Fanatizme karşı liderlerin tavrı - 2
Bu barışın Müslümanlara sağladığı meşruiyetin sonucu olarak insanlar fevc fevc İslam`a girdi. İbn-i Hişam`ın kaydettiğine göre Hudeybiye Barışı ile Mekke`nin Fethi arasındaki iki yıllık dönemde Müslüman olanların sayısı, İslam`ın doğuşundan Hudeybiye Barışına kadar Müslüman olanların sayısından fazladır. Resulullah (sav), tüm bu sonuçları gördüğünden Mekkelileri barışa ikna etmek için büyük bir çaba sarf ediyordu. Kimi zaman onları barışa cesaretlendirecek mesajlar gönderirken, kimi zaman da ölüm üzerine ashabı ile beyatleşerek onları korkutuyordu. Bu yöntemlerle Mekkelileri barışa ikna eden Allah Resulü, aynı şekilde arkadaşlarının şikâyet etmesine karşı da direniyordu.
Hudeybiye Barışındaki tüm bu sonuçlara bakarak yukarıdaki soruya olumlu bir cevap verebiliriz. İslami bir cemaat, Allah`ın rızasına aykırı düşmemek şartıyla, içinde yaşadığı çevrede meşru bir siyasi hareket haline gelme çabasında olmalıdır. Böyle bir meşruiyetin kazanılması şanlı gibi gözüken birçok askeri başarıdan daha önemlidir. Çünkü meşruiyet, halkın yoğun katılımına zemin hazırlayan en önemli etkendir. Zaten mücadelenin en önemli amacı - keyfiyeti de ihmal etmeden - halklaşma, bu anlamda İslam`ı toplumda yaşanır kılma değil midir?
Meşruiyet kazanmanın yöntemi zamana ve koşullara bağlı olarak farklılık gösterebilir. Bölge güçleriyle anlaşmalar her dönem için önemli bir meşruiyet zemini iken; özellikle zamanımızda seçimler yoluyla halkın temsilcisi olarak seçilmek de önemli bir meşruiyet kaynağıdır. Şüphesiz bu yöntemler tartışılabilir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: İslami bir cemaatin, bölgesinde meşru siyasi bir güç olarak kabul edilmesi, onu bulunduğu halden ileri bir aşamaya geçirecek en önemli etkenlerden birisidir.
Müslümanlarda Eleştiri Kültürü
İnsanın olduğu yerde hata vardır. Hatanın olduğu yerde de eleştiri olmalıdır. Çünkü bir hatanın olduğu ortaya çıkarılmadan o hata düzeltilemez. İnsanın ayağa kalkabilmesi için düştüğünü bilmesi gerekir. İnsanın düştüğünü ve ayağa kalkması gerektiğini ortaya koyan da eleştiridir. Bu açıdan eleştiri oldukça işlevseldir.
Ancak bu işlevselliğine rağmen Müslümanlar arasında eleştiri kültürü oldukça zayıf kalmıştır. Bunun çeşitli sebeplerini saymak mümkündür.
İslami yapıların eğitim faaliyetlerindeki referans kaynakları Resulullah (sav) ve Onun etrafındaki sahabelerle beraber yirmi üç yılda verdiği mücadeledir. Hz. Peygamber`in örnek alınması elbette ki doğrudur ve gereklidir. Ancak bu örneklik günümüze taşınırken sınırların net olarak belirlenmesi gerekmektedir. Çünkü Allah Resulü (sav), sürekli vahyin kontrolünde hareket etmekteydi. Dolayısıyla sahabeleri, Onunla ilişkilerini bu gerçeği göz önünde tutarak sürdürüyorlardı. Bu gün ise hiçbir cemaatin liderliğinde vahyin kontrolünde hareket eden bir lider bulunmamaktadır. Eğer bu fark ıskalanırsa ve bugünkü yöneticilere de Allah Resulü`nün konumu verilirse – tabii olarak – hiç bir Müslüman onları eleştirme cesaretinde bulunamaz. Evet, Resulullah (sav) örnek alınmalı ama örnekliği günümüze taşınırken hiçbir insan Onun konumuna oturtulmamalıdır. Müslümanlar arasında eleştiri kültürünün yaygınlaşmamasının önemli bir sebebi birçok cemaat ve tarikat liderinin zımnen Allah Resulü`nün konumuna oturtulmasıdır.
Tenkit kültürünün gelişmemesinde iyimserlik duygusu ikinci bir etkendir. Haddizatında iyimserlik ve iyi niyet, yararlı iki duygudur. Ancak bu duygular, insanı kötüyü ve yanlışı yok saymaya götürmemelidir. Çünkü kötüyü yok saymak onunla mücadeleyi engeller. Tenkidi çoğunlukla bir işin üstesinden gelememiş, bir başarıya muvaffak olamamış insanların yapması da bu konuda bir başka problemdir. Haklı olarak böylelerinin tenkidine kulak asılmaz. Tembelliklerini, yaptıkları tenkitle örtmeye çalışan bu insanlar, faydalı tenkitlerin de güme gitmesine sebep olurlar. Tenkidin yöneldiği yapının tavrı da bu kültürün oluşmasında belirleyici bir konumdadır. Şayet yapı içerisinde eleştiri kurumsallaştırılırsa, insanlar, bir görevi yerine getirir gibi yanlış ve hata buldukları hususları dile getirebilirler. Böylece her bir fert olayın farklı bir boyutuna dikkat çekerek olumsuzluklar asgari düzeye çekilir, zarar gelecek gedikler kapatılır. Şunu kesinlikle bilmek gerekir ki herkesin aynı fikirde olduğu bir yerde sorun var demektir. Çünkü bu hayatın doğasına aykırıdır. Farklı görüş ve eleştirilerin harmanlanmasından ise Allah`ın izniyle zenginlik ve başarı çıkar. Ancak bir yapıda böyle bir kurumsallaşma yoksa her türlü eleştiri yapıdaki çatlak sesler olarak algılanır. Hatta Müslümanlar arasında bulunan kardeşlik ve duygusal yakınlıktan dolayı eleştiri, kimi zaman bir ihanet gibi anlaşılır. Dolayısıyla da eleştiriye tahammül edilmez.
“Başkaları bu hatayı dillerine dolayıp istismar edecekler, sizin bu eleştirilerinizden istifade edecekler”, söylemi de eleştiriyi sekteye uğratan önemli bir faktördür. Oysa başkası istifade etmesin diye hatayı savunmak, hataya yeni bir hata eklemektir. Başkalarının bu hatadan istifadesine de asıl o zaman yol açılır. Diğer taraftan yapılan bir hatayı hata olarak niteleyip mahkûm etmek, özgüvenin işareti ve istismar yolunu kapatmanın da en iyi çaresidir. Eleştiride zamanlama da üzerinde durulması gereken bir konudur: Genelde işler bozulduğunda eleştiriye müsamaha edilir ve yapılan eleştiri dinlenir. Ancak bu dönemde olan olmuş, eleştirinin pek bir faydası kalmamıştır.
Diğer taraftan işlerin yolunda olduğu dönem, eleştiriye en çok ihtiyaç olan dönemdir. Çünkü bu dönemde herkes başarıyı konuşup, yapılanları övdüğünden büyük zararların gelebileceği gedikler görülmez. Bir anlamda başarı anları, gafletin en ağır bastığı anlardır. Bu dönemdeki doğru eleştiriler, yapıyı bu gafletten uyandırıp büyük zararlardan koruyacak önemdedir. Eleştirinin yıkıcı değil, yapıcı olması gereği de vurgulanması gereken önemli bir husustur. Eleştiri, iş yapan insanların azmini kırıyor, onları işlerinden soğutuyorsa burada doğru yapılmayan bir eleştiri var demektir. Hele son derece yetersiz imkânlarla büyük bir yükün altına girmiş olan insanlara getirilecek eleştiri cümlelerinden önce, cesaretlendirici onlarca cümle kullanmak gerekir ki o ağır yükleri daha da ağırlaşmasın. Şüphesiz burada eleştiriden kastımız, Müslümanların fikirsel olarak üzerinde oturduğu temelleri eleştirmek değildir. Kastımız Kur`an ve Sünnet`in pratiğe aktarılması esnasında en uygun yöntemi tespit etmek için içtihadî olarak başvurulan tercihleri sorgulamaktır.
Sonuç olarak, doğru yapıldığında son derece faydalı ve işlevsel olan eleştiri için uygun ortamlar oluşturmak, Müslümanların bugünkü halden kurtulmasında önemli bir adım olacaktır.
Bir Liderin Yalnızlaşma Süreci
Belli bir mücadeleyi birlikte veren insanlardan, lider konumuna geçen şahsın etrafından, beraber mücadele ettiği insanların uzaklaşması sürecini İbni Haldun`dan ilham ile ele almak istiyoruz.
Bir mücadeleye ilk başlandığında, mücadeleye öncülük eden ekibin arasında bağlar sıkı, dayanışma kuvvetlidir. Arada sonsuz bir güven vardır. Herkes kendini davanın sahibi görmekte ve böyle davranmaktadır. Aralarında, bir nevi sözcüleri gibi öne çıkan biri bulunsa da henüz liderliği belirgin değildir. Bir nevi eşitler arasında birinci konumdadır. Mücadele boyunca bu birliktelik ve eşitlik devam eder. Herkes büyük fedakârlıklarda bulunur, bedeller öder. Ekipten birinin yokluğu başarıyı sekteye uğratacağından ekipteki herkes birbirine çok değer verir.
Sonuçta başarıya ulaşılır. Başarı bütün ekibin ortak çabasıyla gelmiştir. Ancak birinin resmi bir sıfatla öne çıkması gerekmektedir. Mücadele boyunca sadece eşitler arasında birinci olan şahıs, artık resmen başa geçecektir. Bu resmi sıfat, dışarıdan bakanlar için belirleyici olsa da ekip açısından çok da önemli değildir. Başa geçen şahıs, hala ekiptekilerin değerinin farkındadır ve onları da kendisi kadar söz sahibi görmektedir. Ekiptekiler de onu kendileri kadar mücadele eden, kendileri kadar bedel ödeyen, kendileri gibi biri olarak görmektedirler.
DEVAM EDECEK
AYDIN DAĞLI