• DOLAR 34.668
  • EURO 36.219
  • ALTIN 3001.137
  • ...
“Sürece Hizbullah ve bölgenin diğer unsurları da dahil edilmeli”
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Çözüm sürecinin askıya alınması ve süreçte yapılan yanlışlıklar hakkında İlke Haber Ajansı`na (İLKHA) değerlendirmelerde bulunan Araştırmacı Yazar Faruk Köse, PKK`nin süreçte tek başına muhatap alınmasını eleştirdi.

Çözüm sürecinde sadece PKK`nin muhatap alınması ve başta Hizbullah Cemaati olmak üzere İslami camiaların, kannat önderleri alimlerin süreçte olmamasını eleştiren Faruk Köse, şunları ifade etti: “PKK fiili durumu itibarıyla masada yerini alsa da asıl taraf Müslüman Kürt halkının gerçek temsilcileri olmalı; İslami cemaat ve cemiyetler, sivil toplum kuruluşları, bölge halkının itibar ettiği alimler ve kanaat önderleri sürecin aktörleri arasında bulunmalıydı. Mesela bölge özelinde söylemek gerekirse, ‘Akil Adamlar` raporunda da vurgulandığı gibi, İslam`ı referans alan ve Müslüman Kürt halkına dayanan Hizbullah Cemaati`nin sürece dahil edilmesi, sürecin toplumsallaşması bakımından önemliydi. Ama bu yapılmadı. PKK muhatap alınıp Müslüman Kürt halkı terör örgütüne teslim edilirken, Kürtlerin inanç önderlerinin, cemaatlerinin yüzüne bile bakılmadı.”

“HÜDA PAR veya Hizbullah gibi, bölgenin diğer örgütlü unsurları da sürece dahil edilmeli”

Gelinen aşamada sürecinin duygusallığa ve intikam çığırtkanlığına kapılmadan, doğru zeminde ve doğru biçimde devam ettirilmesi gerektiğine dikkat çeken Köse, “Müslüman Kürt halkı PKK tasallutundan kurtarılmalı. PKK tek muhatap olmaktan çıkarılıp, mesela Hüda-Par veya Hizbullah gibi, bölgenin diğer örgütlü unsurları da sürece dahil edilmelidir.” dedi.

“İslami duyarlılıkları yüksek olan Kürtler üzerindeki baskı ve katliamlar görmezden gelindi”

Çözüm sürecinin çözümü değil, ayrışma arzularını geliştirdiğini de belirten Köse, “ PKK`nin, özellikle de İslami duyarlılıkları yüksek olan Kürtler üzerindeki baskısı, tedhişi, katliamları, saldırıları ve benzeri saldırıları  görmezden gelindi. Meydan PKK`ye teslim edildi, PKK de istediği gibi at oynattı. Fırsatı çok iyi değerlendirdi; ayrışmanın temellerini pekiştirip üstyapısını biçimlendirdi.” ifadelerini kullandı.

 “Çözüm süreci, daha büyük bir ‘çözümsüzlük süreci` halini aldı”

Sürecin, sadece “asker kanı akmasın” üzerine kurulduğuna dikkat çeken Köse, değerlendirmelerine şöyle devam ett: “Önemli olan sadece asker kanının akmaması mıydı? Bunun dışına her ne olursa olsun sineye mi çekilmeliydi? Asker cenazesi gelmesin de, varsın ülke bölünsün, toplum parçalansın, terör örgütü ne muradı varsa barış ortamında elde etsin miydi? Ancak maalesef süreç, sadece böyle bir -sözümona- kazanım üzerine kuruldu. Hâl böyle olunca PKK, militanlarının heyecanını diri tutacak her türlü eylemi sürdürdü. Bütün bunları yaptığı halde, adli ve asayiş makamları tarafından bunlara göz yumuldu. Görüldüğü üzere çözüm süreci, aslında daha büyük bir ‘çözümsüzlük süreci` halini aldı.”

“Millet adına karar verenler, karardan önce millete sormadı”

Sürecin şeffaf yürütülmediğine vurgu yapan Köse, tüm ülkeyi, bütün toplumsal kesimleri ilgilendiren sürecin, kamuoyunun bilgisinden uzak, kapalı kapılar ardında yürütüldüne  dikkat çekti.

Yapılan açıklamalarda görülen müphemliklerin, toplumun sürece karşı çekince koymasına yol açtığını belirten Köse, şunları ifade etti: “Tüm milleti ilgilendiren bir hususta atılan adımlar milletten gizlendi. Millet adına karar verenler, karardan önce millete sormadı. Milleti bağlayacak iş yapanlar, bunu millet ile paylaşmadı ve onayını almadı. Bu ve benzeri kapalı noktalar, sürece karşı ‘toplumsal endişeler`i büyüttü. PKK`nın faaliyetlerini de üzerine ekleyince, artık süreçten kimsenin umudu kalmadı.”  

Köse, sürecin Kürtlere haklarının verilmesi ekseninden ziyade; PKK`nin taleplerinin karşılanması, PKK yöneticilerinin menfaat sahaları bakımından tatmin edilmesi, PKK`ye meşruiyet kazandırılması çizgisinde yürütüldüğünü söyledi.

PKK`nin kendi inisiyatifiyle karar alacak bir yapı olmadığna dikkat çeken Faruk Köse, sözlerine şöyle devam etti: “Maşası olduğu küresel güçlere rağmen, istese de barış yapamaz. Bu nedenle, çözüm sürecinin evvelinde, ‘Küresel güçler` ile masaya oturmak ve onların PKK`ya desteğini kaldırmak gerekirdi. Çünkü patron onlar, PKK taşeron. Patronu es geçip sadece taşeronla görüşerek PKK sorunu bitirilemez. PKK maşasını tutan yerel ve uluslararası eller müsaade etmediği sürece teröre son verilmeyecek, barış da gelmeyecektir.”

“Süreçte PKK`ye ve bağlı kişi veya kuruluşlara ‘pozitif ayrımcılık` yapıldı”

Süreçle beraber hukuki anlamda PKK`ye çifte standart uygulandığını dile getiren Köse, “Çözüm sürecinde PKK ve destekçileri için yasalar uygulanmadı; adeta PKK`ye ve bağlı kişi veya kuruluşlara ‘pozitif ayrımcılık` yapıldı. Onların ‘suç işleme özgürlüğü` varmış gibi bir süreç yaşadık. PKK, hem de günün tam ortasında şehir merkezlerinde yol kesiyor, kimlik kontrolü yapıyordu. Ancak güvenlik birimleri PKK`lilere müdahale etmiyordu. Oysa aynı şey Batı`da olsaydı neler yaşanırdı acaba? Birkaç müslüman, hem de silahsız olarak yol kesip inançlarının propagandasını yapsalardı, mesela ‘İçinde yaşadığımız devlet sisteminin İslam`a aykırı nitelikler taşıdığı`ndan falan söz etselerdi, aynı güvenlik güçleri derhal müdahale eder, o müslümanları içeri alır ve en ağır cezaları almaları sağlanırdı. Tüm Türkiye`de suç olan eylemlerin adı, mesela Diyarbakır`da, Şırnak`ta, Hakkari`de, Batman`da veya başka bir Güneydoğu ilinde ‘barış süreci` oldu. Nitekim PKK her türlü mel`aneti ve daha fazlasını Güneydoğu`da işledi de,  hukukçusu olsun, emniyetçisi olsun, siyasetçisi olsun, idarecisi olsun, bir kişi de çıkıp gereğini yapmadı.” dedi.

Temel hak ve özgürlüklerin PKK ile müzakerelerde konuşulmasını da eleştiren Köse, “Bir şeyi doğru yapamadık. Kürt meslesi ile terör sorununu birbirine karıştırdık. Terör sorununu çözerken de bunu, temel hak ve özgürlüklerin tanınmasını pazarlık masasına yatırarak yapmaya kalkıştık. Haliyle bu, bugün içinde bulunduğumuz ve nasıl kurtulacağımızı kestiremediğimiz bir sarmalın içine attı bizi. Bunun için, süreç nasıl ilerlerle ilerlesin, Kürt insanının İslami ve insani haklarını kullanmasının yolu sonuna kadar ve hiçbir kayıt ve şarta bağlanmadan açılmalıydı. Ancak bu yapılırken, terör faaliyetlerine asla müsamaha gösterilmemeli, en küçük bir terör eyleminde bile müdahaleden geri durulmamalı, terör örgütünün yapısını geliştirerek bölgeye yerleşmesine göz yumulmamalı, kırsalda ve şehirde konuşlanmasına izin verilmemeliydi.” diyerek eleştirilerini dile getirdi. (M.Hüseyin Temel – İLKHA)

Bu haberler de ilginizi çekebilir