`Başınızdaki Örtüyü Yırtarım!`
Başörtüsü meselesinin vakıf üniversitelerinde, daha kolay çözüleceğine inanıyordum ne yalan söyleyeyim. Kendini bu ülkenin sahibi sanan kadrolarca çevrelenen yapının kırılmasının güç olduğunu düşünürdüm.
O kadrolar ki; Atatürk ilkelerini Hipokrat yemininin önünde tuttukları için hasta bile muayene etmeyen kadrolardı.. Okullar, sivil-asker bürokrasi, yüksek yargı her yer onların işgali altındaydı. Derken ülkeme demokrasi geldi. Jakobenlerin istediği kadar verdiği haklardan artık sınırsız-sorunsuz faydalanmaya başladık. Ve yeni bir şey istemedik. İstediğimiz sadece bugüne kadar ertelediğimiz taleplerimizdi. İnançlarımız sorgulanmadan okuyabilmek, çalışabilmekti istediğimiz. Bunun için çok radikal bazı adımlar atıldığını hatırlatmamız lazım. Her şeye ve herkese rağmen. Anayasa’nın 10 ve 42. maddeleri TBMM’de değiştirildiğinde; “411 El Kaosa Kalktı” başlığını atan Ertuğrul Özkök’e rağmen.. Şimdi artık üniversitelerde başörtüsü yasak değil. Zaten değildi ya, 28 Şubatçı zihniyetin kendi uydurduğu bir yasağı kaldırmaya çalıştı yıllarca insanlar. Ortada ne bir yasa var ne bir şey. Ama başörtüsü okullarda yasak dediler yıllarca.. Biz de o yasağı kaldırmanın yollarını aradık.. Dediğim gibi artık yasak değil. Çünkü geçen yıl mart ayında, kendisine yapılan bir şikayeti değerlendiren YÖK, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne “öğrenciler derse başörtülü girmişse çıkarılamaz. Ders devam eder. Öğrenci hakkında tutanak tutulup dekanlığa bildirilir” şeklinde yazı yazdı. Bu yazı, başörtüsü zulmünü bitiren yazıydı aslında. Üst yapı olarak YÖK’ün bu kararı, bütün üniversiteleri bağlayacaktı kuşkusuz. Fakat yazının başında arz ettim. Önce vakıf üniversitelerine geleceğine inanıyordum bu hürriyetin. Bürokrasisi daha az, elitist devlet kadrolarıyla ilişkisi minimum seviyede, oradan-buradan talimat almıyorlar gibi düşünüyordum. Bu düşüncemi genelleyerek yanıldığımı itiraf etmeliyim. Sizinle bugün, Başkent Üniversitesi’ndeki arkadaşlarımdan gelen mail’i paylaşacağım. Bakın zulüm, hem de nasıl devam ediyor;
“... Biz Başkent Üniversitesi’nde öğrenciyiz. YÖK’ün uygulamasına rağmen, üniversitemizin YÖK’e yolladığı ‘baş örtülü derse girmenin yasak olmadığı bildirimine’ rağmen huzursuz ve yasakçı bir uygulama ile karşı karşıyayız. Şöyle ki, derse girerken tutanaklar tutuluyor hâlâ... Ama en önemlisi hocalarımız odalarına çağırıyor ve diyor ki; ‘başınızdaki örtüyü yırtarım!’, ‘biz size katlanıyoruz siz de bize katlanacaksınız!’, ‘siz Atatürk gençliği olamazsınız!’, vs. tehdit ediyorlar. Okuldan mezun olmamızı engelleyecek bir tehditle karşı karşıya kalıyoruz....
Bizler ucube değiliz. Hak dinin yolundayız. Ve dinimizin emretiği usulde, özgürce derse girmek istiyoruz. Hem kızlarımız okusun diyorlar hem de okumamıza izin vermiyorlar..... ...
Korkudan açıyoruz başımızı ve giriyoruz. Ama o aşağılayan bakışlardan inciniyoruz.....
Bizler bu ülkenin aydınlık, imanlı genç kızlarıyız. Kafka okumayı da biliriz Kur’an-ı Kerim de......”
Bu arkadaşlarımın kimlikleri bende saklı.. Mail’in tamamını o yüzden nakletmedim. Kim olduklarının anlaşılacağı ifadeleri eleyerek koydum mail’i buraya. Zira, bu yazıyı okuyan Başkent Üniversitesi’nin rektörlüğünün okulda cadı avına çıkacağını biliyorum. Mütedeyyin arkadaşlarıma psikolojik baskı uygulayacaklar. Derslerde ima yüklü bakışlarla onları rahatsız edecekler. Onun da farkındayım. Ama sus-sus nereye kadar?.. Hürriyetin en fazla yakıştığı yerde, üniversitede, en temel birey hakkı olan kılık-kıyafet hürriyetinin, en temel birey hakkı olan inanç hürriyetinin, aşağılama nedeni sayıldığını içim yanarak görüyorum. Bu ne ya?.. Rahat bırakın artık bizi. Siz de işinize bakın biz de.. Kalın sağlıcakla.
Ersoy Dede / YENİ AKİT