• DOLAR 34.661
  • EURO 36.355
  • ALTIN 2928.15
  • ...
Cemaat ve Aidiyete Dair Bir İki Söz
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi
 
Kabul etmeliyiz ki, cemaatsel veya toplumsal yapının sıhhatti beslendiği gıdalarla yakından ilgilidir. Fikri altyapı ve oluşumunun sağlamlığı, hareket kabiliyetinin kalitesi ve bir de metod/yöntemsel materyallerin nitelik ve zenginliği bir cemaat veya herhangi bir hareket ve yapı için hayati derecede önem arz eden hususlardır. Yerinde duran değil, insan gibi hareket halinde olan cevval bir yapıdan söz etmekteyiz.

Organizeli herhangi bir yapının alan olarak genişleme istidadını göstermesi, teşkilat ağının yoğun ve mütedahil (iç içe, girift) olması, vazife taksimatındaki –sürekli– istihdam değişkenliği… -değişkenlik hızıyla orantılı tedbirlere gidilmezse- ister istemez verim ve kalitedeki yozlaşma ve gittikçe etkileyici bir düşüşü de beraberinde getirecektir.

Zamanın değişmesi, nesillerin farklılaşması, nesiller arası anlayış makasının açılması ve ihtiyaçların giderek çeşitlenip artması, bir de genişleyip büyüme gibi hususlar… Evet, şayet tüm bunlarla orantılı olarak içine girili bulunan aşamanın ruhuyla mutabık gerekli ve etkin tedbirlere gidilmezse hareket başlangıçtaki heyecanını kaybeder, enerjisini yitirir, mensuplarının aşk, azm ve hedefe kilitli heyecanları kırılıp söner ve daha korkuncu yapı, hareket zamanındaki muhlis bağlıları tarafından kaale alınmaz hale gelir. Yapı ve yapının ortaya koyduğu icraatları beğenilmemeye, şiddetle ve belki de orantısız bir şekilde eleştiri bombardımanına tabi tutulmaya başlanır.

Şunu demek istiyorum: Gerek bireysel bazda ve gerekse hareketsel bazda yozlaşan, gevşeyen, atıl duruma düşen, gelişmeyen taraflarımız var ise bunları acilen görmek ve hikmetli etkin tedbirlerle ıslah yoluna koymak durumundayız.

Kur`an`i bir gözlükle kendimize ve ‘kendi`mizden oluşan saflara bakalım. Özel ve istisnai halleri bir yana bıraksak da genel manada maneviyatla alakalı bazı zaafiyetlerimizin olduğunu kesinlikle göreceğiz. Kendimizce bir kısmını setretme yoluna gitsek de tamamını setre etmemiz mümkün değildir. İnsanlardan ve onların delici bakışlarından bazı bazı saklayabilsek de herşeyi görüp gözeten âlemlerin Rabbi olan Allahtan saklamamız mümkün değildir. Kaldı ki insanlardan da uzun süreli saklama mümkün olmaz.

Bireysel takılan insanların yapıp ettikleri konumuz dışıdır. Mevzuu aidiyet ve mensubiyet vasıfları olan mümin insanlarla alakalıdır. Mensubu olduğumuz yapının, cemaatin, parti`nin, dernek veya grubun gittikçe ilgi odağı olmasına paralel bir biçimde insanların size bakması takip edip gözetmesi, izlenmesi vesaire. Daha bir ciddiyet ve de nitelik kazanacaktır. Bu illa da kötü niyetlerinden olmayabilir. Sizi yakından bilmek, tanımak ve belki de size katılmak istemelerinden de olabilir. Siz ne yapıp etseniz de sonuçta ilişkilerinizle, amelinizle, ahlakınızla, konuşmalarınızla ve dahi bilumum icraatlarınızla görünüyorsunuz, görülmektesiniz…

Peki, bizdeki bu bir türlü ıslah edemediğimiz mânevî, ibadi ve ahlaki sıkıntılarımızın temel sebepleri nelerdir? Sözü o tarafa bu tarafa çekmeden söyleyeyim: şahsen bu sebeplerden en aleni olanının ilahi mesuliyetimiz ile ilgili ayarı bozmamız ve mihenk ile şaküllü şaşı tutmamızdan kaynaklandığını varsaymakta ve bir şekilde bununla ilintili olduğunu düşünmekteyim. Bunun ibadi, irfân, uhrevî-manevi programlarımızla doğrudan bağlantısı olduğu izahtan varestedir. Nasıl diyeceksiniz? Çünkü gelinen nokta itibariyle uhrevi-manevi mesuliyet ve ödevlerimizi merkeze koyarak maddi işlerimizi ona göre ayarlayıp götürmüyoruz. Dünyevi-maddi işlerimiz merkezdedir ve manevi/uhrevi/cemaatsel/davetsel vazifelerimizi ancak bu maddi işlerimiz elverdiği ölçüde yerine getirebilmekteyiz. Yani kendimizi programlarken cemaatsel/uhrevi işleri değil, dünyevi işleri merkeze alarak, öne koyarak programlamaktayız. İpin koptuğu yer tam da burasıdır. Bu yanlış programlama biçimimiz ibadetten ahlaka, insanlarla muameleden niyet ve beklentilere, ferdi, cemaatsel ve toplumsal sorumlulukları tefekkür etmekten bütün hisap-kitap vesaire. Hususlara kadar hayatımızın hemen her alanını kapsamakta ve etkilemektedir

Şunu demek istiyorum: Dava mesuliyetini dünyeviliğin elverdiği ölçüde deruhte etmeye çalışmak ciddi bir yozlaşma ve dolayısıyla müşkil bir probleme veya tehlikeye işaret etmektedir. Bu bir hastalıktır.

İlaç: durumu tersine çevirmek gerekir. Yani dava mesuliyeti ile taabbudi vazifelerimizi merkeze alalım. Dünyevi meşgaleler buna göre şekil almak zorunda kalacaktır.

Ana konu olarak eğilmek istediğimiz aidiyet/mensubiyet mevzuuna gelelim: Diğer...
 
 
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir