Kürtçe savunmaya AYM`den ret
Anayasa Mahkemesi, Türkçe bildiği halde Kürtçe tercüman aracılığıyla savunma yapmak isteyen ancak bu talebi kabul edilmeyen kişinin, savunma hakkının kısıtlandığı iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruyu kabul edilemez buldu.
Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, Baran Karadağ, Van'da 2011 yılında "terör örgütü üyesi olmamakla birlikte terör örgütü adına suç işlemek, terör örgütü faaliyeti çerçevesinde görevli memura etkin direnme ve terör örgütünün propagandasını yapmak" suçlarından tutuklandı.
Van Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma kapsamında gizli tanığın beyanlarına başvurdu. Başsavcılık, tanığın gizlenmesi konusunda bir gerekçe göstermedi.
Hakkında kamu davası açılan Baran Karadağ, Başsavcılıktaki ifadesinde, sorguda ve yargılamanın ilk iki celsesinde Türkçe savunma yaptı.
Yargılamanın 5. celsesinde sanık avukatı, gizli tanığın beyanlarını kabul etmediklerini bildirdi. Sanığın beyanları ise "Kürtçe konuştuğu görüldü, anlaşılamadı" ifadeleriyle tutanağa geçirildi.
Yerel mahkemenin sanık hakkında verdiği karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesince bozuldu. Bozma kararının ardından ilgili yasadaki değişiklik de dikkate alınarak sanığın beyanları Kürtçe tercüman eşliğine alındı.
Yerel mahkemenin bozma kararı doğrultusunda verdiği mahkumiyet kararı bu kez Yargıtay 9. Ceza Dairesince onandı.
Bunun üzerine Baran Karadağ, mahkemeye savunmasını Kürtçe yapmak istediğini bildirmesine rağmen kendisine tercüman tayin edilmediği, isnat edilen suçlara ilişkin tek delilin gizli tanık ifadeleri olduğu ve bu gizli tanığa soru soramadığı gerekçeleriyle bireysel başvuruda bulundu.
Anayasa Mahkemesi, Karadağ'ın Kürtçe tercüman talebinin reddedilmesinin savunma hakkını kısıtlamadığına hükmederek, başvuruyu bu yönden kabul edilemez buldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) hükümlerine atıfta bulunulan kararda, tercüman hakkının sınırlı olduğu, adil bir yargılamadan umulan yararın sağlanması amacıyla ve yalnızca yargılamada kullanılan dili bilmeyen, anlamayan ve konuşamayan kişilere tercüman atanmasının zorunluluk teşkil ettiği belirtildi.
Böyle bir ihtiyaç olup olmadığını belirlemenin davaya bakan hakimin görevi olduğu anlatılan kararda, hakimin, sanıkla görüştükten sonra yargılamada tercüman bulunmamasından sanığın zarar görmeyeceğinden emin olması gerektiği ifade edildi.
Kararda, 5271 sayılı Kanun'un 202. maddesiyle meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyenlere kendilerini başka bir dilde savunmalarına imkan tanındığı, bu hakkın daha sonra genişletilerek, savunmanın kişinin kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilme imkanının getirildiği hatırlatıldı. Somut olayda, başvurucunun gözaltında, sorgu sırasında, yargılamanın ilk iki celsesinde Türkçe ifade verdiği, bozma kararından sonra ilgili yasal değişikliğin ardından Kürtçe tercüman sağlandığı belirtilen kararda, şöyle denildi:
"Bu durumda, mahkemenin dilini anlayan ve konuşan başvurucunun, mensubu olduğu etnik dilde savunma yapabilmesi için tercümandan yararlanma talebinin kabul edilmemesinin savunma hakkını kısıtlamadığı ve dolasıyla adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle tercümandan yararlanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun, açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir".
GİZLİ TANIĞA SORU SORMA HAKKI
Anayasa Mahkemesi, Karadağ'ın, aleyhine tanıklık yapan gizli tanığa soru sorma imkanı verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki başvurusunu kabul ederek, ihlal kararı verdi. Kararda, kovuşturma sırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak, bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulmaları gerektiğine işaret edildi. Bir mahkumiyetin, sanık tarafından sorgulama, sorgulatma imkanı bulunmayan kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılması halinde sanığın haklarının AİHS'deki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olacağı vurgulanan kararda, olayın tek tanığı varsa ve sadece bu tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacaksa tanığın duruşmada dinlenmesi ve sanık tarafından sorgulanması gerektiği bildirildi. Başvurucu ve avukatının, gizli tanığın beyanlarının tespiti sırasında hazır bulunmadığından, ses bağlantısı yoluyla da olsa onu sorgulayamadığı belirtilen kararda, bu nedenle tanığın beyanları arasındaki çelişkilere mahkemenin dikkatinin çekilemediği anlatıldı. Savunma tarafının, sorgulama yoluyla gizli tanığın güvenilirliğini test edemediği aktarılan kararda, gizli tanığın beyanlarının kovuşturma aşamasında değiştiği, bu konudaki çelişkilerin mahkemece giderilmediği ifade edildi.
Mahkemenin, tanığın gizlenmesine ilişkin gerekçe belirtilmediği de vurgulanan kararda, şunlar kaydedildi:
"Sonuç olarak, tanığın kimliğinin neden gizlendiği hususunda bir gerekçeye yer verilmediği, hükmün belirleyici ölçüde gizli tanığın ifadesine dayandırıldığı ve sanık lehine alınan teminatlar gözetildiğinde, tanığın menfaatleriyle sanığın adil yargılanma ölçütleri içerisinde yer alan haklarının adil bir şekilde dengelenmediği görülmüştür. Bu sebeplerle başvurucunun, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan aleyhine beyanda bulunan tanığı sorguya çekme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir."
(Yeni Şafak)