İsrail, katliam yapılan İbrahim Camii`ni havra yapmıştı
Filistin işgal sürecinin en büyük katliamlarından biri 1994 yılının 25 Şubat gününde El Halil Camii`ne sabah namazı sırasında yapılan saldırı oldu, saldırıdan sonra kapatılan cami ise 9 ay sonra açıldığında üçte ikisi havra yapılmıştı
İsrail'in işgal altında tuttuğu Filistin'de 1948'den itibaren çok sayıda büyük katliama imza attıldı. Bu saldırıların en önemlilerinden biri 25 Şubat 1994'te sabah namazı sırasında El Halil şehrinde Halil İbrahim Camii'nde düzenlenen saldırı oldu. Namaz sırasında camiye gelen bir Yahudi sivil işgalci (yerleşimci) M-16 otomatik silahıyla ateş açarak 29 kişiyi öldürdü ve 125 kişiyi yaraladı. Katliamdan sonra cami dokuz ay boyunca tadilat gerekçesiyle kapalı kaldı. Açıldığında ise siyonist rejim üçte ikisini havra yapmış, cami olarak bıraktığı alana ise gözetleme kameraları koymuştu. Girişe ise manyetik kontrol cihazları yerleştirilmişti.
Camiye saldıran kişi, Baruch Goldstein isimli ABD kökenli bir doktordu. Silahı tutukluk yapması nedeniyle ateş edemeyince saldırıdan sağ kurtulanlar tarafından linç edildi. Olaya şahit olanlardan Talâl Ebu Sinine, Müslüman gençlerin canavar Goldstien'ın üzerine atılıp onu öldürmelerini şöyle anlatıyor: "Bazı gençler ayağa kalkıp caninin üzerine yürüdü ve onu öldürdüler. İlk harekete geçerek caninin üzerine doğru yürüyen gencin adı Selim İdris'ti. İkincisi de Nemir Mücâhid'di. Daha sonra her ikisi de şehid oldu."
Yaralıların hastaneye taşınması sırasında da İsrail işgal askerlerinin ayrı bir katliam gerçekleştirdiği ve ölü ile yaralı sayısının arttığı bildiriliyor.
İşgal yönetimi Hz. İbrahim Camii katliamını dünya kamuoyuna, akli dengesi yerinde olmayan aşırı dinci bir yahudi tarafından işlenmiş bir katliam olarak kabul ettirmeye çalıştı. Katliamın bizzat işgal yönetiminin bilgisi dahilinde ve onun yardımıyla gerçekleştirildiği şahitlerin ifadelerinden anlaşılıyor.
Katliamdan sonra El Halil şehrinin hemen yanındaki Kiryat Arba Yahudi yerleşim yerinde bir anıt dikildi. İsrail tarafından tepkiler üzerine bir kaç kez yıkılan anıt hala diğer Yahudi yerleşim yerlerinden yoğun bir ziyaretçi akımına uğruyor.
İşgal güçleri cami hareminin kapılarını kapatmış ve namaz kılanları dışarı çıkarmaya yahut dışardan şehitlere ve yaralılara ulaşmaya çalışanlara engel olmuşlar, daha sonra da yaralıların hastaneye nakli esnasında ikinci bir katliam gerçekleştirmişlerdi. Sonra da şehitlerin ahirete uğurlanması esnasında halkı kabristana kadar izledi ve katliamı burada tamamladılar. Böylece H. 1414 yılının Ramazan ayının onbeşine denk gelen "Kanlı Cuma"da sabah namazının kılındığı esnada bir siyonist canavar tarafından başlatılıp onunla aynı fikirleri paylaşan ve aynı duyguları taşıyan işgalci askerler tarafından sürdürülen korkunç katliamda 67 Müslüman şehid oldu, 300'e yakın Müslüman da yaralandı.
CAMİ DOKUZ AY KAPANDI, AÇILDIĞINDA YARISINDAN FAZLASI SİNAGOG OLDU
Söz konusu cami, El Aksa Camii (Mescid-i Aksa)'ne benzer şekilde bir sorun kaynağıdır. Camiinin altında Hz. İbrahim`in El Halil`e geldiğinde satın aldığı ve uzun yıllar yaşadığı rivayet edilen “peygamberler mağarası” bulunuyor. Bu mağara Musevi dininin en kutsal mekanlarından biri sayılıyor. Yahudilerin Filistin`de iken bu mağara üzerine inşa ettiği tapınakların Romalılar tarafından yıkıldığı rivayet ediliyor. Bölge Müslümanların kontrolüne geçtikten sonra Halil İbrahim Camii inşa edilmiştir.
Yüzyıllar sonra işgale gelen Yahudiler, Halil İbrahim Camii'ni sinagog olarak kullanmak istedi. Bu istekleri Müslümanlar arasında tepkiyle karşılandı. Söz konusu katliam da bu anlaşmazlığın bir ürünü. Katliamdan sonra camii dokuz aydan fazla bir süre kapalı tutuldu. Tekrar açıldığında yarısından fazlasının sinagog olarak düzenlendiği görüldü.
Caminin yahudilere ayrılan kısmı üçte ikisini kapsayacak şekilde genişletilmiş, bunun yanı sıra Müslümanlara ait kısımda namaz kılacakların sayısına sınır koyulmuş ve bu kısmın askerler tarafından gözetlenebilmesi için caminin değişik yerlerine gizli kameralar yerleştirilmiş, gözetleme yerleri yapılmıştı.
Müslümanların kullandığı ana kapılardan sadece bir tanesi açık bırakılmış diğerlerinin tamamı kapatılmıştı. Açık bırakılan kapıya da manyetik kontrol cihazları ve özel gözetim bölmeleri yerleştirilmişti. Yapılan bu düzenlemelerle cami adeta bir polis karakoluna dönüştürülmüştü.