Şimdi DUA zamanı
Duâgâhtan dua dostlarına selam olsun; en müstecab dualarda buluşmak ve hayır dualarla anılmak nasip ve müyesser olsun... “Ey zindanların darlığında mahsur kalan çile dostu!” buyurmuş Resul-i Zişân Efendimiz (sav). Madem ki gerçek budur ve dua yegâne kurtuluş yoludur; olmuş ve olacak bela ve musibetler ancak dua ile ref` olur... O halde bize düşen vazife; her daim dua ve niyazımızla Hakk`ın dergâhına ilticadır... Rabbimizle irtibatımız, teveccüh ve alâkamız hep duadır... Her türlü hastalıktan, kaza, bela ve sıkıntıdan kurtuluşun yolu; çaresizlerin çaresi, dertlerin dermanı, acı ve ıstırapların en tesirli ilacı, kapalı kapıların anahtarı ve zindanlardan çıkışın râh-ı necâtı duadır... Varlığımızın sırr-ı manası ve hayatımızın olmazsa olmazı yalnızca duadır.
Kulluğumuz, şuurumuz, huzur ve neşe kaynağımız sadece duadır. Aslında bizim duadan başka hiçbir şeyimiz yoktur; biz de yokuz; varsa eğer, sadece duamız vardır; zaten varlık sebebimiz duadır. “Yerde ve göklerde kim varsa, (ihtiyaçlarını) hep O`ndan ister. O, her an bir iştedir.” (Rahman Suresi 29) “İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet edip dua etsinler diye yarattım.” (Zariyat suresi 56) “De ki; “Eğer ibadet ve duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!?” (Furkan 77) “O halde Allah-u Tealâ`ya kaçın, (O`na sığınıp dua edip yalvarın!)” (Zariyat 50)
Haddizatında cümle kâinatın yaradılış gayesi; ibadet, zikir ve duadır. Hayatın her anı bir dua zamanı; anlama, kazanma ve kurtulma fırsatıdır. Yaşadığımız musibetler, acı ve ıstıraplar hep dua çağrısıdır... Duadan gafil olanlara ikaz ve hatırlatmadır... Dünya rüyasına aldananlara ve akıntıya kapılıp ölümü ve akıbeti unutanlara uyanış ve diriliş çağrısıdır. İnşallah muzdarip kalplerden yükselen içli ve samimi dualar müstecâbdır... Mademki dua, yegâne râh-ı necatımızdır; duadan gafil olmak, duayı bırakıp malayani boş işlerle oyalanmak hüsran ve aldanıştır... Haddizatında şu fâni dünyada duasız geçen zaman maazallah kayıptır; gaflet, aldanış ve seraptır... Belki duası geçen zamanlara acımak lazımdır... Zindanların darlığında duadan başka hiçbir çaresi olmayan insanların, duayı bırakıp fuzuli işlerle uğraşması küllen kayıptır; zarar içinde zarar, hüsran içinde hüsrandır...
Adına zindan denilen, dünyaya kapalı, duaya açık bu garip ve müstesna mekânlarda duadan başka hiç bir sığınak, barınak ve tutanak yoktur... Kelimenin tam manasıyla ve işin hülasa-i kelamıyla, zindan duagâhdır... Duayla yaşamak ve duaya dört elle sarılmak mekânıdır... Mademki dünyada ölümden başkası yalandır; dünyaya kapalı duaya açık zindan nam mekânda duadan başkası yalan-dolan ve oyalanmaktır... İsraf-ı zaman, neticesi de kaçınılmaz bir hüsrandır... Zindanda dua yegane sığınağımız, biricik kapımız, ilticagâhımız ve kurtuluş fırsatımızdır. Zindanda suyumuz, neşe ve sürurumuz, gönül bağlayabileceğimiz yegâne umudumuzdur. Zindana giriftar olanların duadan başka dayanağı yoktur.
Her şeyiyle aciz ve muhtaç olan insan her zaman ve her yerde duaya muhtaçtır ama zindanda daha fazla muhtaçtır. Zindanda duadan gafil olmak bedbahtlıktır; kayıp içinde kayıptır. Acı kayıptır; ama kayıptan daha acı olan ise kaybın farkında olmamaktır; şuur kaybıdır.
Belki kabir ehliyle zindan ehli arasındaki en bariz fark da duadır; zira kabir ehline artık dua kapısı da kapanmış, dua imkânı kalmamıştır. Zindan ehlinin en ziyade ameli belki dua ve niyazdır çünkü zindanda yegâne râh-ı necat ancak duadır. Duamız varsa, umudumuz da vardır. Her dua ile duygular tazelenir; gönüllerde yeni umutlar yeşerir zaten dua, umudun ta kendisidir. Dua âlemlerin Rabbine el açıp yalvarmak, ağlayıp yakarmak, O`nun sonsuz fazl-ı kereminden, lütuf ve inayetinden niyazda bulunmaktır... O`nunla irtibatlı ve alâkalı olmak; O`na sığınmak, O`na umut bağlamak, O`nu anmak, O`nunla yaşamak, dua`dan gafil olmamak, dua ipine dört elle sımsıkı sarılıp bu ipi asla elden bırakmamaktır... Her dua yeni bir ümidin doğuş vakti; karanlıklardan, darlıklardan, sıkıntı, acı ve ıstıraplardan kurtuluş müjdesidir. “Rabbiniz Hayy-û Kerim`dir; bir kul dua için elini açınca onu boş bırakmaz. Kime dua kapıları açılmışsa, ona hikmet kapıları açılmış demektir.” (Rudâni, Cem`ûl Fevâid, 9219, 25)
Dua, Hz. Adem ve Hz. Havvâ`nın tövbe ve niyazıdır... Hz. İbrahim (as)`in ateşten kurtuluş beratı; Hz. Yunus (as)`un denizlerin karanlığından ve balığın karnından kurtuluş tesbihatı; Hz. Eyyûb (as)`un hastalıklardan şifa ricası ve Hz. Yusuf (as)`un zindandan çıkış münacatıdır. Cümle enbiya, evliyâ ve sülehâ`nın hayatında hep dua vardır... Duayla yaşamışlar; dillerinden hiç dua eksik olmamış; hayatları hep duayla dopdolu, hiç duadan uzak kalmamışlardır. Onların hayatı, mematı ve hatıratı hep dua`dır... Çünkü dua, Mevla`ya açılan yegâne kapıdır. Dua umuda açılan kapının adıdır; bütün kapıları açan sırlı anahtar duadır. Dua umut, umut da duadır; duamız varsa, umudumuz da vardır veya umudumuz duamız kadardır. Kulların kapısı kapansa da Mevla`nın kapısı her zaman açıktır. Kim ne derse desin, ancak Hakk`ın dediği olacaktır. Hakk`tan gelen rahmete hiç kimse engel olamayacaktır.
Ey zindanların darlığında mahsur kalan çile dostu! Musibet ne kadar büyük olursa olsun, Hakk`ın rahmeti ondan daha büyüktür. Dua ile mihnet nimete, musibet de rahmete tebdil olur. Dua gibi muazzam bir sığınağımız varken, gam ve kedere hiç mahal yoktur. Zindan kadar dua ve niyaza açık müsait bir yer yoktur.
Şimdi dua zamanı; dua ise en büyük kurtuluş imkânıdır. Duamız varsa umudumuz da vardır.
Kur`an-ı Kerim`de ve sünnet-i seniyye`de pek çok müstecap dua örnekleri vardır ki kıyamete kadar cümle mümin ve mü`minatın vird-i zebanıdır. Yüzbinlerce Müslüman hep bu duaları okumuş; bu dualarla her türlü sıkıntı ve kederden, hastalık, darlık ve elemden kurtulmuş; bu mübarek duaların feyiz ve bereketiyle umduğuna kavuşmuştur. Dua edebiliyorsak, her an ümit var olabiliriz; dua edebildiğimiz sürece doğru yolda yürüyebilir; ancak dualarla maksada varabiliriz... Duasız yola çıkan veya yolda duayı unutanlar yolda kalabilirler... Dua, ilimdir; hem zikir ve hilimdir; hidayet, gaye ve istikamettir... Dua, Hakk`ın inayetiyle Hakk`a doğru yürümenin; Hak yolunda sabır ve sebatın; şükür, tevekkül ve kanaatin; Hakk`tan gelene rıza ile niyazın remz-i nişânesi; her türlü ayetten, bela ve musibetten kurtuluş vesilesidir... Dua en büyük huzur ve saadet sebebi, dünya ve ahiret sıkıntılarından, azap ve ıstıraptan kurtuluş çaresidir... “Allah katında duadan daha değerli bir şey yoktur.” “Kulun yaptığı dualardan hiçbiri şundan daha faziletli değildir. “Allah`ım! Senden dünyada ve ahirette afiyet niyaz ediyorum.” (Tirmizi, Dua, 1; İbni Mâce, dua, 1-5)
Dua, sebepler üstü bir manadır; bütün sebeplerin ipi kudret elinde olan Kadir-i mutlak`a ilticadır... Dua, tamamen acziyetini ve hacetini samimi bir kalple Hakk`ın dergâhına arz ve niyazdır. Dua, her şeyden önce tövbe ve istiğfardır... Dua, Rabbiyle barışmak, O`na dost, yakın ve aşina olmaktır... O`nun sevmediği her şeyden uzaklaşıp O`nun rızasını kazanmak için çalışmak ve her işte O`nun rızasını esas almaktır... Gerçek hayat duayla başlar ve duayla yaşanır. Her zorluk duayla aşılır... Müminler için dua, hayatın ta kendisidir; nefes alıp vermek gibi elzem, her şeyden daha ehemdir... Duasız geçen zaman kayıp demektir... Kulluğun kalbi ve şuurî ifadesi olan dua, Rabbe yönelişin, O`na tövbe ve teslimiyetin, teveccüh ve inabenin; huşu, şuur, marifet ve muhabbetin, tekessür ve tezellül haliyle O`ndan istemenin nişanesidir...
Allah`ım! Senin rahmetini kazandıracak ve bağışlamanı sağlayacak işler yapmak. Her türlü günahtan uzak durmayı, bütün iyilikleri işlemeyi ve cennete kavuşup cehennemden kurtulmayı nasip etmeni niyaz ediyorum.” İbn-i Mesud`dan (ra) rivayet edilen Resulullah (sav)`ın dualarından biri böyleydi. (R.3.1496; Tirmizi, Vitir, 17; İbn Mâce, İkame, 185; Hakim, I.525)
YUSUF AKYÜZ