• DOLAR 34.463
  • EURO 36.347
  • ALTIN 2868.75
  • ...
Bir Alime`nin dört yıllık medrese günlüğü…
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

FATIMATÜ`Z-ZEHRA AVCI / DOĞRUHABER 

Doğruhaber - Her şey yeni başlamıştı. Başı çok tuhaf çok farklıydı. Birden bire kendini orada bulmuştu. Batman`da ilim yuvasında. Farklı insanlar, yeni arkadaşlar. Her şey çok farklıydı.  İlk gündü. Gürültülü bir sesle uyanmıştı. Bu da neydi? Ranzalara öyle bir vuruluyordu ki meğer hocası teheccüde uyandırmaya gelmişti. Başını kaldırdığı gibi hocayla göz göze geldi. Hocası; ‘hadi canım, kalk teheccüde`. Ama o kadar uykusu geliyordu ki… Yatağından indi, tüm arkadaşları uykulu gözlerle onu karşıladı. Tam ‘Bu ne Ya?` diyecekti ki aklına bir söz geldi; “İlmin başı soğandan acı, sonu ise baldan tatlıdır.” Gerçekten de başı çok acıydı, canı soğan da çekmişti şimdi. Abdest sırasını bekliyorlardı. Sonra odasına geçti ve secdeye yöneldi. Çok hoş bir maneviyat sarmıştı etrafını. Ve ezan okunmuştu. Herkes safa toplanıyordu. Yere oturdu ve hocalarına baktı. ‘Allah`ım bunlar nasıl böyle uyanık olabiliyorlardı, hiç mi uykuları gelmiyordu?” diye düşünürken kamet getirilmiş ve namaz başlamıştı.

Saat 06.00… Kahvaltıya! Kahvaltıya! sesleri yankılanıyordu. Bilge-Der kursunda. Arkadaşlarıyla kahvaltıya indi. Tabii sofrayı da öyle lüks bekliyor ki! Sofraya oturdu. Önünde zeytin reçel ve tereyağı vardı. ‘Süper 3`lü` diyorlarmış. ‘İlmin tadına ulaşmak istiyorsan, katlanacaksın bunlara` diye geçirdi içinden.

Saat 07:00 olunca herkes derse toplanıyordu. Derse mi girecekti şimdi? Heyecanlandı bir an. Ve derse girdiler. “Emsile” diye başladı hocaları. ”Emsile mi?”, ”O da ne?” dedi hocaya tebessüm etti ve derse başlarken okunması gereken duayı okudu. “arkadaşlar” diye başladı. “Hepiniz bu ilim yuvasına hoş geldiniz. Rabbim başlamış olduğunuz bu yolu hayırlısıyla bitirmeyi nasip etsin. Bu yol çok meşakkatli bir yoldur. Şeytan bu yola başvuranlarla çok uğraşır. Bunu unutmayın arkadaşlar! İnnellahe me`es sabirin!” dedi ve derse başladı. Ders bitmiş, müzakereye geçilmişti.

Şimdi de ikinci derse toplanıyorlardı. Fıkıh dersine gireceklerdi. “Temiz sular” diye başladı hoca. “Herkes şimdi müzakereye geçsin, kimse birbiriyle konuşmasın” diye de tembihledi. Tek sınıflardı. Genel olarak her yıl 3 sınıf alınırdı, ama bu yıl tek sınıf almışlardı. Hepsi yeni geldiğinden dolayı sınıfın içinde birçok afacan vardı. Kursta bir gürültü çıktığı vakit herkes tek ağız; “kesin, yeni 1`lerdir!” diyorlardı. Ama onları bir o kadar çok da seviyorlardı. “Kursun neşeleri” diye çıkmıştı adları. Bu sınıfın en büyük isteği aldıkları bu ilimle tam bir şekilde amel edebilmekti. O ‘ALİME` lafzına layık olmaktı.

Günler günleri aylar ayları kovalıyordu derken iki yılları dolmuştu. Yeni öğrenciler gelmişti. Artık eskisi gibi şen şakrak olmak yoktu. Çünkü artık ilmin ağırlığını yavaş yavaş taşıyorlardı. İki yılları dolana kadar çok sıkıntılardan geçmişlerdi. İlk hocaları, ilk göz ağrıları gitmişti. Yerine başka bir hoca gelmişti, tam ona alışmışlardı ki o da gitmek zorunda kaldı ve üçüncü yeni hocaları bayrağı devralmıştı. Bu hocaları, son hocaları olacaktı inşaallah. Derken Arapçanın en güzel, en önemli kitabı olan Şerh-il Muğni`ye başlamışlardı. Çok yoğun olmuşlardı artık. Dersten başlarını kaldıracak vakitleri bile yoktu. “Artık kursun en büyükleri olduk” derken 3`üncü yıllarına ulaşmışlardı.

Herkes neşeli bir halde sınıfta bulunmaktaydı. Kardeşlik bu olsa gerek. Derken kızlardan biri; “Kızlar! Arkadaşlar! Hoca bizimle konuşmaya gelecekmiş” diye Bilge-Der`de bir ses yankılandı. Acaba ilim talebelerinin aklından geçen şey miydi? Sınıfın nüfusu çoğalmış hep bir olan tek olan ve tam bir aile olan bu sınıf ayrılmak zorunda mı kalacaktı? Evet, 2 sınıfa ayrılacaklardı. Herkes sulu gözlerle hocayı karşıladı. Ama yapacak bir şey yoktu.

Ve aradan bir hafta geçtikten sonra ayrı ayrı ders almaya başlamışlardı. Bir de Seyda`nın sınavı vardı. O müthiş stres insanın canını alıyordu. O hafta ilk gruba Seyda gelecekti. Herkes harıl harıl çalışıyordu. Sabah uykulu gözlerle kalkıp ezber yapmak, derse girip dersi anlamaya çalışmak ve akşam yatmadan önce yine uyku akan gözlerle ezber yapmak. Ve gün boyu uyku vaktini iple çekmek. İşte bu kadar zordu talebelik. Ama aşk ve gayret yenmişti bunca zorluğu. Ve son derslerine gireceklerdi.

Ayrı düşen o minik sınıf yine bir araya gelmişti. O heyecan anlatılamazdı. Bitmiş miydi artık? Onca sıkıntı, hüzün ve keder son bulmuştu. Ama şimdi daha büyük bir burukluk vardı içlerinde. Artık ayrılıyorlardı. 4 yıl boyunca hep beraberlerdi. Şimdi nasıl ayrılacaklardı, Bedizüzzaman`ın bir sözü geldi aklına; “Kavuşmaların sonu olduğu gibi ayrılıkların da sonu vardı” ve ders bitmişti. Hocayla beraber tüm talebeler ağlıyorlardı. Neyin gözyaşlarıydı bu? Niçin ağlıyorlardı? Sevinç mi yoksa keder mi? Farklı duygular içerisindeydiler ve icazet merasimine tam 3 gün kalmıştı.

Bilge Der kursu güllerini dağıtacaktı 3 gün sonra. Tam 18 tane gül. Hâlbuki her şey yeni başlayacaktı, asıl şimdi öğrenci olacaklardı. Onlar sadece anahtarı almış lakin daha doğru kapıyı bulamamışlardı. Ve aramaya koyulacaklardı. Ah talebelik... Bitmiş miydi her şey? O ilmin ağırlığını ve yükünü şimdi hep omuzlarında mı taşıyacaklardı? Ve icazet günü... Bembeyaz tüllerini başlarına takıp birkaç tur attılar Bilge Der bahçesinde. Son defa baktılar o mükemmel maneviyatına. Son defa mıydı acaba? Derken salon dolup taşmıştı. Bunca insan onlar için mi toplanmıştı?

“Evet değerli misafirlerimiz, şimdi ise günün en heyecanlı anına geldik. Az sonra ‘ALİME` bacılarımızı salona davet edeceğiz” dedi sunucu ve salavat sesleri yankılandı salonda. Her taraf gül kokuyordu. O merdivenlerden inmek, insanların arasından geçmek... Çok zordu... Herkesin gözü onların üstündeydi. ‘Allah`ım sana şükürler olsun, bana bu anı tattırdın ya...`, ‘Elhamdulillah` dedi ve yerine oturdu. O an içinden sadece bunları geçiriyordu. “Bir sevda isterdi bu ilim yolculuğu. Bu yürek ebede aşık ve ebede hasret. Meryemler adanmalıydı bu davaya, boy boy fidanlar yeşermeliydi. Bu muydu acaba? Resulullah`ın; işte budur ümmetin en onurlu tablosu” diye müjdelediği o an?
Allah`ım! Ne zordu uykusuzluk. Ya Rabb! Şeytan nasıl da uğraşmış bizlerle? Şu an bu ilmin tadı o kadar lezzetli ki. Şükürler olsun sana YA RABB! Şükürler olsun!..
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir