Ha Çanakkale ha Halepçe `Çanakkale geçilmiştir`
18 Mart 1915 tarihinde başlayan Çanakkale Savaşı, Müslümanların ehl-i salibi püskürtmesiyle neticelendi. Ancak Çanakkale cepsesindeki tahribattan sonra, diğer cephelerde kaybedilen savaş sonucu, İslam coğrafyası halifesiz kaldı. Sahipsiz kalan ümmet coğrafyası, bilumum Batı`nın saldırısına açık hale geldi. Parlak bir zaferden sonra kaybedilen savaş ve batılıların yerli işbirlikçileri sayesinde kaybedilen İslam beldeleri, halen kıyımlara uğramaktadır. 16 Mart 1988`de tarihin kaydettiği vahşi katliamlardan biri olan Halepçe, aslında Çanakkale`nin çoktan geçildiğinin resmidir.
MEHMET GÜVEN ÖZER / ARAŞTIRMA
Sömürgecilik tarihinde önemli bir yere sahip olan İngiltere, 17-19. yüzyıllarda dünyayı dizayn etti. Günümüzde de bu dizayn işinde hem fiilî hem de üst akıl olarak hala görevine devam etmektedir.
Batı tarafından “Hasta adam” olarak adlandırılan Osmanlı İmparatorluğu, 1900`lü yılların başında zayıflamasına zayıflamıştı ama tüm Dünya Müslümanlarını temsilen hilafet makamını elinde bulunduruyordu.
Hasta adamı ameliyat masasına yatırmak anlamına gelen “Şark meselesi”, Batılılar tarafından senaryosu yazılmış bir filmin, Osmanlı üzerinden oynanmasıdır. Avrupa ülkeleri sanayilerini tamamlamış, müthiş bir enerji ve pazar arayışı içerisine girmişlerdi. Osmanlı coğrafyası bu aç kurtların iştahını çok kabartmaktaydı. Fakat pazarın paylaşımında kendi aralarında çekişmeye başlamışlardı.
Sofradaki nimetlerin paylaşımı esnasında, hiç beklenmedik bir şekilde iki ülke peyda oldu. Almanya ve İtalya güçlü devletler olarak ortaya atılıp, “Sofrada bize de yer açın” dediler. Bunları sofrada görmek istemeyen aç kurtlar, kendi aralarında kapıştılar.
İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Osmanlı idaresini üstlenen İttihat ve Terakki kadroları acemice işlere kalkışıp, Osmanlı`yı harbe soktular. Rusya`nın, müttefiklerinden alacağı yardımın Osmanlı engeline takılması, Çanakkale savaşının görünürdeki sebebiydi. Ancak esas gaye Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının ele geçirilmesi ve dolayısıyla Hilafet merkezinin işgaliydi.
18 Mart 1915 sabahı, Çanakkale sahillerine demirleyen İtilaf donanması sayesinde, İngilizler büyük bir planı devreye koymuş oluyorlardı. Osmanlı açısından bıçak kemiğe dayanmış, “Çanakkale geçilmez” sloganıyla varını yoğunu ortaya koyuyordu. Birleşik İtilaf güçleri, aralarında Müslümanların da bulunduğu Dünyanın dört bir yanından topladıkları askerleri, karaya çıkarmak amacındaydılar. Liman Von Sanders (Osmanlıların Alman Komutanı), İtilaf devletlerinin güçlerini Çanakkale`de tutmak için savaşın uzamasından yanaydı. Bu politika hem düşman İngilizlerin hem de müttefik Almanların işine geliyordu. Kısacası “Ehli Salip” daha çok Müslüman evladının kıyımından memnundu.
Dünya savaş tarihinde pek çok ilkin yaşandığı ve her iki taraftan ortalama 500.000 insan kaybına neden olan savaşın sonucunda, Batılılar Çanakkale`yi geçemediler. Görünürde İngilizler amaçlarına ulaşamadan geri çekilmişlerdi. Ancak genel savaşın sonucu oluşan tabloda, aslında durumun o kadar parlak olmadığı anlaşıldı. Kısacası ümmet; kanının son damlasına kadar Çanakkale`yi korumuştu. Ama her nasıl olduysa Batılı ülkeler, hane ve beyin sınırlarımızı geçerek aramızda yaşıyorlar.
Çünkü; Çanakkale`de gücünün büyük bir kısmını kaybeden Müslümanlar, diğer cephelerde mağlup oldular. İngiliz oyunlarına gelenler, Müslüman kardeşlerine kurşun sıktılar. Kısacası; Türk, Kürt, Zaza, Çerkez vb. ümmetin azalarının, Ehl-i Salib`e karşı kazandığı son zaferdi Çanakkale. Ancak bu zafer genel bir zaferle taçlandırılamadı ve İslam coğrafyasındaki Batı yanlısı liderler sayesinde büyük bir hezimet yaşandı.
Savaşın sonucuna dair istatistiki bir çalışma yapan Burhan Sayılır`ın verdiği rakamlara göre, cephede bulunan tarafların ölü, yaralı, esir/kayıp, savaş dışı kalanlardan olmak üzere; Müslümanların toplam kaybı 251.309, İngilizlerin 205.000, Fransızların ise 47.446 askerdir. Bu kayıplar her ne kadar başa baş görünse de, tüm savaş kayıplarına oranladığımızda, İngilizler % 8, Fransızlar % 1 ama Osmanlılar için % 26 şeklinde gerçekleşmiştir.
Yine aynı çalışmada ortaya konulan kayıplarımızın yaş ortalaması, daha vahim neticeler doğurdu. Osmanlı`nın savaşta kaybettiği askerlerin % 74`ü 17-32, % 26`sı ise 33-42 yaşlarındadır.
Bu sonuçlar şu anlama geliyor: İngilizler, İslami ideâllere sahip, lise öğrencisi iken cephede savaşma kabiliyetini kendinde gören, nice Müslüman evladını şehid ederek, gelecek vaad eden nesilde bir inkıta gerçekleştirdi. Bu bilinci yeni nesle aktaracak yaşlı, tecrübeli kesimi de İstiklal mahkemeleri idam etti. Böylece İngiliz tarzı bir rejimin gelmesi çok kolaylaştı ki şu an yaşadığımız hayat itibariyle, onlardan büyük bir farkımız yoktur. Bu da Batı`nın mutlak bir zaferidir.
Unutulmaması gerekir ki Çanakkale`de Türk, Kürt, Laz, Zaza, Çerkez, kısacası Müslümanlar savaştı. Yine İtilaf ordusunun içinde, ne için savaştığının farkında olmayan Müslümanların da olduğunu biliyoruz. Yani üst akıl her hâlükârda hep kazançlıydı.
Ümmetin son zaferi sayılan Çanakkale cephesinin içinde bulunduğu Birinci Dünya Savaşı sonucu; Batılılar,Hilafeti kaldırtmayı başardı ve ümmet tabiri caizse çobansız kaldı. Halifesiz kalan coğrafyamız, Batılıların at koşturduğu bir mera haline geldi. Şu an hangi taşı kaldırsak altından ABD veya İngiltere çıkıyor.
El`an yaşanan durum itibariyle şunu net olarak söyleyebiliriz: Ümmet sahipsizdir. Batılılar namus olarak bellediğimiz toprağımızın her tarafında cirit atmaktadırlar. Eğer durum bundan ibaret olmasaydı Irak, Suriye, Kürdistan veya Afganistan`da milyonlarca evladımıza kıyılmazdı.
Demem o ki; Çanakkale geçildi. Geçildi ki, şehirlerimiz bombalanmakta, kadınlarımız dul kalmakta, geride kalanlar ise Batılılara uşaklık etmektedirler. Geçildi ki, Batının şımarttığı zalimler, 16 Mart 1988`de, Halepçe`de bir anda 5.000 Müslüman Kürdü kimyasal silahlarla katlettiler. Eğer 18 Mart 1915`te Çanakkale geçilmeseydi, 16 Mart 1988`de böyle geniş çaplı bir katliamı yapamazlardı. Şu an yine Batılıların yerli zalimlerinin işbirliği ile katlettiği Suriyeli, Iraklı, Kürdistanlı, Afganistanlıların sayısı, bir Dünya savaşında öldürüleceklerden az değildir. İşin garip tarafı, Batılılara uşaklık eden bu zalimler, kendi halklarını öldürürken kurtarıcı, kahraman gibi gösterilmektedirler. Böylece üst akıl Dünya savaşları neticesi alabileceği sonuçları devşirmeyi başarmaktadır.
Saddam Hüseyin`in ne yazık ki, Enfal Suresinden esinlenerek isimlendirdiği “Enfal Operasyonları” sonucu, katliama uğratılan Halepçe halkının gerçek katili Batılılardır. Şu an İslam coğrafyasında işlenen cinayetlerin gerçek katilleri de yine onlardır. Diyeceksiniz ki Müslümanların hiç mi suçu yok? Deriz ki evet, var. En büyük suçumuz Batılılara benzemeye çalışmaktır. Müslümanların aralarından kendileri için beğenip, seçtikleri katillerin hepsi onlara benzemeye çalışan kişiliklerdir.
Katliamcı zihin kodlarını Batı`dan devşiren bu sözde liderler, efendilerinin üzerlerine çekeceği anti patiyi, bir paratoner gibi kendilerine çekerek de ayrı bir görev ifa etmektedirler.