KARDEŞİM SENİN ANNEN BİR HANNEDİR
Kardeşim; Annenin kıymetini bilmelisin. Senin ondan zerr-i miskal kadar dahi olsa şekavette bulunmaya hak ve yetkin yoktur. Bilakis onun vardır. Şayet o isterse gece gündüz senden şikâyetçi olur. Hatta isterse birkaç tane de şefkat tokadı vurabilir sana. Ama sen yapmazsın. Bu seni aşar. Sadece senin değil kimsenin haddine değildir. Çünkü senin annen bir Hanne`dir. Hanne`yi bilir misin? Hani o yavrusunu Rabbine adamıştı. “Bir zamanlar İmrân`ın karısı (Hanne) şöyle demişti: Rabbim! Karnımdakini kayıtsız şartsız sana adadım, benden kabul buyur; kuşkusuz Sen her şeyi işiten, her şeyi bilensin” (Ali İmran 35)
Senin annen kendine yakışanı yaptı. Seni Rabbine adadı, sonra terbiyen için didinip durdu. Böylece üzerine düşeni yapmış oldu. Hal böyleyken senin şikâyet etmeye nasıl hakkın olabilir. Sen daha annen için üzerine düşeni yapmadın ki… Onun hakkını ödeyemedin ki…
Bir gün birisi Allah Resulüne gelerek dedi ki;
• Ya Resulallah, benim annem çok kötü huylu birisidir.
Resulullah (s.a.v) buyurdu ki.
•Ama seni karnında taşıdığında kötü huylu değildi.
O adam dedi ki;
•Ya Resulullah, benim annem gerçekten çok kötü huyludur.
Resulullah (s.a.v) buyurdu ki;
•Seni emzirirken kötü huylu değildi.
Yine o adam dedi ki;
•Ey Allah`ın Resulü, gerçekten annem çok kötü huylu birisidir.
Allah Resulü (s.a.v) tekrar buyurdu;
•Ama geceler boyu uykusuz kaldığında kötü huylu değildi.
Bunun üzerine o adam dedi ki;
•Ben onun hakkını ödedim.
•Ne yaptın? Diye buyurdu
•Onu sırtımda taşıyarak ona hac yaptırdım.
Ve Resulullah buyurdu ki;
•Bir tek doğum sancısını dahi ödemiş değilsindir.
Oysa kardeşim, sen bunu dahi yapmış değilsin. Düşün ki annen sana gebe iken yüzlerce doğum sancısı çekti. Her bir doğum sancısını birer hac ile hesapla bakalım. Yüzlerce hac yapar. Hem de anneni sırtında taşıyarak yaptıracaksın. Sen buna güç yetirebilir misin? Kendini aldatma, yetiremezsin. Ayrıca buna ömrün yetmez. Çünkü hac senede bir defadır. Madem ki öyledir. Annenin kıymetini bileceksin.
Kardeşim!
Senin annen bir Hanne`dir. Seni Rabbine adamıştır. Bunu göz önünde bulundurarak annene saygı göster. Ona “öf” bile deme. Çünkü Rabbin senden bunu istemiştir. Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırlarsa onlara Öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle (İsra 23) senden bu ayeti çok dikkatli okumanı istiyorum. Çünkü bir takım sefihler bu ayeti çok yanlış yorumlamışlardır. Öyle yanlış yorumlamışlardır. Öyle yanlış yorumlamışlardır ki dudak uçuklatır ve tüyleri diken diken eder. Eğer sende rikkatli bir kalp varsa şimdi yazacağım yaşanmış hikâyeden senin de müteessir olacağını umuyorum.
Bir gün iki yakın arkadaş (bunlardan bir tanesi bizim zindan ashabımızdır) âlim olarak bildikleri bir adamı ziyarete giderler. Bu adam mütevâzi bir evde yaşamaktadır. Zaten kendisi de mütevâzi ve takva sahibi olarak tanınmaktadır. Bununla beraber ilmi olarak da yüksek bir seviyededir. Öyle ki iki kelimesinden biri ayettendir.
Evine gittiklerinde korkunç bir manzarayla karşılaşırlar. Çünkü bu âlim olarak bildikleri zatın annesi kanlar içerisinde yerde yatmaktadır. Babası da hâkeza kanlar içerisindedir. Bir şeyler olduğundan korkarlar ve hemen evin kapısını çalmaya koyulurlar. İşte tam o esnada âlim zat kapıdan çıkar; ellerini yıkamış ve kurutmaya çalışmaktadır. Gayet de soğukkanlıdır. İki arkadaş buna şaşırır ve telaşla anne, babasına ne olduğunu sorarlar. Âlim ve muttaki bildikleri zat der ki;
• Ben yaptım, onları ben dövdüm.
Bunu duyunca arkadaşlardan biri celallenir ve öfkeyle “Sen bunu nasıl yaparsın ey nasipsiz! Allah (cc) anne ve babaya “Öf” bile demeyin buyurmadı mı?
Âlim bildikleri zat yine soğukkanlıdır. Cevaben der ki; “Ben onlara ‘Öf` demedim. Sadece dövdüm.”
Sen, ayeti bu ahmak gibi anlamamalısın. O harici zihniyetinden dolayı böyle anladı. Bu ayette anlatılmak istenen çok başkadır. Yani anne ve babana öyle saygılı, öyle saygılı ve o kadar çok saygılı ol ki, onların kadr-u kıymetini öyle çok takdir et ki dil ile bile olsa onlara eziyet etme. Bırak fiziksel eziyeti, dil ile bile olsa yapma. “Öf” kelimesi bir hakaret veyahut bir küfür de değildir. Ama bunu da yapma. Bu derece hassas ol. Edepsizlikten sakın. Onun yerine ne diyor Rabbin (ikisine de gönül alıcı güzel sözler söyle) sana şimdi Kürtçe bir şiir yazacağım. İki yıl önce anneme yazmıştım. Senin annene de ithaf ediyorum. Ama sen okuyacaksın çünkü sana yakışır. Zaten annen senden duyunca dil şâd olur.
Daykamın reyhane, Gulu gulnihale
Daykamın ummane, Behrek bal`u pole
Daykamın destane, Dilemınde zale
Ez a u bahezım, Daykamın ale
Dayé heskirnate zér u cewhere
Dayık hünermende evın hünere
Bahne evina te wek misk`u ember`e
Evina dayıkan qet meguhere
Her tim dayık dıl zız`u dıl pakiz
Tım dil bihare get ne payize
Evina wan wek buketi gize
Tişte dıl da geş bu deşta nergize
Daye helbestamın, daye stranamın
Beheşt`u hesretam jıtere hozanım
Durr`u mercanamın ey diwanamın
Ey hurriyetamın jı tere heyranım.
Şiir amatördür. Ama kalptendir. İhlas seviyesi yüksektir. Annene oku, inşallah etki edecek. Şiir Kürtçedir ama anlamı her dile hitap eder çünkü gönül diliyle yazılmıştır.
Kardeşim! Senin annen bir Hanne`dir.
Sana daha da yazacaktım. Lakin anneler satırlara sığmaz. Bir de uzun yazmama konusunda ikâza muhatabız. Bazı şeyleri aşmamak lazım... Sana hülasayı söyleyeyim.
Saygı. Annen gönül sen bülbül olacaksın. O aşk sen ona âşık. Anneni aşkla yaşayacaksın. Annene sevdalanacaksın. Son cümle: Allah`a (cc) kulluk, annene kölelik yapacaksın.
Hüseyin Gündüz