Demokrasi her zaman barış ile beraber Olmayabilir
Hüseyin Kaya / Doğruhaber
Devlet ve PKK arasında yaşanan çatışmalarda verilen kayıplar artmaya başladı.
Asker-polis cenazeleri ve törenler birçok şehrin gündeminin birinci sırasına yükseldi.
Sınırın iki tarafında devletin, uçaklar ve diğer ağır silahlarla gerçekleştirdiği bombardımanlarda PKK`nin de ağır kayıplar verdiği söyleniyor.
PKK`nin “Suruç misillemesi” diye Ceylanpınar`da yatağında uyuyan iki polisi infaz etmesi ile başlayan çatışma süreci, en çok da kazanımlarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olan PKK çizgisindeki siyaseti kaygılandırıyor.
PKK`nin eylemlerinden rahatsızlar; ama bunu yüksek sesle dile getirme cesaretine sahip değiller. Tümüyle devlete ve özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan`a yükleniyor ve suçlu olarak onun ismini ön plana çıkarıyorlar. Altan Tan gibi bazı çekirdekten PKK`li olmayanlar farklı açıklamalar yaptıklarında büyük ihtimalle vesayetin kaynağından alınan uyarılarla geri çekiliyorlar.
Bu arada muhtemel çatlak seslere imkân tanımamak için “parti sözcüsü” uygulamasını devreye koydular. Artık açıklamalar tek ağızdan yapılacağı için parti politikası kafa karıştırmadan duyurulacak.
Böylece de Demirtaş, yoğun ter banyosu içinde açıklamalar yapmaktan da kurtulabilecek. “Barış ve demokrasi” söylemleri artık bir kişi tarafından dile getirilecek.
Biri çıkıp “PKK sizi tükürükte boğar” dediğinde nasıl bir muameleye tabii tutulur şimdiden bir şey diyemem, çünkü Kandil`in disiplin yönetmeliğinden haberim yok!
Ama “barış” sözcüğünün daha az kullanılabileceği, onun yerine “demokrasi”, “çatışmasızlık” türünden kelimelerin daha çok duyulabileceğini söyleyebilirim.
Bunu nereden mi biliyorum?
Tarihi süreç içerisinde yaşanan kurumsal değişimden yola çıkıyorum.
PKK çizgisinde siyaset yapan partiler bunlar…
DTP`ye kadar “Demokrasi” söylemli; ama şiddeti reddetmeyen bir çizgi, BDP`de “Barış” ve “Demokrasi”yi bir araya getirdi.
Sonra yine hedefler değişti ve HDP kuruldu. Yedeğinde de DBP… İkisinde de “Barış” yok! Demokrasi ile işi götürecekler. Bu öyle sizin sandığınız bir demokrasi değil tabii.
Biliyorsunuz Mao Ze Dung`un Çin`i ve Stalin`in Rusya`sı da demokrasiye bağlıydı.
Belki söylemde eski Yargıtay başsavcısı Vural Savaş`ın “Militan Demokrasi”si gibi bir şey denebilir; ama burada daha çok “Tek parti demokrasisi”ne vurgu yapılabilir.
Bu demokraside barışa pek ihtiyaç yoktur. Demokratik tercihlerde herkes gönlünce tercihte bulunur; ama zaten birden fazla tercih yoktur.
Silahların ve “tek bir muhalif oy çıkarsa…” diye başlayan barışçı söylemlerin gölgesi altında demokrasi… Bir de “barış” kavramına da yüklenen anlamda bir problem var tabii. Kimse onlara karışmayacak, böylece de barış bozulmayacak.
Bu arada infazlar, yakıp yıkmalar devam edecek.