• DOLAR 34.542
  • EURO 36.66
  • ALTIN 2922.425
  • ...
"Kadınlar barış için öncü olmalı"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Türkiye Diyanet Vakıf ve Görevlileri Sendikası Diyarbakır Şubesi tarafından düzenlenen ‘Kadın gözüyle çözüm süreci` konferansında barışın gelmesi için kadınların öncü konumda olmaları gerektiğine vurgu yapıldı.

Yenişehir Cahit Sıtkı Tarancı Kültür Merkezinde Meryem Yokuş`un sunuculuğunu yaptığı   konferansta, Gazeteci Yazar Fadime Özkan ve Zeynep Alkış birer konuşma yaptılar.

Konferansta ilk sözü alan Zeynep Alkış, Türkiye`nin 1987`de olağanüstü hal ile tanıştığını hatırlatarak, “ 1878`de sıkıyönetim ile başlayan ve 24 yıl süren farklı bir süreç yaşadı bölgemiz. Ve buradaki insanları bırakın barışı-çözümü yaşayabilmeyi, bir sabah uyandıklarında acaba yaşayabilecekler mi düşünceleri ile yaşıyorlardı. Bize bunlar çok basit gelebilir. 90`lı yıllarda her sabah uyandığımızda sokakta köyünden göç ettirmek zorunda kalan bir aileyi görmek mümkündü. Kayıp hayatların içinde kaybolan insanları gördük. Bunları yaşadı bu coğrafya. Bu coğrafyada en ağır bedelleri de anneler ödedi. Sabah gözlerini açan anne, bir çocuğunun birinin dağda, diğerinin  askerde öldürüldüğünü gördü. Bütün bu ortak acıları yaşayan anneler oldu. Öyle kirli bir savaşın acıları da anlatılamayacak kadar ağır. Herkes dağda ölenler için ağlarken, aslında evin içinde gözümüzün önünde kaybolan bir nesil ve toplum vardı.” ifadelerini kullandı.

“6-8 Ekim`de Diyarbakır`da mahsur kaldım”

6-8 Ekim olaylarına değinmeden bu süreci konuşmanın doğru olmayacağını kaydeden Alkış sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kadın toplum kaygısı düşünmeli ama, bunu düşünürken anne gözü ve anne merhametiyle düşünmelidir. Çocuğunuzun eline taş veya şiddet eğilimi içeren başka bir madde verdiğinizde bu ne kadar doğru olur? Kim ve niçin olursa bu doğru olmaz. Doğru olan çocuğun elinden o taşı almaktır, ona farklı şekilde hakkını savunmayı öğretmektir. Biz çocuklarımızı tahrik edici, canları acıtacak şekilde yetiştirirsek, veya yaptıklarına göz yumarsak, bu anneliğimizi zedeler. 6-8 Ekim olaylarında Diyarbakır`daydım ve o olaylarda mahsur kaldım. Olaylar sonrasında bir araç ateşe verildi, araç ateş aldıktan sonra korkunç bir çığlık ve zılgıt sesleri gelmeye başladı. Zılgıt seslerini duyduktan sonra ağladım. Çünkü zılgıt bu bölgede çok şeyi ifade ediyor. Maalesef o zılgıt sesleri şiddeti ve yaşanan vahşeti savunan seslerdi.”

“Kadınlar evlatlarına sahip çıksa ölümler olmaz”

Kadınların, olaylar sırasında ellerinde maddeler ile sokaklarda gezen çocuklarına engel olmadığını vurgulayan Alkış son olarak şunları söyledi:

“O gün eğer o olayların önüne geçselerdi belki 50 kişi hayatını kaybetmezdi. Kadının varlığı önemlidir ama nerde hangi tarafta olduğu daha önemlidir. Kitlelerin önüne geçip savaşa mı, barışa mı buna önce karar vermeleri gerekir. Özellikle modernizm adı altında kadınalr farkı bir çizgiye doğru çekilmeye çalışılıyor. Modernizm adı altında değişime uğrayan ve farklılaşan kadın grupları oluşmaya başladı. Biz öz değerlerimizin içinde bulunarak kadının varlığını öne çıkarabiliriz. Özellikle bölge kadınları şu an modernizm ve medeniyet çatışması yaşıyorlar. Buda her halde asimile olmanın farklı bir yolu olsa gerek”

“Kürtler asimilasyona pabuç bırakmadılar”

Fadime Özkan ise yaptığı konuşmada, bu ülkede seçilenlerin kendilerini seçenlerin isteği doğrultusunda talep üretmediklerini belirterek, “Cumhuriyet öncesinden başlayan kurucu ideoloji, çok dilli ve çok mezhepli bütün bu coğrafyanın Türk olduğunu, dilinin Türkçe olduğunu ve Sünni bir ulus olduğunu söyledi. Böyle bir ulus yaratmak istediler. Bütün ulus devletler kuruluş aşamalarında benzer bir siyaset yürütmüşlerdir. Ama bu, bölgede çok daha hoyrat davranışlarla yapılmak istendi. Kürtlerin ve Kürtçenin inkâr edilmesi için bir siyaset yürütüldü. Sadece Kürtler üzerinde değil, Lazlar, Çerkezler ve bu topraklar  üzerinde yaşayan bütün farklı etnik kökenli insanlar, aynı durumu yaşadılar. Kürtler çok dirençli çıktılar. Kürtçe   de yaşayan bir dil olarak kaldı. Asimilasyona pabuç bırakmadılar. Sayısal olarak ta fazla olan Kürtler sayesinde Kürtçe çok canlı kaldı.” Şeklinde konuştu.

“Dindar insanlar üzerinde de büyük baskılar oldu”

Çerkezlerin birkaç yıldır mitingler ve açıklamalar yaparak kendilerini ispat etmeye çalıştıklarını ifade eden Özkan son olarak şunları söyledi: “Çerkezler de Kürtler gibi haklarını aramaya başladılar. Onların bu direnci ve talebi diğer etnik topluluklara da ilham verdi. Önümüzde ki yıllarda da farklı etnik kimliklerin taleplerini daha fazla duyacağız. Bu kurucu ideolojinin tek ulus yaratma çabası toplumun diğer kesimleri üzerinde de farklı algıları oldu. Özellikle dindar insanlar üzerinde büyük bir baskı vardı. Bugün gelinen noktada Türkiye hem Kürt sorunu meselesini hem de eksik giderlerini gidermeye çalışıyor. 2005 yılında Erdoğan`ın Diyarbakır`da yaptığı konuşmayla Kürt sorununu kabul etmesi bu meselenin çözümü için ilk adımdır.  O dönemden bu yana Kürtleri mutsuz ve huzursuz eden meseleler konusunda adımlar atıldı. Ayrıca Kürtlerin PKK olmadığı ve PKK`dan bağımsız Kürtlerin de olduğu konusunda bir şeyler anlatılıyor. Kürtlerin PKK`dan dolayı da mağdur olduğunu görüyoruz.”(İzzettin Alagöz, Ali Fidancı-İLKHA)

Bu haberler de ilginizi çekebilir