İbnu Batuta Vefat Etti
Doğruhaber / tarihte bugün / 24 ŞUBAT
GÜNÜN AYETİ
“Eğer mümin iseniz, Allah'a tevekkül ediniz.” (Maide suresi 23. ayetin meali)
GÜNÜN HADİSİ
"... Yetmiş bin kişi vardır ki cennete hesap vermeden gireceklerdir.
...O kimseler dağlanmazlar, kuşları uçurmak suretiyle uğur tutmazlar ve başkasından muska istemezler. Ancak Rablerine tevekkül ederler...” (Buhari, Müslim)
GÜNÜN SÖZÜ
“Bir defa beni akrep ısırdı. Bundan ötürü annem muska yapmam için bana yemin verdirdi. Bunun üzerine ben de ısırılmamış elimi muskacıya uzattım” (Said b. Cubeyr)
TARİHTE BUGÜN
303: Diocletianus'un (Diokletyanus) Hıristiyanlara karşı ilk fermanı yayımlandı. Buna göre imparatorluk içindeki Hıristiyan kitapları ve ibadet yerleri yok edilecekti.
303 yılında Roma İmparatorluğu'nun Hıristiyanlara yönelik son ve en büyük zulmü başladı. 299-300 yıllarında verilen bir kurbanın uygun kehaneti çıkarmamasının sorumlusu olarak Hıristiyanların varlığı gösterildi. Diocletianus, tüm Hıristiyan devlet memurlarının ve askerlerinin kurbanlarda yer almalarını aksi takdirde konumları kaybedeceklerini söyledi. Bir süre sonra Didim'deki Apollon'dan bir kehanet Hıristiyanların sindirilmesi şeklinde yorumlandı.
24 Şubat 303'de Diocletianus'un Hıristiyanlara karşı ilk fermanı yayımlandı. Buna göre imparatorluk içindeki Hıristiyan kitapları ve ibadet yerleri yok edilecekti. Ayrıca Hıristiyanların ibadet için bir araya gelmeleri de yasaklanıyordu. Diocletianus'un Nicomedia'daki (Nikomedya) sarayındaki yangınlar ve Anadolu'daki ayaklanmalardan sonra imparator Hıristiyanlara yönelik daha sert yaptırımlara başvurdu ve tüm piskopos ve rahiplerin tutuklanmasını emretti. Bunlar Hıristiyanlıktan vazgeçmenin bir işareti olarak görülen kurban vermeyi kabul ettikleri takdirde serbest bırakılıyorlardı. Bu zulüm dalgası en sert biçimde imparatorluğun doğu eyaletlerinde uygulanıyordu ve 313 yılına kadar sürdü. Ta ki Milano Fermanı yayımlanıncaya kadar. Milano Fermanı; Herkese dilediği tanrıya tapınma özgürlüğü tanıyordu. Böylece Hıristiyanlar, kilise kurmayı da içeren yasal haklara kavuştular. Fermana göre, devletçe el konulan mülkler de Hıristiyanlara derhal iade edilecekti.
Bir tahmine göre bu dönemde yani Diocletianus'un (Diokletyanus) Hıristiyanlara karşı ilk fermanının yayımlandığı 303 ile 313'deki Milano Fermanı arasında 3.000-3.500 kadar Hıristiyan öldürülmüştü. Diğer birçokları da işkence görmüş ve hapse atılmışlardı. Zulmün Hıristiyanlar üzerindeki etkisi o kadar büyük olmuştur ki İskenderiye Kilisesi, Diocletianus'un hükümdarlığının başlangıcını "Şehitler Dönemi'nin başlangıcı" olarak kullanmışlardır.
1369: İbni Batuta vefat etti. İbni Batuta, İslam dünyasının en ünlü seyyahlarından biridir. İlk defa hacc maksadıyla Hicaz'a doğru yolculuğa çıkmış, İskenderiye'ye kadar uzanan bu seyahatinde uğradığı yerlerde İslâmi mevzuları bilen bir zat olarak halkın ve belde ileri gelenlerinin iltifatlarına mazhar olması, onda devrinin İslam dünyasını tanıma merakını uyandırmış, maceracı ve araştırıcı ruhunu kamçılamış, böylece çeyrek yüzyılı aşan seyahatleri ile Mısır, Suriye, Arab yarımadası, Irak, İran, Doğu Afrika, Anadolu, Kuzey Türk illeri, Doğu Asya, Hindistan Çin, Endülüs ve Sudan gibi ülkeleri görmüş, tanımıştır. Dolaştığı her yerde hâkimlerle, kadılarla, ileri gelenler ve mühim kimselerle tanışmıştır. Onların adetlerini, törelerini, yediklerini, içtiklerini, eğlencelerini en ince bir şekilde tespit etmiş, aralarındaki geçimsizlikleri, entrikaları kavgaları canlı tablolar halinde nakletmiştir. Dindar bir kimse olmak itibariyle her gittiği yerde, işittiği din adamları ile tanışmış mukaddes makamları ziyaret etmiş, dini müessesler hakkında malumat toplamıştır. İslam âlemine ilk defa Hind fakirlerinden, Anadolu ahilerinden ve İran hatimlerinden bahseden seyyah o olmuştur. Sultan Ebu İnan Faris'in isteği ile gezip dolaştığı yerlerdeki anılarını şair Muhammed bin Cüzac yazmıştır. Böylece ortaya İbni Batuta'nın RIHLE'si çıkmıştır. Malesef müslümanlar bile bu eserden habersiz kalmış, eserin değeri Batılılar kendi dillerine çevirince ortaya çıkmıştır. İbni Batutanın 24 Şubat 1304'de doğduğu söylenir. Bu kayıt doğrusuysa İbni Batuta, doğduğu gün olan 24 Şubat'ta 1369 yılında vefat etti.
1495: Şehzade Cem öldü. Cem Sultan, Fatih Sultan Mehmet'in en küçük oğludur. Sultan Mehmet ölünce Cem Sultan, 2. Beyazı ile taht kavgasına girdi ve kaybetti. Cem Sultan, hacca giden tek 'Osmanoğlu'dur. Başka hiçbir padişah veya şehzade hacca gitmemiştir. Orada yazdığı şiirlerinde saltanat kavgasından tamamen vazgeçtiği, hac farizasını yerine getirmenin verdiği iç huzuru taç ve tahta bile değişmek istemediği anlaşılsa da bazılarının tahrikiyle tahta yine talip olur. Hatta bu uğurda Rodos Şövalyeleriyle bile işbirliği yapar. Bu işbirliğinin sonu Osmanlıya karşı kullanılmak üzere Avrupalıların eline düşmeye kadar varır. Hıristiyanlar onun üzerinden yeni bir Haçlı seferi başlatmayı hesap ederler ve Papa ona Hıristiyan olmasını teklif eder. Bu şekilde 6 yıl kadar Roma'da kaldı. O zamanki Kral ve Sultanların Papaya baskısı sonucunda Fransa Kralına teslim edilmesi kabul edildi. Ancak büyük ihtimalle yola çıkarken Papa tarafından zehirlendi ve yolda öldü. Fransızlar 2. Beyazıt'a onun cesedi üzerinden şantaj yapıp para koparmak istediyse de 2. Beyazıt'ın tehditleri sonucunda Cem Sultan'ın cesedi teslim edildi ve öldükten 4 yıl sonra Bursa'ya getirilerek gömüldü.
1798: Napolyon Bonapart Gazze'yi işgal edip Akka'yı kuşattı.
1942: 769 Romanyalı Yahudiyi taşıyan "Struma Vapuru" Karadeniz'de batırıldı. Yalnızca bir yolcu kurtulabildi. Romanyalı Yahudiler Filistin'e göç etmek istiyorlardı. Türkiye kabul etmeyince Karadeniz'e geri dönmek zorunda kalmışlardı. "Struma Vapuru" 16 Aralık 1941'de İstanbul Sarayburnu açıklarında demir attı. Türk Hükümeti, gemideki Yahudilerin inmesi için gerekli izinleri vermedi. Sadece 4 kişilik bir aile Vehbi Koç'un araya girmesiyle özel izinle indirilmişti. Vapur böylelikle Karadeniz'e açılmış ve bazılarına göre bir Sovyet denizaltısından atılan torpidoyla batırılmıştı. Vapurdan sadece bir Yahudi kurtulmuş, diğerleri ölmüştü.
1945: Mısır başbakanı Ahmet Mahir Paşa parlamentoda öldürüldü. Mısır devlet başkanı Ahmet Mahir Paşa suikasti karanlık eller tarafından yapılan bir suikasttır. Suikasttan hemen önce Müslüman Kardeşler, parlamentoya girmek için seçimlere girer. Ancak bizzat İngiliz istihbarat raporlarında geçtiği üzere İngilizler ve Mısır hükümeti elele vererek seçimlere hile karıştırmış ve Müslüman Kardeşlerin meclise girmesi engellenmiştir. Aynı tarihte Başbakanlığa getirilen Ahmet Mahir Paşa`ya suikast düzenlenir. Suikastın arkasında Müslüman kardeşler olduğu iddia edilir ve Kral Faruk`un onayı alınarak ülke genelinde Müslüman Kardeşler avı başlatılır. 1948`in sonlarında Müslüman kardeşler İngiliz yanlısı başbakan Muhammed Fethi Nukraşi tarafından yasa dışı ilan edilir ve bütün mal varlığına el konur. Nukraşi bu kararından 21 gün sonra öldürülür ve suikastı yine İngiliz istihbarat raporlarına göre Müslüman Kardeşlere mensup bir birim üstlenir.
1951: Kırşehir'de Atatürk büstü saldırıya uğradı. Saldırıyı kınamak için 5 Mart'ta büyük bir miting düzenlendi. Çok Partili sisteme geçildikten ve Tek Partili Milli Şef dönemi sona erdikten sonra Türkiye'nin bir çok bölgesinde aniden Atatürk heykel ve büstlerine saldırılar baş gösterir. Halâ çözülmemiş bir muamma olan bu saldırılarda aslında fatura irticacıları kesilmiştir. Lakin, muamma şurada; "Çok Partili sistemle nefes alıp cesaret kazanan bazı kimseler gerçekten Atatürk'e kinlerini mi dışa vurdular yoksa, Türkiye'de klasik taktik mi devreye sokulmuştu. "Atatürk'e bakın nasıl da saldırıyorlar!" denilerek milli refleks mi oluşturulmak isteniyordu. Nasıl ki, 90'larda ve 2000'li yıllarda Hakimlerin arka bahçesinde bombalar patlatıldı, Kemalist gazeteciler öldürüldü, laik kurum ve kuruluşlara saldırı yapıldı ve tüm bunlar üzerinden teröre karşı teyakkuz adı altında toplumsal güdümleme yapıldığı gibi Tek Parti Dönemi bitince de aniden heykel ve büstlere saldırılar başladı. Tabi dediğimiz gibi bu bir muamma. Bu saldırılar nefretin ortamını bulunca dışa vurumu da olabilir, milli refleks oluşturma komplosu da...
1984: Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Kabe'yi ziyaret etti. "Hacc etti" değil, ziyaret etti.
1993: TBMM İnsan Hakları Komisyonu, 'Said-i Nursi'nin nereye gömüldüğünün araştırılması ve itibarının iadesi' raporunu kabul etti.
2006: Danimarka'da Hz. Muhammed (a.s.v)'e hakaret içeren karikatürleri yayımlayan Gazeteye “Basın Ödülü” verildi. Ödülün gerekçesinde "...bu ödül, ifade özgürlüğünü savunmak için aylardır canla başla sürdürdüğü direnişi için verildi” denildi. Dünya çapında bir krize neden olan söz konusu karikatürlerden dolayı Batı'dan herhangi bir özür gelmemekle beraber, alçak karikatür saldırısı her platformda destekçi bulmuştu. Hatta Danimarka Başbakanı Rasmussen özür dilemek bir yana bu durumu "fikir özgürlüğü" kapsamında değerlendirmişti. 2009 yılında Allah Resülüne karikatürle yapılan saldırılara fikir özgürlüğü diyen Rasmussen, Nato Genel Sekreterliğine aday olunca, dünya müslümanları o veto hakkı olan Başbakan Erdoğan'dan veto etmesini talep etmişti. Erdoğan, ilk başlarda diklenmişse de Rasmussen'i veto etmeyerek müslümanları hayal kırıklığına uğratmıştı.
2006: Kars-Digor'da 1993'te 17 kişinin ölümü 63 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayın sanığı polisler 'meşru müdafaa' kararıyla beraat etti. 'Kasten adam öldürmek' suçundan yargılanan Kars Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Özel Harekat Şube Müdürlüğü'nde görevli sekiz polis memuru 'kasten adam öldürmek suçundan' yargılanıyordu. Davanın yapılan karar duruşmasında mahkeme heyeti çıkan olaylarda 'meşru müdafaa şartlarının oluştuğu' gerekçesiyle sanık polisler hakkında beraat kararı verdi.
Kars-Digor'da 17 kişinin katledildiği saldırı şu şekilde vuku bulmuştu:
Kars'ın Digor İlçesi'nde 18 yıl önce gıda ambargosu altında tutulan vatandaşların tarla ve bağlarına gitmelerinin yasaklanması üzerine 14 Ağustos 1993'te yapılan sessiz protesto yürüyüşüne katılan kitlenin üzerine açılan ateş sonucunda 5'i çocuk 17 kişi yaşamını yitirmiş, 63 kişi de yaralanmıştı. Polis havaya uyarı ateşi açtıklarını, yürüyüş yapanların ise kendilerine ateş açtıklarının iddia etmişti. Emniyet bu iddiayla beraber bir kısım medyada göstericilerin PKK lehine slogan attıklarını dile getirdi.
2006: Türkiye'de bir kesimin İslama karşı duyduğu kin, bazı zamanlarda öyle iğrenç bir şekilde tezahür etmiştir ki, geçtiği tarih sayfalarını bile çirkin bir kokuya boğmuştur. Şu anekdotu dinleyince hak vereceksiniz;
Abdullah Yılmaz adlı bir Din Kültür öğretmeni, döneminde, 2000 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'nın Türki Cumhuriyetlerde görevlendirmek üzere açtığı sınavı ikincilikle kazandı. Ancak yapılan araştırmalarda Abdullah Yılmaz adlı Din Kültürü öğretmeninin eşinin başörtülü olduğu anlaşılınca DSP'li Metin Bostancıoğlu'nun başında olduğu Milli Eğitim Bakanlığı tarafından "görevlendirilmeniz uygun görülmemiştir" denilerek ataması yapılmadı. Bunun üzerine Din dersi öğretmeni Abdullah Yılmaz, Eskişehir İdare Mahkemesi'ne dava açtı. İdare Mahkemesi, Yılmaz'ın başvurusunu olumsuz buldu. Abdullah Yılmaz bunun üzerine avukatı aracılığıyla Danıştay'a başvurdu. Danıştay ise 2'nci Dairesi, Abdullah Yılmaz hakkında Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından hazırlanan, '19.06.1987 tarihinde Kayseri'de Atatürk büstünün tahrip edilmesi olayı ile ilgili gözaltına alındığı, çıkarıldığı mahkemece serbest bırakıldığı. Ev yaşamında harem- selamlık uyguladığı, eşi Ayşe Yılmaz'ın günlük yaşamında tesettüre uygun olarak giyindiği, ancak görev yaptığı okulda peruk taktığı" şeklindeki raporu doğrultusunda idare mahkemesinin verdiği kararı onadı.
2008: 2004 yılında İngiltere'nin kontrolünde bulunan Amara şehri yakınlarındaki Ebu Naci askeri üssünde tutulan 20 Iraklı sivilin işkenceyle öldürüldüğü ortaya çıktı. İngiliz ordusunun, "tarihinin en büyük insanlık suçunu işlediği ve üstelik bunu örtbas ettiği" iddiası, görüntülü ve yazılı belgelerle destekleniyor. İddiaya göre her şey bir gün içinde gerçekleşti. Koalisyon güçlerinin işgal ettiği Irak'ın güneyinden sorumlu İngiliz ordusu, 2004 baharında bölgedeki Şii milislerle savaşıyordu. 14 Mayıs 2004'te Şii lider Mukteda el Sadr'a bağlı Mehdi Ordusu, Amara'nın güneyinden Basra'ya giden İngiliz askeri konvoyunu Mezar-ı Kebir kasabası yakınlarındaki "Danny Boy" (Deniy Boy) kontrol noktasında pusuya düşürdü. Bu şokun ardından, Galler Prensesi'ne bağlı bazı Kraliyet Alayı askerleri, 20 Iraklı sivili tutuklayıp Amara yakınlarındaki İngiliz üssü Ebu Naci'ye getirdiler. Bu esirler burada işkenceyle öldürüldü, bazı cesetler tanınmaz hale geldi.
2011: Sırbistan Eski Devlet Başkanı Miloseviç'e yakın bir general olan Vlastimir Djordjeviç (vilastimir Dorjeviç) yargılandığı Uluslararası Ceza Mahkemesince 27 yıl hapis cezasına çarptırıldı. En az 724 Kosovalı Arnavut'un öldürülmesine suç ortaklığı ettiği ve 200 bin Kosovalı Arnavut'un zorunlu göçünden de sorumlu tutulan 62 yaşındaki katil general, dört yıllık firarın ardından 2007 yılında Karabağ'da ele geçirilmiş, suçsuz olduğunu savunarak faaliyetlerinin sivilleri değil, Kosova Kurtuluş Ordusu UÇK'ya yönelik olduğunu savunmuştu.
2012 : Afganistan'da İşgalci Amerikan Askerlerinin Kur'an-I Kerim'i Yakmaları Diyarbakır'da Cuma Namazı Çıkışında Hz. Süleyman Camii Önünde Düzenlenen Kitlesel Basın Açıklamasıyla Telin Edildi.
Hür Der Tarafından Düzenlenen Eylemde, Abd İle Her Türlü Askeri, Siyasi Ve Ekonomik İşbirliğine Derhal Son Verilmesi İstendi.