Açlık, bir tek faydadan ibaret değil, bilakis faydalar hazinesidir
Oruç vasıtasıyla kendimizi açlığa alıştırırsak, maddî arzularımız zayıflar, ruhsal hislerimiz güçlenir, gönül gözümüz açılır ve gerçek benliğimize açılan kalb gözümüzle nice mânâ âlemlerini müşahede etme imkânını bulabiliriz.
Doğruhaber
İşte bu yüzdendir ki bütün peygamberler (aleyhimüsselam) ve velîler (radiyallahu anhüm) riyazet yapmışlar, oruç tutarak yücelmişlerdir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, henüz kendisine peygamberlik gelmeden önce Hira Mağarası'na çekilir, yemekten kesilir, riyazet yapar, derin tefekküre dalardı.
Düşünce ve hareketleri mide eksenli olanlar mana âleminde mesafe kat etmekte geri kalırlar. O yüzden selefi salihin zühde önem vermişlerdir. Melekuti âlemin sırlarını melekleşmede bulmuşlardır. Yeme, içme ve diğer arzulara gem vurmuşlardır.
SÜNNET-İ SENİYYE REHBERİMİZ OLSUN
Fahr-i kâinat Efendimiz hayatı boyunca beyaz ekmekten yemedi. Arpa ekmeğine doyamadı, bazı günler bir hurma ve bir bardak su ile iftar etti.
Koruyucu tıp olarak bildiğimiz uygulamalar tıbbı Nebevinin prensipleri içinde vardır. Her hareket ve uygulamamızda sünnet-i seniyye rehberimiz olduğu gibi koruyucu tıp bağlamında da sünnet rehberimiz olmalıdır.
SANKİ YEDİM CAMİİ
“Mideye doldurulan yemek; tuvalete yatırım olur. Sadaka verilen ise cennete sermayedir” demişler. Çoğumuz “Sanki Yedim Camii” ismini duymuşuzdur. Adamın biri canı çektiği bir yiyeceği almayıp onun parasını bir tarafa bırakır, sonunda bu şekilde toplamış olduğu parayla bir cami yaptırır.
Resul-i Ekrem aleyhisselam göbekli bir sahabenin karnına dokunarak şöyle buyurdu,“Buraya koyduğunu başka yere koysa idin senin için faydalı olurdu.”
KANAAT BİTMEZ TÜKENMEZ BİR HAZİNEDİR
Az yemek insanı kanaatkâr yapar. Kanaat ise bitmez tükenmez hazinedir. İnsanlar malların pahallılığından şikâyetçi olurlar. Kanaatkâr davranarak bu sorunun üstesinden gelinebilinir. Söz konusu malları az kullanarak ve hiç kullanmayarak ucuzlatma hakkına sahibiz. Bakın İbrahim Ethem Hazretleri malların pahallılığından şikâyetçi olan birine ne cevap veriyor, “Malı ucuza almanın en kolay yolu, onu satın almamaktır.” Evet, kanaat göstererek almamaktır.
YEDİKLERİNİZE DİKKAT EDİN
Yediklerimizin ahlaki yapımızı da şekillendirdiği artık bir gerçek. Mizaçlar üzerinde bariz etkisi görülen yiyeceklerimizin helal olmasına dikkat etmemiz gerekir. Vücudu haramla beslenen insanların ibadetlerinden lezzet alamadığını, manevi huzuru yakalayamadıklarını biliyoruz. Nice manevi üstatların annelerinin çocuklarına abdestsiz süt vermemelerinin sırrını daha sonra anlıyoruz.
GEVŞEKLİK KEMALATIN ÖNÜNDEKİ BİR ENGELDİR
Kamil bir mü`min olmanın en büyük engellerinden biri fütur ve gevşekliktir. Bu durum şahsi bağlamda insanı geri bıraktığı gibi, toplumsal sorumluluklarımızı da olumsuz etkiler. Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri şöyle demiştir, “Sofra Allah`la sizin aranıza perdedir. Sofraya düşkün olanın duadan, zikirden haz alması imkânsızdır”
BEN ACİZ BİR KULUM
Aç kalmak acziyeti doğurur. Acziyet ise sığınmayı ve dua etmeyi teşvik eder. Sonra elinde olana yetinmeyi ve eldekine şükretmeyi öğütler. “Kalplerinizi az gülmek ve az yemekle diriltiniz; açlıkla temizleyiniz. Bu sayede kalpleriniz saflaşır ve incelir” sözü kalbimizi diriltmenin mantığını anlatıyor.
İmam Şiblî şöyle demiştir: “Ne zaman nefsimi Allah için aç bırakmışsam mutlaka kalbimde, daha önce olmayan bir hikmet ve ibret kapısı açılmıştır”
İmam Gazâlî, rahimehullah orucu; avamın, havassın ve ehass-ül havassın orucu diye üçe ayırmıştır:
- Avamın (sıradan insanların) orucu, bedende iştah ve şehvetin tatmin yeri ve aracı olan iki azayı, yani mide ve cinsel organı, iştah ve şehvet duyduğu şeylerden alıkoyar.
- Havas (kullukta bir derece ilerlemiş özel insanlar)`ın orucu, yukarıda zikredilenlere ilâveten; gözü, kulağı ve diğer azaları günahtan korur.
- Ehassü`l-havâs (daha özel kişiler)`ın orucu, yukarıdakilerle birlikte, kalbi düşük emellerden, dünya düşüncelerinden kısaca, mâsivâdan arıtıp kişiyi bütün varlığıyla Allah Teâlâ`ya bağlar.