• DOLAR 34.438
  • EURO 36.361
  • ALTIN 2840.211
  • ...
"Mevlana Halid sadece bir mutasavvıf değildir"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Abdulcebbar Kavak, üniversite bünyesinde kurulan Mevlana Bağdadi Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Halidilik üzerine İlke Haber Ajansı`na (İLKHA) açıklamalarda bulundu.

Mevlana Halid Bağdadi`nin tasavvufçu kimliğinin yanı sıra tekke ve medreseleri birleştiren, İslam toplumlarını parçalamaya çalışan Hıristiyan Batı dünyasına karşı tepki hareketleri oluşturan bir şahsiyet olduğunu belirten Kavak, Mevlana Halid`in kendileri için büyük bir örneklik teşkil ettiğini kaydetti.

Yrd. Doç. Dr. Abdulcebbar Kavakla  ‘Mevlana Bağdadi Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Halidilik` üzerine gerçekleştirdiğimiz röportajın tamamın şöyle:

Öncelikle röportajımızı kabul ettiğiniz teşekkür ederiz.  Mevlana Bağdadi Uygulama ve Araştırma Merkezi hakkında bilgi verir misiniz?

Mevlana Bağdadi Uygulama ve Araştırma Merkezi 2 Kasım 2014'te Resmi Gazetede yayınlanarak kuruldu. Tabi bu merkez Dünyada tektir. Bu açıdan Ağrı adına bir özelliği ve önemi var. Özellikle Osmanlı dönemindeki tasavvufi hareketlerin Osmanlı toplumuna etkisi ve bölgemize etkisi bilindiği için Mevlana Halid gibi bir kimse adına böyle bir merkezin açılması toplumsal, ilmi, akademik araştırmalar açıdan önemli bulunduğu için Rektör Bey de destek verip merkezin açılması için katkıda bulundu.

Bu merkezin açılmasındaki amaç nedir?

Her ne kadar 1925 yılında tekke ve zaviyeler kaldırılmış olsa da resmi olarak değil ama gayri resmi olarak Irak'ta, Suriye'de, İran'da, uzak doğuda ve birçok ülkede tasavvufi çalışmalar devam etti. Ülkemizde de malum tasavvufa bağlılık halkımızın, tasavvufun ve mutasavvıfların çalışmalarına olan ilgisi herkesin malumudur. Bu merkez zamanında etkili olmuş medrese ilim, irfan, tasavvufi anlamda ve maneviyat anlamında Osmanlı döneminde etkili olmuş, o dönemde yaşayan birçok toplumu birbirine bağlamış, kenetlemiş, ehli sünnet düşüncesine güç katmış ve onları yaymış olan böyle bir şahsiyetin hatırlanması bir vefa borcudur. Böyle bir şahsiyet ve onun Halidilik adını alan çalışmasını günümüze etkilerini bilimsel anlamda araştırmak, bunları paylaşmak amacı ile açıldı. Bunun içinde Irak ve İran'a çeşitli seyahatlerimiz oldu. Halidilik`in oradaki izlerini irdelemeye çalıştık. İnşallah Ağrı'nın bulunduğu konum itibari ile hem Kafkasya'ya yakınlığı, hem İran ve Irak'a yakınlığı dolayısıyla bu merkezin inşallah tasavvufi anlamda bir birliktelik ve toplumsal bir kaynaşma özellikle Fars toplumu, Kürtlerin, Arapların ve Anadolu insanıyla kaynaşmasına vesile olmasını temenni ediyoruz.

Halidilik`in kuruluş serüveninden bahseder misiniz?

Mevlana Halid Osmanlı döneminde Şehrezur vilayeti Karadağ kasabasında 1779 yılında dünyaya gelmiş.  Yetiştiği çevresinde medreselerin bolluğu, ilmiye sınıfının güçlü olduğu Şehrezur kenti alim, mutasavvıf ve düşünürleri ile felsefe alanındaki çalışanları, hadisçileri ile meşhurdu. Mevlana Halid de ilmi ve tasavvufi yönden zengin doğup büyümüş medreselerde yetişmiş bir şahsiyettir. Yetiştiği Şehrezur 1780'lerde Süleymaniye adını almıştır daha sonra. Mevlana Halid ilmi, irfanı çok seven ve hareketli ve dinamik bir şahsiyet araştırdığımız kadarıyla. Gençliğinden itibaren etrafındaki idareciler dâhil toplumsal huzursuzlukları ve halkın dini, toplumsal anlamdaki tıkanıklıklarını gidermek öne atılan çok sosyal bir insan. Ve bu yönü ilmine, hareketlerine etki ediyor. Ve bu yönü daha gençlik yıllarında toplum tarafından tanınmasına vesile oluyor. 1809'da Süleymaniye'nin Baban Medresesi`nde ders verirken tasavvufa meylediyor. Hac dönüşünde ise İslam ümmetinin sorunlarına çare bulabilecek güçlü, ilmi bir tasavvufi hareketin peşine düşüyor. Bununda Müceddid`i hareketi olduğuna kanaat getiriyor. İmam Rabbaninin başlattığı Nakşibendi Müceddidi hareketinin kendisine dermen olacağını, çare olacağını düşünüyor ve Hindistan'a gidiyor. Cihanabat şehrinde Şah Abdullah Dehlevi'nin yanında eğitim görüp memleketine dönüyor ve ondan sonrada kendi adıyla anılacak Nakşibendi'nin Halidiye kolu oluşmuş oluyor. Mevlana Halid'in dinamik olması, sosyal yapısı, toplumsal bütün olaylara müdahale etmek isteyen, ilmi ağırlığı, tasavvufi rütbesi, karizmatik şahsiyeti toplum içerisinde gerçekten çok kabule mazhar oluyor. İnsanların saygısına, liderlerin, yöneticilerin gözünden kaçmıyor.

Halidilik sadece bir tasavvufi bir hareket midir?

Mevlana Halid sadece bir sofi değildir. Tasavvuf ile ilmi birleştirmiştir. Mevlana Halid, kimseden bir şey beklemeyen, kendi yağında tabiri caiz ise kavrulduğu bir şahsiyet. Küçük imkanlarla büyük hizmetler verip fırsat bulduğu her ortamda çalışma yürütüyor.  İlim ve medreseyi yani Tekke ve medreseyi birleştirmesi, ehli sünnet düşüncesine sıkı sıkıya bağlı olması özellikle batının Orta Doğu'yu, Osmanlı topraklarını parçalamaya başlayacağı dönemde bu işi yapan Hıristiyan batıya karşı tepki olsun diye bazı söylemlerde de bulunmuştur. Bu yönüyle Halidilik bir tepki hareketidir. Yani sadece bir tasavvufi hareket değildir aynı zamanda bir ilmi ve medrese hareketidir.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Mevlana Halid gibi âlimler aslında bize yaşamları ile örnek şahsiyetlerdir. Bizim, günümüzde yaşayan insanlar buhran ve sıkıntılar içerisinde huzursuzluk yaşayan, ruhi sıkıntılar çeken bütün bu maddiyat ve refah içerisinde bile huzursuz olan, çıkış arayan insanlara bu alimlerimizin hayatı güzel bir örnektir. Eğer biz Allah'ı ve Resulünü, Kuran ve Sünneti esas alarak tasavvufun o birleştirici manevi ikliminde bir araya gelebilirsek, zannedersem İslam Dünyasında çekilen birçok sıkıntı çekilmeyecek, Müslümanları ve insanların huzuru Allah'ı anlamada, tanımada ve emrini yerine getirmededir. Bu büyüklerin de yaptığı budur. Bize düşende bundan ibret almaktır. Eğer ibret alırsak hayatımızda gerçekten maneviyat dolu ve huzurlu hale gelecektir.  (Ömer Adıgüzel- İLKHA)






 

Bu haberler de ilginizi çekebilir