ANI 4
Her zaman ki gibi koğuşumuzun havalandırmasında volta atıyordum. Odamızın üstünde “hücre” diye tabir edilen çok küçük, dar odacıklar var. Tuvalet, banyo, yatak, yemek yeme yeri, hepsi aynı alan içinde en fazla 10 – 12 metre karelik bir yer. Burası daha çok uslu durmayan mahkûmlar için tecrit ve cezalandırma yeri. Asıl bu amaçla yapılmış. Fakat zamanla, koğuş ortamında huzur bulamayan, sükûnet ve yalnızlık arayan, kalabalık ortamı ve bu ortamların getirdiği sıkıntı ve problemleri taşımak istemeyen, tahammül edemeyen mahkûmlar için bir barınak, sürekli kalacak yer olmuş. Çok sayıda hücre var hücre sakinleri sürekli değişiyor. Aynı hücrede hiç değişmeden sabit olarak kalan hemen hiç kimse yok, ya da bir elin parmakları kadar az. Bizim odamızın üstündeki hücreler iki haftadır boştu. Havalandırmada gezerken yeni birinin gelmiş olduğunu fark ettim. Gelen kişi tanıdıktı, daha önce de üstteki hücrede bir ay kadar kalmıştı. O aralar kendisiyle uzun uzun sohbetlerimiz olmuştu. Okuması için 10-15 kadar kitabı da kendisine vermiştim. Ayrıca mahkûmlara kitap gönderen bir – iki yayınevinin adresini de kendisine vermiştim. Bu arkadaşın ismi Yaşar`dı. Yaşar verdiğim kitapların çoğunu okumuştu.
Yaşar`ı hoş geldin ile karşıladıktan sonra biraz dertleştik. Sonra bana “Abi senin verdiğin yayınevlerine yazdım, 30`a yakın kitap gönderdiler. Çoğunu okudum, birkaç tane kaldı. Ne de olsa bu kitaplar benim yanımda, senin yanında kitap varsa gönder, okuyayım” dedi. Ben de iki günde bir okuması için ona kitap gönderiyordum. En son okuması için ona cennet nimetlerini, hurileri anlatan bir kitap gönderdim. Bu kitabı gönderdiğim günün akşamı hiç yatmamış, sabaha kadar okumuştu. İnsan işte, güzel şeylere müpteladır, güzellikler insanın ilgisini çeker, kendisini alıkoyamaz. Bütün güzellikler ve iyiliklerin diğer ismi cennette her Müslümanın olduğu gibi Yaşar`ın da ilgisini çekmişti. Kitabın etkisinde kalmıştı.
O gün sabah havalandırmaya çıkar çıkmaz Yaşar “Selamun Aleykum” dedi. Ve Aleykum Selam Yaşar abi. Ya ben nasıl şehit olabilirim, diye sordu. Ben de La Havle çekerek, hayırdır Yaşar neden bahsediyorsun ne şehidi, ne hali ya.
Biz buradan kurtulup, hayatımızı yaşayalım diye gün sayıyoruz, sen şehitlikten, ölmekten dem vuruyorsun, dedim. Yaşar abi senin verdiğin cennetle alakalı kitabı okudum da dedi.
Haa şu mesele… kestirmeden (kısa yoldan) cennet`e, hurilerin yanına gitmek istiyorsun diyerek takıldım. Ve devam ettim. Bak Yaşar kardeş; şehitlik Allah`ın rızası için, O`nun dini için, O`nun isminin yücelmesi, dininin kuvvet bulması için çalışıp mücadele edersek, elimizden geldiğince kulluk görevimizi yerine getirirsek inşallah Allah bize nasip eder. Zat`ın biri ne demiş; şehit olmak için şehitçe yaşamak lazımdır. Şehit davasını haklılığına inandığı için en değerli varlığı olan canını ortaya koyar, bir de gönülden arzulamak gerekir. Layık olabilirsek Allah bize de nasip eder. Yaşar abi! Allah cennete öyle güzel nimetler yaratmış ki, insanın hemen oraya gidesi geliyor değil mi? Dedim. Allah`ın razı olacağı amelleri işlersek, inşallah Allah`ın rahmeti ile şehit olmasak da cennete gireriz diyerek birbirimize teselli verdik. Daha sonra üst hücrelerde Yaşar`ın komşularından bir çok sorunlu bir mahkûmdu odasında yatağını yakmıştı. Her tarafı duman kaplamıştı. İdare mahkûmlar etkilenmesin diye üst hücredeki mahkûmları dolayısıyla Yaşar`ı da bizim üstümüzden alıp bir koğuşa verdiler.
Kıssadan hisse: insanın Allah ve Ahiret hakkında bilgi ve imanının artması nispetinde, ahirete ve cennete olan iştiyakı artar, dünyaya bağımlılığı azalır.
Gürsel Aldemir