Suruç saldırısının ardındaki mesaj
MEHMET ÖZCAN / DOĞRUHABER - ANALİZ
Suruç saldırısında hayatını kaybedenlerin sayısı 32`ye ulaştı. Sivillere yönelik ve de insan canı kullanılarak yapılan saldırıların hiçbiri ve hiçbir şekli kabul edilemez. Ancak durup dururken böyle bir saldırının meydana geliyor olması ister istemez tüm çevrelere ‘üst akıl devrede` düşüncesini getiriyor. Türkiye`nin Suriyeleşmesi için çalışan çevrelerin kaç zamandır bunun için çabaladıkları herkesin malumu. Özellikle Gezi Parkı eylemleriyle başlayıp 6-8 Ekim`le devam eden yerli ayakçıların dışarıdan destek veren sahipleri, Türkiye`yi Suriye batağına sokmak için büyük bir uğraş veriyor. Türkiye direnince bu kez Işid`e destek veriyor görüntüsü oluşturmak için operasyonel hamleler geliştiriliyor. Bu da tutmayınca, aynı yöntemler denenmekle beraber bir üst aşamaya geçildi/geçiliyor; Suriye`deki savaşı, Türkiye`ye taşımak…
33 yıldır İran`a ambargo uygulayan Amerika`nın önderliğindeki batılı ülkeler, nasıl oluyor da düşman belledikleri İran`la 1-2 yılda anlaşabiliyor ama Suriye`de 4 yıldır devam eden savaşı ki, bir kısım muhalifleri kontrol bile edebiliyorken sonlandıramıyor. Daha önce de belirttiğimiz gibi demek ki Amerika Suriye`de savaşın sürmesini istiyor ve buna Türkiye`nin de dâhil olmasını dilemekle birlikte büyük bir uğraş veriyor. Amerika`yı, 13 yıllık Ak Parti iktidarında Türkiye ile ters düşüren hamle, Türkiye`nin ekonomik refah düzeyini yakaladığını düşünerek yerli silah, yerli uçak, yerli sanayi gibi üretimler yapmaya yönelik adımlar atmasıyla birlikte Avrupa`ya yönelimin azalması oldu. En önemlisi de elli yıldır kapısında dilendirdiği Türkiye`nin artık AB`ye ihtiyacının olmadığını deklare etmesi ve israille ilişkilerini sıfıra indirmesi, batılı şer güçleri Türkiye`yi kaybediyoruz diye iyiden iyiye endişelendirdi. Her şeyden daha da önemlisi Türkiye`nin giderek İslamlaşan yeni bir kültüre kapı aralayarak müstemleke olmadığını ispata kalkışıyor olması oldu.
Açık konuşmak gerekirse Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın bu konudaki cesur çıkışları batıyı ürküttü. Ayrıca Mısır`daki İhvan hareketine sahip çıkması, Gazze`deki Hamas hareketine, Suriye`deki İhvan hareketine, hâsılı dünyanın değişik coğrafyalarındaki birçok İslami hareketin Türkiye`ye gelen üye ve liderlerine sahip çıkan bir anlayışı Türkiye`nin eskiden kalma laik sistemini dönüştürerek uyarlaması şer güçleri çıldırttı. En önemlisi de batının yüzyıllar boyu sömüre geldiği Afrika kıtasına açılan Türkiye, her türlü zenginliği çalınmış ve çalınmaya devam eden bu ülkelerin kalkınmasına yardımcı olarak, sömürgeci devletlere karşı durmalarını sağlayan politikalar geliştirmesi, batılı bu şer güçleri çileden çıkarmıştır.
İşte bundan dolayı bağımsızlık yolunda ilerleyen Türkiye`nin güçlenmesini istemeyen şer güçler bölgedeki İslam beldeleri üzerinde oynadıkları kanlı oyunlarını Türkiye`ye taşımak istiyorlar. Tabi batının bu oyununa alet olan yerli –kirli- yapılar, kimi zaman mağrur ediliyor, kimi zaman mağdur pozisyonuna oturtulabiliyor.
Türkiye`de cumhuriyetin ilanından sonra kurulan CHP zihniyetli iktidarlar eliyle 80 yıl boyunca batının boyunduruğu altında hareket eden derin yapılanmalar, yüzde 99`u Müslüman halka çok zulümler yaptı. Müslüman halkın İslami kimliğini asimile etti. İslami kültürü sildi, yerine batı kültürünü yerleştirdi. Yetişen yeni nesiller batı kültürüyle yetişmek zorunda kaldı. Elhamdülillah geldiğimiz nokta itibariyle asimile edilen kültürümüze, İslami kimliğimize, öz benliğimiz olan İslam fıtratı üzere adım adım iyileşmeler yaşanırken bunun farkına varan batılı şer güçler tekrar harekete geçti. İlkin yine CHP zihniyeti üzerinden Gezi Parkı kalkışmasıyla bir hârekat düzenlendi. Ama etkili olamayınca bu kez doğuda ‘laikliğin teminatı biziz` diyen ve her türlü ahlaksızlığı içinde barındıran HDP zihniyeti üzerinden 6-8 Ekim kalkışması yapılarak Türkiye karıştırılmak istendi. Tutmadı ama batının desteği yine de kesilmedi. Çünkü ortada ciddi bir tehlike vardı ve bu tehlike giderek batının elinden kayarak İslamlaşan Türkiye`yi batıya karşı durabilecek birlikteliği sağlayacak ve İslam dünyasına liderlik yapacak aday ülke konumuna getiriyordu.
Amerika boş duramazdı tabi… Öte taraftan zalim Esad`ın Rojava bölgesini teslim ettiği PYD/Pkk`nin Türkiye sınırında daha fazla alana sahip olması için gizli bir elle Işid`i PYD/Pkk`nin üzerine saldırttı. Sonra koalisyon güçleriyle havadan bombalarla meşru müdafaa ve haklı kazanım hakkını PYD/Pkk`ye vermiş oldu Amerika.
Diğer yandan yaklaşan genel seçimler değerlendirildi. HDP`nin normalde kemik oyu yüzde 1 ile 2 arasındayken bölgede baskı, tehdit ve hileyle aldığı oyla yüzde 5,5`u buluyordu. Son seçimde bu oran üst kirli akıl dediğimiz batının yönlendirmesiyle irili ufaklı sol ve alevi kesimlerin de desteğiyle HDP`ye yüzde 10`luk baraj aştırılarak yüzde 13`le seçim kazandırıldı.
Seçim sonucunda tek başına iktidar olabilecek bir parti çıkamayınca koalisyon tartışmaları başladı ancak erken seçime gidilmesi HDP`yi endişeye sevk etti. Yenilenecek seçimde aynı desteği alamayabilirdi.
Tabi bu endişe HDP`yi destekleyen gizli şer güçleri de harekete geçirmiş gözüküyor.
Suruç katliamı, Türkiye üzerinde oynanan tüm bu oyunların şifresini içinde barındırıyor. Saldırganın Işid olduğu belirtilen ve saldırı tipi Işid`in yaptıklarından uzak olmadığı gibi pkk`nin katliamlarına da benziyor, batının öldürme şekline de uyuyor. Üst kirli şer güç aklın hesaplarına göre, aşamalı olarak bu eylemle damarın yakalanması halinde ölenlerin Türkiye`nin birçok iline gönderilecek cesetleri üzerinden Işid menşeli İslamafobi oluşturma ve Türkiye`nin İslamlaşma sürecinin önünü tıkama düşüncesi yatıyor olabilir. İkinci bir seçenek olarak; erken seçime gitmeye gerek kalmadan ya koalisyon ya da azınlık hükümeti formülü uygulanarak HDP`nin yenilenecek seçim fobisini aşma hesapları yapılıyor olabilir. Ve üçüncü seçenek olarak da; Allah muhafaza, Suriye`de bitirilmek istenmeyen savaşın Türkiye`ye sıçraması sağlanabilir. Karşımızda tarihten bugüne menfaati uğruna milyonlarca insanın ölümüne seyirci kalan ya da onay veren haçlı-siyonist Batılı şer güçler var.
Batının, tüm bu kirli hesapları yaparken en çok uğraş verdiği alanlardan biri de ne olursa olsun Müslümanların tepkisiz kalmalarını sağlamak. Ama her şeye rağmen dünya üzerinde yaşayan iki milyar Müslüman artık çok daha bilinçli ve giderek güçleniyor. Birlik olma yolunda fikirsel ayrılıkların fiziksel buluşmalara engel olmadığı bir zaman dilimi yakındır inşallah. Allah`ın inayetiyle Kur`an ve Sünnet ışığında yol gösterecek âlimlerin, cesur liderler önderliğinde sağlam bir irade sergileyerek oluşturulacak birlikteliklerle batılı şer düzenler yıkılacak, İslâm düzeni yeryüzüne adalet dağıtacak biiznillah…