sağlayacaktır.
 
9-Bu medreselerde Farsça ya hemen hemen hiç okunmamakta, Ya da en fazla Sadi-yi Şirâzî’nin Gülistanı okutulmaktadır. Burada da, Farsça bazı gramer kitapları, Muallim Feyzî’nin “Lisân-ı Farsi” ve Habib Efendi’nin “Rehnümâ-yı Farsi” gibi önemli gramer kitapları ve Mevlâna’nın Mesnevîsin’den bazı seçmeler , Molla Cami Divânı okutulabilir.
 
10-Günümüz Türkçesi ile ilgili olarak, kapsamlı bir Türkçe dilbilgisi kitabının ve bazı Türkçe edebî eserlerin okutulması.
 
11-Yetenekli talebelerden başlayarak, Modern dünyayı ve batıyı tanımalarına imkan verecek şekilde.olabildiğince çok iyi derecede İngilizce öğretilmesi ve İngilizce derslerin konulması. Bu anlamda İngilizceyi iyi derecede öğretecek yabancı hocaların istihdamına imkan sağlanması.
 
12- Tekamül aşamalarında, bir kısım medrese mezunlarnın Felsefe, Sosyoloji, Tarih gibi sosyal bilimlere de yönlendirilmeleri.
 
13- Tüm bu aşamalarda, medreselerin geçmişle bağlarının koparılmaması, bu anlamda moderrnleştirilmemeleri; Geleneksel Şâfii-Eş’arî-Nakşibendi yapısına dokunulmaması, bu yapının bozulmaması.
 
14-Kürt medreselerinin zamanla, Trabzon’un Of ilçesi pilot alınarak Doğu Karadeniz bölgelerine de kaydırılmaları. Böyle bir durum, bölgeler arası kaynaşmaya, ülke birlik ve bütünlüğünün pekişmesine hizmet edecektir.
 
15- Bu medreselerde, Din eğitiminin sağlanması, din âlimi/din görevlisi yetiştirme amacına matuf olmak üzere.yasal statü tanınmalarına yönelik yasal düzenlemelerin yapılması.Bu çerçevede bu medreselerdeki diplomaların geçerli hale getirilerek, din görevlisi olma imkanlarının yasal anlamda açılması.
 
16-Bu medreselerden yetişenlerin, İmam-Hatip Liselerinde Meslek dersleri öğretmenleri olmalarına yasal zemin ve imkan sağlanması. Bu şekilde meslek dersleri bağlamında İmam-Hatip Liselerine katkıda bulnmaları sözkonusu olacak,  bu liselerin bu bağlamda kalitelerinin artmasına da hizmet edecektir.
 
1-Bu konuda bkz. Kâtip Çelebî, Mizânu’l-Hakk Fi İhtiyâri’l-Ehakk.
 

Müfid Yüksel
 
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir