Fedakârlık ve sabrın iki şehidi: Nasır ile Şükrü
Bundan tam 23 yıl önce iki kardeş, Nasır ile Şükrü Pekince PKK tarafından Batman`da katledildi. Bu katliam karşısında metanetlerini muhafaza eden eşleri, aradan geçen uzun yıllardan sonra duygu ve düşüncelerini paylaştılar.
Nasır Pekince 29 Eylül 1992`de kardeşi Şükrü Pekince ise 30 Eylül 1993`de yani bir yıl arayla PKK tarafından hunharca katledildiler. Aradan geçen acı dolu yıllardan sonra eşleri, duygu ve düşüncelerini paylaştı.
Nasır (31) ile Şükrü (26) kardeşler, Kürdistan`da PKK`nin kurşunlarına hedef olan ne ilk ne de son mazlumlardı. Mustazaf coğrafyanın İslami kimlikli kişi ve kurumları PKK`nin her daim hedefi oldu. Dün Molla Zekiler, İbrahim ile Orhan Hocalar bugün ise Yasinler, Turanlar, Riyadlar, Hasan ve Hüseyinler vahşi saldırıların hedefi oldular.
Aradan geçen 23 yıldan sonra İlke Haber Ajansı`na (İLKHA) konuşan şehit Nasır ile Şükrü`nün acılı eşleri Beyce ile Remziye, eşlerinin ömürleri boyunca İslami hizmetlerde bulunduklarını ve mükâfatlarını da şahadet şerbeti içerek aldıklarını söylediler.
Beyce Pekince: Nasır hakkıyla İslami bir hayat yaşıyordu
Eşi, Nasır`ın 4 Nisan 1961 yılında Batman`ın Beşiri (Qubînê) ilçesine bağlı Asmadere (Kinaske) köyünde dünyaya geldiğini ifade eden Beyce Pekince, köyde çiftçilik yaparak geçimlerini sağladığını söyledi.
Beyce Hanım, “Şehit Nasır ile 19 yaşındayken evlendik. Şehid evlendikten sonra bölgede iş imkânları olmadığından çalışmak için hep batıya giderdi. Zamanla üç çocuğumuz oldu. Çocuklarının yanından ayrılmamak için şahadetinden iki yıl önce Batman`da iş bulup çalışmaya karar verdi. Şehid meyve sebze halinden meyve ve sebzeleri alarak dükkânlara satıyordu. Şehit olmadan öncede Dicle Nehrinden balık alarak köylerde satmaya başladı. İşiyle beraber İslami hizmetlerde de bulunurdu. Hakkıyla İslami bir hayat yaşıyordu.” dedi.
“İslami hizmetlerinden dolayı PKK tarafından hep tehdit ediliyordu”
Eşi Nasır`ın şehadetinden önce PKK tarafından sürekli tehdit aldığını belirten Beyce Hanım, sözlerine şöyle devam etti: “Şehit, İslami hizmetlerde bulunduğundan dolayı PKK tarafından hep tehdit ediliyordu. Şehit edileceği gün mürtetlerden tehdit mektubu almıştı. Bana, annesine ve babasına aldığı tehdit mektubunu okudu. Babası ‘bu tuzak olabilir gitme` dediyse de Şehid, ‘benim kimseye zararım dokunmamış, İslam düşmanları beni Batman`ın bir sokağında veya gideceğim köylerden birinde şehit edebilir, bunu bilemem ama evimde otursam da olacağı varsa olur` dedi. Bu sözlerinden sonra balıklarını satmak için yola çıktı. O gün bir köyde şehid edildiğinin haberini aldık.”
Şehid Nasır`ın ailesini ve çocuklarını çok sevdiğini dile getiren Beyce Hanım, “Bazen çocuklarıyla oynarken küçük çocuğumuza; ‘en küçük çocuğumsun senden sonra çocuklarım olmaz` derdi. Ancak şahadetinden sonra bu sözlerine anlam verebildim. O, şehid edileceğini his ediyordu. Ailesine çok değer verirdi. Takvalı, hayâlı ve imanlıydı. Bütün dost, akraba ve komşular onu bu vasıflarıyla tanırdı.” şeklinde konuştu.
Remziye Hanım`ın dilinden eşi Şükrü
Şükrü Pekince`nin eşi Remziye Hanım ise duygularını şöyle paylaştı: “Şehit Şükrü 6 Haziran 1967 yılında Batman`ın Beşiri (Qubînê) ilçesine bağlı Asmadere (Kinaske) köyünde dünyaya geldi. İmam Hatip Ortaokulunu okuduktan sonra Diyarbakır`ın Ergani ilçesinde medrese eğitimi aldı. 19 yaşındayken Şehid Şükrü ile evlendik. Üç çocuğumuz dünyaya geldi. Biz evlenmeden önce batıda inşaatlarda çalışıyordu. Şehid Nasırla beraber çalışıyorlardı. Evlendikten sonra artık Batman`da inşaat işlerinde çalışmaya devam etti. Daha sonra seyyar satıcılık yapmaya başladı. Bir dönem ilahi kasetleri satmaya başladı. Şehit olmadan önce Fatih Lisesi önünde tantuni büfesi açtı.” dedi.
“Büfesinde çocuklara Kur`an dersi verirdi”
Okulun yanında işyerini açmasının bir hikmete dayandığını belirten Remziye Hanım, sözlerine şöyle devam etti: “Tantuni büfesini yaptığında çok sağlam yapıyordu. Artık bundan sonra bu işi yapacağını söylüyordu. Büfesini yaparken çamların önünde sac demir yaptı. O saç demirleri neden koyduğunu sorduğumda ‘burada çocuklara Kur`an dersi vereceğim. Polisler geldiğinde o sacları indireceğim ders verdiğimi anlamazlar` derdi. Büfesinin içinde oturma yerlerde yapmıştı. Orada Kur`an ve İslami dersler vermeye başlamıştı. Öğrencilere yakın ilgi gösterir, onlara her fırsatta İslami anlatırdı. Teneffüslerde tantunisini de satar öğrencilere derste verirdi. Medresede aldığı ilmi büfesinde gençlere, çocuklara aktarırdı.”
“Tehditlere aldırmadan camide çocuklara ders verirdi”
Eşinin hem devletten hem de PKK`den tehditler aldığını vurgulayan Remziye Hanım, “Bir seferinde polisler panzerlerle üzerine gitmiş ‘burada çalışamazsın` demişler. Şehit de ‘Ben burada çocuklarımın ekmeğini kazanıyorum. Çalışmaya mecburum.` demiş. Büfesinin etrafını tevhit bayraklarıyla süslemişti. Polislerde, ‘çocukların aklını çeliyorsun onlara İslamı anlatıyorsun ve bu büfene astıkların nedir` demişler. ‘bunlar tevhit bayraklarıdırlar` demiş. Polislerin tehditlerine aldırmadan çalışmalarına devam etti. İşten eve geldiğinde eşyalarını bırakır camiye ders vermeye giderdi. Hamidirler Camii`nde sürekli Kur`an dersi verirdi. Oradan geldikten sonra sohbetlerine giderdi. Hayatı sürekli Kur`an ve İslam idi.” ifadelerini kullandı.
“Bizim hayatımızın İslam ve Kur`an olması gerekir”
Eşi, Şehit Şükrü`nün çocukların eğitimine önem verdiğini belirten Remziye Hanım, “Eşim o kadar yoğunluktan sonra eve geldiği zaman kendisine kitap okumamı isterdi. 26 yaşında şehit oldu ve o 26 yılını da dolu dolu geçirdi. Şehidin tüm çabası gençleri yetiştirmekti. ‘İlgilendiğimiz bu gençlerle İslam davası büyüyecek` derdi. Çocukları küçük olduğu halde hep benim sohbetlere gitmemi isterdi. Bana ‘ev işleri yapma, yemek istemiyorum çocuklarını al git İslam`ı anlat` derdi. Kendisi de derslerini hiç aksatmazdı. ‘Bizim hayatımızın İslam ve Kur`an olması gerekir` derdi.”
“Yaralıyken onu hastaneye götürmek istemişler, ama polisler kimseyi yanaştırmamış”
Ağabeyi Nasır`ın şehadetinden bir yıl sonra 30 Eylül 1993 yılında eşi Şükrü`nün PKK tarafından katledildiğini anlatan Remziye Hanım, “Büfesinde oturuyorken kendisine ateş ettiler ve sırtından çok mermi aldı. Vurulduktan sonra ağır yaralı olduğunu gören birileri onu hastaneye götürmek istemişler, ama polisler onları yanaştırmamışlar. daha yaşıyorken üzerine gazeteler konulduğunu görenler olmuştu. Bizler haber aldığımızda apar topar oraya gittik. Şehidin mübarek bedenini oradan götürmüşlerdi. Şehid haberini alan tüm arkadaşlar ve öğrencileri olan gençler ile çocuklar hastane önünü doldurmuştu.” dedi. (M. Sait Çelik – İLKHA)