• DOLAR 34.608
  • EURO 36.173
  • ALTIN 2906.696
  • ...
HDP`nin açmazı: PKK`ye Silah Bıraktıracaktı!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

HDP`nin 7 Haziran`a gidilirken yayınladığı seçim beyannamesinde çok önemli bir taahhüt vardı: HDP, Türkiye halkına, her koşul altında demokratik siyaseti savunacağının sözünü veriyordu. Ne olursa olsun HDP demokratik siyasetin çerçevesi içinde kalacak ve sorunların demokratik mekanizmalarla çözülmesinden yana tavır alacaktı.
Bu çerçevede HDP`nin güçlenmesi gerektiğinin altı çiziliyordu. Buna göre, ülkenin özgürleşmesini engelleyen çok sayıda tıkaç vardı. Eğer HDP parlamentodan ayrı düşerse bu tıkaçların sayısı ve boyutu artacak, yaralar derinleşecekti. HDP`nin Meclis`te kuvvetli bir şekilde temsil edilmesi, bu kötü senaryonun gerçekleşmesini önleyecekti. Parlamentoda nüfuzlu bir HDP`nin varlığı, demokrasiye olan inancı büyütecek ve Türkiye`nin özgürleşmesi önündeki engellerin bertaraf edilmesini sağlayacaktı.

“PKK`ye silahı HDP bıraktıracak”
HDP`nin parti olarak Meclis`e girmesinin Türkiye siyasetindeki birçok dengeye doğrudan tesir edeceği muhakkaktı. Ama en büyük etki Kürt meselesi üzerinde olacaktı. İşin gidişatı değişecek, ibre silahtan siyasete dönecekti. Gerçi PKK yöneticileri, seçim sonuçlarından azade olarak, Türkiye`de kendilerini silaha mecbur eden koşulların ortadan kalktığını ve artık mücadelenin demokratik araçlarla yapılması gerektiğini defaten belirtmişlerdi. HDP`nin elde edeceği bir siyasi zafer, silah defterinin tamamen kapatılmasını sağlayabilirdi.

Selahattin Demirtaş, seçim öncesinde Batman`daki bir konuşmasında bu hususa işaret ediyor ve başarılı bir HDP`nin PKK`ye silah bıraktıracağını söylüyordu: “HDP yüzde 15 ile parlamentoya girerse barış gerçek olur, AKP güçlenirse barış hayal olur. PKK`ye silah bıraktıracak olan AKP değil, HDP`dir. Dağdan indirmeyi biz başaracağız. Daha güçlü bir şekilde parlamentoya gittiğimizde bu gerçekleşecektir.”

Silah bırakma ya da bırakmama
HDP seçimden başarıyla çıkınca bu yöndeki umutlar artmıştı. Ancak PKK, beklenenin aksine tavrını sertleştirdi. Demirtaş`ın seçim sonrası yaptığı her açıklamayı anında tekzip eden Kandil, HDP`nin kendilerinden silah bırakmalarını istemeyeceğini açıkladı. Seçimden önce PKK`ye silahı bıraktıracak güç olarak HDP`yi işaret eden Demirtaş, seçimden sonra geri adım attı ve “Biz HDP olarak PKK`ye silah bıraktıramayız” demeye başladı.

Bu çok problemli bir yaklaşımdı. Eğer PKK`nin silah bırakmasına ön ayak olamayacaksa, HDP`nin Çözüm Süreci'nde rol almasının – ve hatta siyasetteki varlığının – sorgulanması gerekecekti. Nitekim Demirtaş bu sözleri nedeniyle yoğun bir eleştiriye tabi tutuldu. Bunun üzerine katıldığı bir televizyon programında PKK`ye silah bırakma çağrısında bulundu. Ancak buna kendilerinin gücünün yetmeyeceğini, bunu ancak Öcalan`ın yapabileceğini açıkladı.

Fakat Kandil, bu sözlere de tepki vermekte gecikmedi. PKK`nin silahlarını “Kürdistan, Türkiye ve bölge halkları için bir yaşam güvencesi” olarak tanımlayan Bese Hozat, silah bırakmanın Öcalan`ın değil, Çözüm Süreci'nin gidişatına göre PKK`nin gündemine alacağı ve karar vereceği bir konu olduğunu yazdı. Hozat`a göre, HDP`nin PKK`ye silahı bıraktıracak adres olarak Öcalan`ı göstermesi AKP`nin oyununa gelmekle eş anlamlıydı. Niyeti ne olursa olsun, Öcalan`ın silah bıraktıracak bir aktör olarak gösterilmesi “son derece apolitikti, yanlış bir davranıştı ve asla kabul edilemezdi.”

Kanlı süreç
7 Haziran`dan sonra PKK, bir taraftan HDP`yi sürekli olarak kontrol altında tutup ayar verdi, diğer taraftan da şiddet eylemlerini hızlandırdı. 2.5 yıldır devam eden süreçte zaman içinde birçok kırılma meydana gelmişti. Her seferinde taraflar, bazen geç kalsalar da, krizi yönetmeyi becermişler ve sürecin devamını sağlamışlardı.

Ancak bu kez durum farklı: PKK ateşkesi sonlandırdı, devrimci halk savaşı başlattığını ilan etti, asker ve polislere yönelik saldırılar gerçekleştirdi. Hükümet de PKK`nin Irak Kürdistanı`ndaki kamplarını bombaladı. PKK, ateşkesin anlamını kaybettiğini açıkladı. Hükümet ise, PKK`nin eylemleri devam ettiği müddetçe operasyonların sürdürüleceğini ve bütün tedbirlerin alınacağını belirtti. Yani bu defa kırılma derinlere işledi. Taraflar yeni bir faza geçtiler. Verili durum, a) hem Çözüm Süreci'ni ve b) hem de HDP`nin siyasi yürüyüşünü doğrudan etkileyecek:

a) Taraflar mevcut duruşlarından taviz vereceğe benzemiyorlar. Bu da siyasi müzakerenin yerini çatışmaların alacağına işaret ediyor. PKK, istikrarı sarsmak ve hükümeti zor durumda bırakmak için özellikle şehirlerde ses getiren şiddet eylemlerini artıracaktır. Eylem yaptığı müddetçe hükümetin PKK ile masaya oturması söz konusu olmaz. Nitekim Davutoğlu görüşmelere dönülmesi için iki şart öne sürdü: Biri, PKK`nin eylemlerini durdurduğunu beyan etmesiydi. Diğeri ise bunu eylemleri ile göstermesi, yani PKK`nin silahlı unsurlarının Türkiye sınırlarının dışına çıkmasıydı. PKK`nin kısa vadede bu iki şartı yerine getireceğine dair bir emare görünmüyor. Bu nedenle hükümetin PKK`ye dönük operasyonların sayısını ve kapsamını büyüteceği öngörülebilir.

Her çatışma süreci gibi bu sürecin sonunda da müzakere imkanı yaratılacaktır. Ancak her iki taraf da görüşme kapısı aralanıncaya kadar geçecek olan süreyi, görüşmelere daha güçlü oturmak için kullanacaktır. Taraflar kendi taleplerini karşıdakilerine kabul ettirmek için ellerindeki tüm olanakları seferber edeceklerdir. Bu da, çatışmaları daha sert kılacak ve toplumsal maliyetini yükseltecektir.

HDP`nin açmazı
b) PKK`nin şiddetinin HDP`ye büyük bir zarar vereceği aşikar. Aslında PKK her eylemiyle HDP`nin siyaset zeminini aşındırıyor. Şiddetin dalga dalga yayılması, HDP`nin siyasi hareket alanını daraltır; hem kurumsal olarak partinin, hem de mensuplarının baskı altına alınması sonucunu doğurur. PKK, asker ve polislere saldırdıkça, seçim öncesinde HDP`nin etrafında oluşan blok dağılır. Mesela, tarihte hiç rastlanmayan bir şekilde HDP`ye destek veren merkez medya bu desteğini çeker. Kürt meselesi tekrardan şiddet kıskacına girdiğinde, silah yerine siyasetin söz sahibi olması için HDP`nin yanında duranlar HDP`den uzaklaşırlar. Dolayısıyla PKK, şiddetiyle gerçekte HDP`yi vuruyor.

Bu durumda HDP iki türlü davranabilir. İlki, şu ana kadarki pozisyonunu muhafaza etmesidir. Sürekli hükümeti suçlaması, ancak çözüm masasının yıkılmasında PKK`nin sorumluluğunu görmemesidir. Hükümete en ağır sözlerle yüklenirken PKK`nin apaçık yanlışlarına bile ses etmemesidir. Böyle bir tercih, HDP`yi Kandil`de savaşı büyütmek isteyen kliğin bir parçası haline getirir ve siyasi kimliğine telafisi zor bir zarar verir.

İkinci seçenek ise, HDP`nin şiddeti sonlandırmak ve bir barış şansı üretmek için sahici bir siyasi çaba göstermesidir. Hükümete karşı mümkün olan en sert muhalefeti yaparken, PKK barış ümidini tahrip ettiğinde bunun yanlış olduğunu dillendirmesidir. PKK siyasi kanalları tıkayan ve çözümü geciktiren adımlar attığında bunlara karşı durması ve bunları kabul etmemesidir.

Bunu yaparken HDP`nin PKK ile kavga etmesi, onunla devletin konuştuğu bir dille konuşması gerekmez. Bu mümkün de değil, gerekli de. Zaten kimsenin HDP`den bunu beklediği de yok. Ama HDP, PKK`ye karşı kendi siyasi varlığını anlamlı kılacak bir duruş sergileyebilir. Mesela PKK`de zaman zaman nükseden “askeri zafer” hayalinin bütün Kürtler için ciddi tehlikeler içerdiğini ve bu hayale kapılmanın Kürtlere kaybettireceğini anlatabilir. Kandil`e çatışmaları başlatmanın yanlış olduğunu söyleyebilir. PKK`yi kazanamayacağı bir savaşın içine girmemesi konusunda uyarabilir. PKK`yi ateşkes ilan etmeye ve ivedilikle müzakerelere başlamaya teşvik edebilir, vs.
HDP`nin kendini siyaseten ispat etmesinin yolu buradan geçiyor. HDP`nin silahların tamamen Türkiye`nin gündeminden çıkması noktasında tarihi bir sorumluluğu bulunuyor. Altı milyon insan, HDP`ye bunun için oy verdi. HDP onların güvenini boşa çıkarmamalı ve bu sorumluluğunu yerine getirmeli.

Doç. Dr. Vahap Coşkun, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi. Lisans ve yüksek lisans öğrenimini Dicle Üniversitesi'nde gördü, doktorasını ise Ankara Üniversitesi'nde tamamladı. Çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri yayımlandı. İnsan hakları, demokrasi, Kürt Sorunu ve bunun hukuki yansımaları hakkında çalışmaları bulunuyor.

Vahap Coşkun/el cezire türk

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir