Uhdut ve ZİNDAN
Klişe bir tabirle “Tarih tekerrürden ibarettir” denmiştir. Tarih nice zulümlere, nice kıyımlara, nice yıkımlara, katliamlara tanıklık etmiştir. Nicelerine, elan tanıklık etmektedir. Kim bilir daha nicelerine sayfalarında yer verecektir.
Tevhid ve şirk, Hak ile Batıl, Âdem ile Şeytanın mücadelesi hiç aralıksız devam etmektedir. Her platformda zulmedenler/ müstekbirler, zulmü görenlerse mustazaflar olmuşlardır. Zulüm ve zulûmat bazen iblis olup Adem (as)`le mücadele etmiştir. Bazen Kabil olup kardeşi Habil`i öldürmüştür. Gâh Nemrut olup Rabblık iddiasında bulunmuş, gâh Firavun olup kundaktaki bebekleri kesmiştir. Bazen Ashab-ı Uhdut misali hendekler kazıp, içine doldurduğu ateşlerle mü`minleri yakmıştır. Kimi kereler çukurlar kazıp inananları yarı bellerine kadar toprağa gömüp testerelerle ikiye bölmüşler. Demir taraklarla müminlerin etlerini kemiklerinden ayırmışlar. Bütün bu zulümlere rağmen inananlar asla inançlarından dönmemişler. Bilakis inançlarına daha bir aşkla, şevkle sarılmışlar, inançları uğruna ağır bedeller ödemeyi kendilerine izzet ve şeref vesilesi saymışlardır. Bu kabil tehditler ve kıyımlar müminlerin azimlerini bilemiş, inançlarına inanç katmıştır.
Şirk ve zulumat ehl-i bazen Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi ete kemiğe bürünmüş Muhammed Mustafa (sav)`ya karşı durmuşlar. Haccac bin Yusuf (Haccac-ı zalim) olup Kabe-î Muazzamayı taşa tutmuşlar. Yezit olup Resulullah`ın “Cennet gençlerinin efendisi, reyhanım” dediği torunu Hz. Hüseyin`i vahşice katledip Ümmet-i Muhammed (sav)`e kerbelalar yaşatmışlar. Moğol olup taş üstünde taş, naaş üstünde baş bırakmamışlar. Haçlı olup bilad-ı İslam`a akın akın akmışlar. İstiklal Mahkemeleri kurup kendilerine benzetemedikleri insanları acımasızca katletmişlerdir. Zaman, mekân ve isimler değişse de zihniyetler hep aynı olmuştur. Yeni kavramlar icat edip, yeni metotları hep deneye gelmişlerdir. Zulüm ve Ehl-i Zulumat, Ehl-i İman`ı yok etmek için sürekli zulümlerinin dozunu arttırmışlardır. Bu konuda tecrübeler edinmiş, tecrübelerine yeni tecrübeler katmışlardır. Ateşin yaktığını/ yakma özelliğini deneme yanılma yöntemiyle keşfettikten sonra maşalar icat ettiler. Direk ellerini ateşe atıp yanmaktansa, maşalarını ateşe uzattılar. Bu yol daha bir makuldü. Binlerce yıldır zulmün her türlüsünü mustazaflar üzerinde denediler. Zulüm miraslarını, varislerine devrettiler.
Tek suçları; Allah (cc)`a iman olup, O`nun rızasına uygun yaşama gayreti içerisinde olan Müslümanların üzerine mürted örgütlerini saldılar. Bu mürted örgüt mensupları ellerinin ulaştığı her Müslümanı yaşlı çocuk, kadın erkek ayrımını yapmadan acımasızca tüm güçleriyle yok etmeye çalıştılar.
Bu zalim zihniyet maşalarının ellerinden kurtulabilenleri de Ashab-ı Uhdut gibi kazdıkları ateş dolu hendeklere yani zindanlara doldurdular. Uhdut ve zindan işlevleri açısından ne kadar da birbirine benziyor. İkisi de zalim güçler tarafından, mazlumları; sırf Allah`a iman ettikleri için yakıp yok etmeyi hedefliyor. Bir farkla ki; o da şudur; hendeklerdeki ateş masum inananları kısa sürede yakıp yiyordu. Ancak zindanlar yavaş yavaş yakıyor. Acısı da daha bir katmerli oluyor. Sadece içine atılan muvahhidi değil sevdiklerini de yakıyor.
Allah`a (cc) inanmaktan başka bir suçları olmayan binlerce insanı, sırf dünyevi bazı makam ve mevkilere gelebilmek için zindanlara doldurdular. Koltuklarına kurulup ateşe attıkları bu masum insanların yanışını zevkle seyrettiler. Aslında kendileri de bu insanların masumiyetini gayet iyi biliyorlar. Zira onları cezalandırmak için üzerlerine atılan suçları kendileri isnat ettiler. Nice insanları onlarca cinayeti işlemekle itham ettiler. Ancak kendileri bunun doğru olmadığını iftiralarda bulundukları o kişileri beraat ettirerek zaten itiraf etmiş oluyorlar. Bu zalimler bazı makam ve mevkilere mazlumların kanları ve canlarının üzerine basarak yükseldiler. Yükselmenin en alçakçasının başkalarının sırtına basarak yükselmek olduğunu da bilmeliler.
Peki, müstekbirler bu zulümleri işlerken mustazaflar ne yaptılar?
Habil oldular, mazlum oldular, Kâbe gibi alkanlara boyandılar. Şirkin karşısında, tevhidin safında yer aldılar. Yezid`lere rağmen Hüseyin oldular, Selahattin olup Ehl-i Salibin haçını kırdılar. Şeyh Said`ler gibi kıyama durdular. Kanlarıyla şu tarihe hak damgasını vurdular.
Zindanlarda gâh kıyama, gah rükuya; gâh secdeye vardılar. Zulme karşı hep hakkı haykırdılar.
Tarih yine tekerrür etti. Bir genç yetişti adı Hüseyin`di. Tevhidi öğrendi, şirkten öğrendi. Gece gündüz çalıştı. Mustazaflar ona çabuk alıştı. Tahtları, saltanatları tehlikeye giren kral ve kralcıklar bundan ziyadesiyle rahatsızlandı. Var güçleriyle kapısına dayandı. Mücadelesi takdirlere şayandı.
Kral, Hüseyin`in ölüm fermanını çıkardı. Ancak öldüremedi. Bütün dünya bu olaya televizyonlarının başında şahitlik etti. Çünkü halkında bu tarihi olaya şahitlik etmesi gerekiyordu. İnananların azlığı yürekleri yakıyordu.
Hüseyin, krala eğer beni öldürmek istiyorsan sadağımdan bir ok al ve şu gencin Rabbi adına diyerek oku bana at. Belki o zaman beni öldürebilirsin der gibiydi. Kral öyle yaptı. Ok yanağına saplandı gencin bedeni öldü. Ruhuysa milyonların gönlünde taht kurdu. O ok aslında kralı vurdu. Meydanlar Hüseyin`e selama durdu. Kral buyurdu. Mahkemeler kurdurdu. Kur`an okumanın ve okutmanın suç olduğunu duyurdu. Kur`an okuyup okutanları zindanlara doldurttu.
Bir taşla iki kuş vurmanın hesabını yapanlar baltayı ayağına vurdu. Gazeteler asparagas haberlerle manşetler attı. Televizyonlar yalan haberlerle, dezenformasyonlarla kitlelere dehşetler saçtı. Fakat foyaları çabuk meydana çıktı. Ahali bu yalanlardan çabuk bıktı. Bu durum kralların canını çok sıktı.
Yeni maskelerle, tezgâhlar kurup yeni planlar devreye soktular. Saldırdılar, saldırttılar. Ancak umdukları neticeyi alamadılar. Fevc fevç insanların İslam`a akışına mani olamadılar.
Bize düşense Rabbimizi Hamd ile tesbih etmek, O`na istiğfar etmektir. Çünkü Rabbimizdir tövbeleri çokça kabul eden;
Burçlara sahip olan gökyüzüne yemin ederim
Vadedilen o güne/kıyamet gününe
Şahit olana/Peygambere ve şahit olunana/ümmete
Kahrolsun o hendek sahipleri
Tutuşturucu sahibi/....yakıtla tutuşturulmuş o ateşe
Hani onlar onun (o ateş hendeğinin) etrafında oturmuşlardı
Ve onlar müminlere yapmakta oldukları şeyi (azabı) seyrediyorlardı
Onlar (kafirler) onlardan (müminlerden) sırf Aziz ve Hamid olan Allah`a iman ettikleri için intikam aldılar
Ki O (Allah) göklerin ve yerin mülkü/hükümdarlığı kendisine ait olandır. Ve Allah her şey üzerinde şahittir
Şühphesiz iman eden erkeklere ve iman eden kadınlara işkence/fitne yapıp sonra da tövbe etmeyenler işte onlar için cehennem azabı vardır ve yakıcı azap da onlar içindir. (Buruç 1-10)
Davut İnan
H. Tipi Kapalı Cezaevi - Bursa / Nilüfer