Televizyon
Televizyon... 21. yüzyılın vazgeçilemeyen aletlerinden biri. Yayın içeriğinin neredeyse tamamı küfrün elinde şekil bulan...
Televizyon... 21. yüzyılın vazgeçilemeyen aletlerinden biri. Yayın içeriğinin neredeyse tamamı küfrün elinde şekil bulan, dünyanın aldatıcılığından faydalanarak nefsimizin isteklerini bize sunan ve bu yolla batılı bizlere sevdirip cazip gösteren bir alet ama ne yazık ki Müslümanlar arasında dahi vazgeçilemeyen bir alet.
Kokuşmuş, rezil hayatları; evimizin başköşesinde kurulmuş olan televizyonun ekranından, gözlerimizi ve kulaklarımızı kendisine meftun ederek buyur ederiz evimizin içine. Tabi bunu, hesap günü gözlerimiz ve kulaklarımızın aleyhimizde şahitlik ederek: "Allah`ım! Bizler şahidiz ki o müşriklerdendir. O bizleri harama bakmakta, batıl ve çirkin sözleri dinlemede kullandı." (Fussilet, 20) Diyecek olmasını aklımıza bile getirmeden yaparız.
Televizyonun iyi yönde kullanıldığı zaman yararlı bir kitle iletişim aracı olacağı gibi, günümüzde bunun neredeyse imkânsız olduğu da görünen ve bilinen bir gerçekken neden televizyon biz Müslümanlar için bile vazgeçilemeyen bir alet?
Bir an sonra dahi sonlanması muhtemel olan dünya hayatında, üstelik yalnızca ALLAH`a kulluk etmek için yaratılmış ve her an imtihanda bulunan varlıklarken zaman geçirmek için mi saatlerce televizyon izliyoruz? Günde 2–3 saat televizyon izleyen biri yılda kaç gününü televizyon izleyerek geçirdiğini hesaplasa ve bu sürede neler yapabileceğini bir düşünse, elbette acı gerçeği o zaman fark edecektir.
Neredeyse bütün televizyon kanallarındaki programlarda, dizilerde vs. ahlaksızlık, hayâsızlık, terbiyesizlik aşılanırken, onlardan örnek almak için mi televizyon izliyoruz yoksa? İzlediklerimizi örnek almadığımızı iddia edecek olursak eğer, kendimizi dahi bu söze inandıramayız. Zira örnek alınmayacağını, yanlış olduğunu bildiğin halde neden izliyorsun diye sorulacak olsa, bu soru karşısında verecek bir cevap bulamayız. Ayrıca izlediklerimizin istesek de istemesek de bilinçaltımızda ve hayatımızda yer bulduğunun kendimiz de farkındayızdır zaten.
M. Akif Ersoy, biz ahir zaman Müslümanlarına hitaben: "Zevke dalmak şöyle dursun vaktimiz yok mateme, Davranın zira gülünç olduk bütün bir âleme." demişken, zevk için mi televizyon izliyoruz ya da...
Küfür; zulüm ve baskıyla, tank ve silahla, ambargoyla, katlederek ulaşamadığı emellerine televizyon vasıtasıyla rahatlıkla ulaşıyor. Özellikle dizilerde, milyonlarca insanı kukla gibi kullanarak, istediklerini kolaylıkla elde edebiliyor. O insanlar hesap gününde: "Rabbim ben cahildim, yaptıklarımla büyük günahlar yüklendiğimin bilincinde değildim. Sana yakın görünen kulların bile uyarmak yerine, beni alkışlarıyla sağır ettiler, hayranlıklarıyla kör ettiler, kukla gibi kullanılmışım ama onlar bana hep kahraman dediler. Hakikati görmem karşısındaki bir engel de Senin bu kulların oldu." dese, biz bunun hesabını nasıl veririz hiç düşündük mü?
Küfrün, hükmedebildiği her gücü İslam aleyhinde kullanması şaşılacak bir durum değildir. Şaşılacak olan, Müslümanların sessiz kalması, buna izin vermesi, hatta yardımcı olmasıdır. Rtük`e, yayın içeriğiyle ilgili, göz ardı edilen şikâyetlerde bulunmak yerine, neden televizyonu evlerimizden ihraç edecek iradeyi kendimizde bulamıyoruz? Biz Müslümanlar bu kötülüğü kendimize ve ailemize nasıl yapabiliyoruz... En basiti, üst kat komşumuzun küçük çocuğu balkonda asılı çamaşırlarımızın üzerine bir bardak süt dökse ne kadar sinirleniriz... Hâlbuki o çamaşırlar az bir zahmetle, kısa zamanda aynı temizliğe kavuşabilir. Televizyonu ise kendi ellerimizle evimizin başköşesine yerleştirip, ailece saatlerimizi karşısında geçirerek, gözlerimizin önünde çocuklarımızın ifsat oluşunu izlemekten hiçbir rahatsızlık duymuyoruz.
Her birimizi ifsat eden; bizi toplumdan, ailemizden, hatta kendimizden koparan televizyona evimizin başköşesinde yer vererek kendimize en büyük düşmanlığı aslında yine kendimizin yaptığını fark etmemiz için daha ne olması gerekiyor?
Birkaç faydası varsa, bin bir tane de zararı ve yan etkisi olan, bağımlılık yapan, üstelik sağladığı birkaç yararı da farklı bir şekilde karşılamamız mümkün olan bir ilaçtan hiç bir farkı yokken, neden televizyon biz Müslümanlar için bile vazgeçilemeyen bir alet?
Yazdıklarım; televizyonun kalbimizde, ruhumuzda, beynimizde vs. yaptığı tahribatı tam anlamıyla ifade edebilecek kadar geniş kapsamlı değil belki, ama televizyon zaten çoğumuzun hayatının bir parçası konumunda olduğundan dolayı, kendimizde ve çevremizde oluşturduğu tahribatın, aynelyakin idrakine varabilmemiz için bir vesile olabilir inşaAllah… Bütün Müslüman kardeşlerime soruyorum: "Neden televizyon biz Müslümanlar için vazgeçilemeyen bir alet?" Allah rızası için her birimiz önce kendi nefsimize, sonra da çevremizdeki Müslüman kardeşlerimize bu soruyu soralım ve bu soruya vicdanımızın zerre kadar rahatsız olmayacağı bir cevap bulmaya çalışalım inşaAllah. Vesselam...
Rümeysa Durmaz - Yaş: 22
Sevgili Genç Kardeşlerimiz!
Bir ay boyunca gelen tüm yazılar içerisinde en güzel yazıyı gönderen kardeşimize bir kitap seti veya kaset vb. bir set hediye edeceğiz. Posta ile yazı gönderecek kardeşlerimiz yazılarının “Ayın Yazısı” seçilmesi durumunda, bizimle iletişime geçebilirler. Fakat özellikle dikkat etmenizi istediğimiz iki nokta var. Birincisi; gönderdiğiniz yazıların tamamen size ait olması gerektiği, yazınızda alıntı cümleler varsa bunları belirterek göndermeniz. İkincisi ise adınızı, soyadınızı, yazıyı gönderdiğiniz memleketi ve yaşınızı mutlaka belirtmeniz gerekmektedir. Bu hayırlı çalışmaya (yarışmaya) tüm genç kardeşlerimizin katkıda bulunmasını bekliyoruz.
Doğrugenç sayfasında sizden gelecek karikatür ve mini bulmacalara da yer veriyoruz. İlginizi bekliyoruz.
Yayınlanmasını istediğiniz yazılarınızı dogrugenc@dogruhaber.com.tr e-posta adresine mail olarak veya posta yolu ile gönderebilirsiniz.
Yazılarınızı eğer bilgisayarda yazıyorsanız bir sayfayı geçmesin. El yazınızla gönderecekseniz bir beyaz kâğıdı aşmasın. Gönderdiğiniz mektuplara “Doğru Genç” için diye not düşürmeyi unutmayın.