• DOLAR 34.64
  • EURO 36.395
  • ALTIN 2915.293
  • ...
"Yasin Börü Davası insanlığın davasıdır"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Yasin Börü, Riyat Güneş, Hasan Gökgöz ve Ahmet Hüseyin Dakak`ın geçen yıl 6-7 Ekim olaylarında ihtiyaç sahibi ailelere kurban eti dağıtırken PKK/HDP`liler tarafından katledilmesi ile ilgili duruşma 5 Ekim tarihinde Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yapıldı.

‘Canavarca hisle adam öldürmek` suçundan yargılanan 34 kişinin yargılandığı davada 22 tutuklu sanık ilk kez mahkeme önüne çıktı. Olaya karıştığı iddia edilen bir kişi daha tahliye edildi.

Dava ile ilgili izlenimlerini İlke Haber Ajansı`na (İLKHA) anlatan hukukçular Nesip Yıldırım ile Mehmet Karadağ, sanıkların kolluk ve savcılık ifadelerinde suçlarını itiraf ettiklerini dile getirerek, gizli sanıkların ifadelerini değiştirmeleri için tehdit edildiklerini öne sürdüler.

Dava avukatlarından Mehmet Karadağ sanıkların üzerinde bir yönlendirmenin baskın olduğuna dikkat çekti.

Davada haklarında çok ciddi delillerin olduğu kişilerin serbest bırakılmasının mağdur yakınlarını rahatsız ettiğini dile getirten Karadağ, “Olaylar içerisinde bizzat yer almış şahıslar, gizli tanık ifadeleri ve görüntü kayıtları olmasına rağmen tahliye edildi. Bunlar müştekinin, mağdurun beyanı alınmadan tahliye edildi.  Bu tahliyelerin vicdanları rahatsız ettiğini söyleyebiliriz.  Bunlar hakkında ciddi deliller, bulgular var. Bunların tekrar tutuklanması yönünde taleplerimiz oldu. Maalesef mahkeme bu taleplerimize olumlu cevap vermedi.” dedi.

“Sanıkların ‘bize baskı oldu` yönündeki ifadeleri gerçeği yansıtmıyor”

Sanıkların emniyet ve sorgu hâkimliğinde birçok beyanda bulunduğunu ve bu beyanların gizli tanıklar ile mağdur Yusuf Er`in beyanları ile örtüştüğüne vurgu yapan Karadağ, “Davada birinci duruşmaya kadar ters gidecek bir şey gözükmüyordu. Sanıklar duruşmada bütün anlattıkları ve yaptıkları teşhislere ret beyanı vererek ‘Biz bu ifadelerimizi kabul etmiyoruz, daha önce verilen beyanlar baskı altında alınmıştır` diye açıklama getirerek ifadelerini değiştirdiler. Biz bunun altında bir baskının olduğunu düşünüyoruz. Çünkü sanıklar mahkemede ‘ailelerimiz yüz göz olmasın` ifadesini kullandılar. Bu anlamda sanıkların bazı çevrelerden tehdit veya baskı almış olabileceklerini değerlendiriyoruz. Çünkü anlattıklarını tamamen ret etmeleri bunu gösteriyor. Sanıklar ifadelerini sorgu hâkimi önünde vermişlerdi. Sorgu hâkimliğinde baskı olamaz, orda avukatlar var, bu ifadeleri avukatlar huzurunda vermişlerdir. Sanıkların ‘bize baskı oldu` yönündeki ifadeleri gerçeği yansıtmayan ifadelerdir. Sanıklara yönlendirmenin baskın olduğu açıktır.” ifadelerini kullandı.

Karadağ, “Dava sırasında bazı hukuki olumsuzlukları gördük. Örneğin daha teşhisi yapılmadan tutuksuz sanıkların belki de teşhisten sonra tutuklama imkânı varken bu yapılmadan tutuksuz sanıkların gönderilmesi yönünde kararlar oldu. Bu kişilerin belki tutuklanma gerekçeleri olurdu, ama mağdur Yusuf Er`in beyanları alınmadan tutuksuz sanıklar gönderildi. Yusuf Er`in beyanlarından sonra tutuklanma imkânı olurdu ancak bu gözetilmedi. Biz müşteki ve mağdur avukatları olarak bazı taleplerde bulunduk ama maalesef mahkeme bunları gerekçe göstermeden ret etti. Sanık avukatlarının talepleri gerekçe gösterilerek değerlendirildi. Mahkemenin bu tavırlarından hukuki olarak rahatsız olduk.” diye belirtti.

“Bu dava insanlığın davasıdır”

Davanın İslami kesimler tarafından sahiplenmesini olumlu gördüklerini dile getiren Karadağ, “Dava aslında şu açıdan çok önemliydi. Bu dava sadece Yasin Börü ve ailesinin davası değildir. Sadece bir camianın bir cemaatinde davası da değildir.  Hatta sadece Müslümanların davası da değildir. Bu dava insanlığın davasıdır. Çünkü menfurca, hunharca insanlar katledildi. Bunları katledenlerde aslında bir insanlık sucu işlemişlerdir. İnsanlık suçu işlendiği için insanım diyen herkes bu davaya müdahil olması gerekiyor. Bu anlamda dava bence çok önemliydi. Birçok kesim ve çok sayıda avukat bireysel olarak davaya katıldı. 120`den fazla avukat müdahillik taleplerini ilettiler, bunlardan 70`ten fazlası da bil fiil davaya katıldı. İlk defa birçok İslami kesimden avukatlar ve kesimler duyarlılık gösterdiler. Bu dava insanlığın ortak sesidir.” dedi.

Yasin Börü ve arkadaşlarının vahşice katledildiğine vurgu yapan bir diğer hukukçu Nesip Yıldırım ise yaşanan katliamın Müslümanları ve vicdanı olan herkesi üzen bir barbarlık olduğuna dikkat çekti.

Davanın Diyarbakır`dan Ankara`ya taşınmasının yanlış olduğunu belirten Yıldırım, “Tarafların tümü Diyarbakır`da ifade verebilirlerdi. Ailelerin gelip gitmesi noktasında sıkıntılar meydana geliyor.” dedi.

Sadece cinayetleri işleyen kişiler yargılandığını söyleyen Yıldırım, sadece somut olarak cinayetleri işleyenlerin değil, aynı zamanda emri veren müsebbiplerin de yargılanması gerektiğini belirtti.

“Sanıklar örgütü karşılarına almak istemedikleri için suçlamaları inkâr ettiler”

Davada sanıkların suçlarını inkâr etmesine dikkat çeken Yıldırım, “İki tane gizli tanık vermiş oldukları ifadelerini ve sanıkların hepsi suçlarını inkâr ediyordu. Sanıklardan biri suçlamaları inkâr etmelerini şu sözlerle ifade ediyor; ‘ailemiz sıkıştırılıyor.` Demek ki bu sanıkların kimlikleri bir şekilde deşifre olmuş ya da edilmişti. Örgütü karşılarına almak istemedikleri için bu suçlamaları inkâr ettiler. Sanıklarının suçlarını inkâr etmelerinde çok çelişikler var. Olayda sağ kurtulan Yusuf Er`in gördüğü ve vermiş olduğu bilgiler vardı. Dosyada, sanıkların telefon ile birbirlerini arama kayıtları vardı. MOBESE kayıtları geldiğinde orada olup olmadığı netleşebilir.” ifadelerini kullandı.

6-7 Ekim olaylarında özellikle bir topluluğun vahşice hedef alınmasından dolayı davanın Uluslararası Ceza Mahkemesi`ne taşınması gerektiğini ifade eden Yıldırım, taleplerinin mahkemece ret edildiğini söyledi.

İslami camiaların davayı sahiplenmesini anlamlı bulduğunu dile getiren Yıldırım, sözlerine şöyle sonlandırdı: “Bu Müslümanların ümmet oluşu açısından pozitif bir gelişmeydi. Bu davanın sahipsiz kalmaması, belki mahkemenin ciddi bir karar vermesine vesile olur. Bu davayı bizler, sizler, sahipsiz bırakırsak çok rahat bir şekilde karar keyfi bir noktaya gidebilir. Ne yazık ki hak ve adalet kendiliğinden olması gerekirken, Türkiye`de bazen kendiliğinden olmuyor. Davaya sahip çıkılması, dikkat edilmesi ve korunması yönünde çaba gösterilmesi gerekiyor.”  (M. Hüseyin Temel / Mustafa Kaynak – İLKHA)








 

Bu haberler de ilginizi çekebilir