• DOLAR 34.656
  • EURO 36.474
  • ALTIN 2953.179
  • ...
Ömer Bin Abdulaziz
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Tarihte bazı olaylar ve kişiler vardır ki, günümüzde bile bizlere örnek olmaya ve yolumuza ışık tutmaya devam ederler.

Meşhur halife Ömer b. Abdülaziz de bunlardan biri.

Tarihçiler, ondan “beşinci reşit halife” olarak söz ederler.

Çünkü bir çok özelliği ceddi Hz. Ömer`i çağrıştırıyor. Yani hem idareciliği ile hem de kişisel hayatıyla tam bir örnek. Ömer b. Abdülaziz`in hayatı, çok manalı hisseleri olan bir kıssa gibidir. Günümüzde binlerce olayın bize sürekli hatırlatacağı bir kıssa.

İslâm tarihi pek çok ibretli olaya ve hikmetli kişiye tanıklık etmiştir. Çok kısa bir süre yönetimde kalmasına rağmen, silinmez izler bırakan ve örnek bir şahsiyet olarak ortaya çıkan biri var ki, bütün bir ömrü bizler için ibretler ve hikmetlerle doludur.

Tarihlere beşinci reşit (kâmil, olgun) halife olarak geçen ve Hz. Ömer R.A.`ın torunu olan Ömer b. Abdülaziz Rh.A.`den bahsediyoruz. O, kişisel hayatında olduğu gibi diğer vazife ve uygulamalarında da bir örnek idi. Yaptıklarıyla  bugün için dahi çok önemli işaret taşları bırakmıştır.

Günümüz insanına hayal gibi gelecek bu işaret taşlarından bazılarını dikkatlerinize sunmak istiyoruz.

Zor Dönem
Ömer b. Abdülaziz Rh.A., hilâfetin mülke dönüştüğü, iktidar hırsının nefisleri alev alev tutuşturduğu bir dönemde genç yaşında halife oldu. Halifelik aklından bile geçmiyordu. Ama kader onu insanın yüklenebileceği en ağır sorumlulukla karşı karşıya bırakarak imtihan ediyordu.

Onun farklılığı, daha vazifeye başlar başlamaz   kendini göstermişti. Halife seçildiğinde kendisine saltanat atı getirilince, ona binmeyip kendi katırını istedi ve saraya öylece gitti. Ayağının altına serilen halılarda yürümeyerek onları kaldırttı. Saraya gelince de tahta oturmayarak, bir minder üzerine bağdaş kurdu. Ve ilk hitabesinde şöyle seslendi: “Hiç kimse bana körü körüne itaat etmeyecek! Allah`ın emirlerine uymayan talimatlar için kula itaat yoktur. Ben sizin en hayırlınız değil, sadece sizden biriyim.”

Nihayet Emevi hükümdarlık sarayı, farklı ve Saadet Asrı`nı hatırlatan bir yöneticiye kavuşmuştu.

Şimdi tarihin bu örnek şahsiyetlerinden Ömer b. Abdülaziz Rh.A.`i daha yakından tanıyalım.

Örnek Bir İnsan
Emevi halifelerinin sekizincisidir. 679 yılında Medine`de doğdu. Çocukluğu babasının vali olduğu Mısır`da geçti. Tahsilini Medine`de Enes b. Malik R.A., Abdullah b. Cafer Tayyar Rh. A. ve Said b. Müseyyeb Rh.A.`in yanında tamamladı. Amcası olan Emevi halifesi Abdülmelik`in kızı ile evlendi. Zengin, cömert ve faziletli bir insan olarak çevresinde sevilip sayılıyordu. 706 yılında Haremeyn (Mekke ve Medine) valiliğine atandı. 39 yaşında vefat ederken, ardında müslümanlara örnek teşkil edecek çok şerefli ve şahsiyetli bir geçmiş bıraktı.

Nasıl bir yönetici olacağını daha Haremeyn`e vali olarak atandığı zaman göstermişti. Bu görev için Medine`ye ilk vardığında şehrin alimlerinden on kişilik bir heyet oluşturarak onlara şöyle seslendi: “Ben Haremeyn`in valiliğine değil, hizmetçiliğine tayin olundum. Şunu kesin olarak biliniz ki, adaletten zerre kadar ayrılmamak biricik vazifem olacak. Zorbalık yapanı ve zorbalığa sebep olanı, yolsuzluk yapanı ve doğru yoldan ayrılanı bana haber vermeyenin vebali  kendine aittir. Sizi bana müslümanların işlerini yapmada yardımcı olmanız ve istişare için topladım. Olur ki kendi kişisel görüşümle aldığım kararlarda yanılırım. Ayrıca memurlarımın ahaliye iyi hizmet etmeleri için onları teftiş ederek de bana yardımcı olmanızı istiyorum.”

Ulema bu hassasiyeti karşılıksız bırakmayarak ona her konuda yardımcı oldular. Alimlere şu soruyu da yöneltmişti: “İnsanlar her ne kadar benim büyük bir nimete kavuştuğumu sanıyorsa da, ben aslında ağır bir yükün altına girdiğimin farkındayım. Bana nasihatlarınız nelerdir?” Onlardan biri şöyle dedi: “Ey halife! Yarın kıyamet günü kurtulmak istersen, müslümanların ihtiyarlarını baban, gençlerini kardeşin, küçüklerini evladın bil. O zaman bütün müslümanlara kendi evindeki ana, baba, kardeş, evlat muamelesi yapmış olursun.”

Halife Abdülmelik`in vefatından sonra vasiyeti gereği Ömer b. Abdülaziz Rh.A.`in halife olması gerektiğinde, bu ağır görevi almak istememişti. Emirlerin kendisine biatından sonra minbere çıkarak şunları söylemişti: “Ey insanlar! Ancak şu beş şartla kapıma yanaşınız: 1- Derdini anlatamayan aciz ve zayıfların ihtiyaçlarını iletmek. 2- Göremediğimiz zaman bize adaleti göstermek. 3- Bize ve insanlara ait emanetin gereğini hatırlatmak. 4- Hakkı yerine getirmekte bize yardımcı olmak. 5- Yanımızda hiç kimsenin koğuculuğunu yapmamak.”

Ağır Bir İmtihan
Genç yaşına rağmen Ömer b. Abdülaziz Rh.A. geçmişten de ders almasını bilen olgun ve şuurlu bir insandı. Hilâfetinin ilk ayında yakın dostu Salim b. Abdullah`a: “Kardeşim Salim! Allah beni makamla imtihan ediyor. Yemin ediyorum, bu imtihandan çok korkuyorum  ve kaybedeceğimi sanıyorum. Bana dedem Hz. Ömer R.A.`ın mektuplarını bul, hayatını anlat, müslümanlara ve gayr-i müslimlere davranışları konusunda beni aydınlat! O büyük insanı kendime örnek edindim, ben de onun gibi olmak için çaba göstereyim.”

Ömer b. Abdülaziz Rh.A.`in yapmış olduğu en hayırlı işlerden birisi, Emeviler devrinde başlayan bir adetin ortadan kaldırılmasıydı. Hz. Muaviye R.A.`dan sonra hutbelerde Ehl-i Beyt aleyhinde bir takım iddialara yer veriliyordu. Bu adeti ortadan kaldıran yeni halife, Ehl-i Beyt`e karşı hürmetkâr oldu ve onlara devamlı yardımda bulundu. Fedek Bahçesi`ni tekrar onlara verdi. Toprak hukuku ve maliye alanlarında Peygamber A.S.`ın sünnetini yeniden ihya etti. Hidayete eren gayr-i müslimlerden cizye vergisini kaldırdı. Bu şekilde müslümanlar arasındaki tefrikaların ortadan kaldırılması için önemli bir adım atmış oldu.

Geçmişi Anlamak
O tarihle hesaplaşmasını da bilmiş, içerisinden geldiği Emevi soyunu adalet uğruna sorgulamıştı: “Allah, Hz. Muhammed A.S.`ı rahmet olarak göndermiştir. O`nu insanlığa azap olsun diye göndermemiştir. Yüce Allah, eceli gelince O`nu makamına aldı. Ama insanlara herkesin eşitçe yararlanabileceği bir nehir bıraktı. Peygamber A.S.`dan sonra hilâfete seçilen Hz. Ebubekir bu nehri olduğu gibi bıraktı. Büyük dedem Hz. Ömer de aynı yolu izledi. Sonra Yezid, Mervan, Abdülmelik, onun oğlu Velid ve Süleyman, başkalarını mahrum ederek bu nehrin suyunu içe içe devirlerini geçirdiler. İşin başına geldiğim zaman bu koca nehir kuruyup gitmişti. Halbuki, asıl  yerine akmadıkça sahipleri yani hak ve adalet gelmeyecektir.”

Ayrıca Ömer b. Abdülaziz Rh.A., gittikçe yaygınlaşan bid`atları ortadan kaldırıp unutulmuş sünnetleri meydana çıkaran bir müceddid idi. Hadis-i şerifleri toplayıp kitap haline getirmişti. Ashab-ı Kiram`ın içtihadlarındaki farklılıkları rahmet olarak görüp, dinde kolaylığa vesile olduğunu söylemiş ve onları desteklemişti.

Hızlanan Fetihler
Onun döneminde sadece hak ve adalet tesis edilmedi. Bunların yanında İslâm coğrafyasının sınırları hızla genişledi. İslâm orduları doğuda ve batıda fetihlere giriştiler. Malatya şehri Rumlar`dan yüzbin esir karşılığı satın alındı. Pirene Dağları aşılıp Fransa`ya girildi. Yüzbinlerce hıristiyan, musevî ve ateşperest seve seve İslâmiyet`e girdiler. Şüphesiz bunda en büyük pay Ömer b. Abdülaziz`in uygulamalarındaydı. Çünkü hak ve adalet yayılmış, zulüm ortadan kaldırılmıştı.

Öğrenmeye Açık Bir Lider
Çeşitli alimlere, valilere ve emirlere mektuplarla öğütler verip onlardan da öğütler istemiştir. Medine valisi olan oğluna şunları yazmıştı: “Şahsımdan sonra kendisine nasihatta bulunmak ve gözetmek mecburiyetinde olduğum ilk insan sensin. Allahu Tealâ bize lütuf ve ihsanda bulundu. O`ndan, ihsan ettiği nimetlere karşı şükür yapabilme kuvveti vermesini dileriz. Allahu Tealâ`nın babana ve sana ihsanını hatırla. Kendine, gençliğine ve sıhhatine dikkat et. Eğer hamd, tesbih, tehlillerle dilini zikirle meşgul edersen ne mutlu sana!”

Evzaî`ye yazdığı bir mektupta da, “Biliniz ki, ölümü çok hatırlayan kimse az bir dünyalık ile kanaat eder. Konuştuğu kelimelerin hesabını vereceğini düşünen kimse çok az konuşur, sadece lüzumlu sözler söyler” diyor ve şöyle devam ediyordu:     “Kendimi överim korkusu ile çok söz söylemekten kaçınırım.”

Halifeliğinde huzuruna çıkan bir heyetteki gencin nutuk söylemeye başlaması üzerine onu susturarak, “Sen dur! İçinizden en yaşlınız konuşsun.” dedi. Genç ise şöyle dedi: “Ey emir-ül müminin! İş yaşa göre ise, müslümanların içinde senden daha yaşlı olanlar yok mu?” Bunun üzerine gence konuşmasına devam etmesini söyledi. Genç de, “Biz, senden bir şey isteyen ve senden korkan bir heyet değiliz. Çünkü lütuf ve ihsanın o kadar çok ki, bize kadar ulaşmıştır. Senden korkmuyoruz, çünkü senin adaletin bizi senden korkmaktan alıkoyuyor.” dedi. Ömer b. Abdülaziz, “Siz kimsiniz?” diye sorunca genç, “Teşekkür heyetiyiz. Teşekkür edip geri dönmek için geldik.” dedi. Halife, bu cevap karşısında tahta çıktığı gün söylediği sözlerin gerçekleşmiş olduğunu görerek Allah`a hamd etti.

Dünya Her An Kısalan Bir Gölge
Ömer b. Hattab R.A., sanki Ömer b. Abdülaziz Rh.A.`in şahsında geri dönmüştü. Büyük dedesini adım adım takip ediyordu. Takvada ve Allah korkusunda ondan geri kalmıyordu. Bir mektubunda durumunu şöyle ifade ediyordu: “Allah`tan en çok  korkması gerekenler, benim gibi ağır bir imtihana tabi tutulanlardır. Çünkü isyankârlık halinde Allah katında hesabı en ağır olanlar benim durumumda olandır. Yüklendiğim sorumluluk ellerimi kollarımı bağlamıştır. Bu anda sorumluluğunu taşıdığım makamın beni helâk etmesinden korkuyorum. Beni ancak Allah`ın rahmeti kurtarabilir.”

Oturduğu gelip-geçici iktidar koltuğunun ateşten bir gömlek olduğunun farkındaydı. Yine bir keresinde, “Dünya bir gölge gibidir. Kısala kısala yok olup gidecektir. Ademoğlu dünyada çalışıp didiniyor. Fakat Allah onu huzuruna aldığında geride ne eseri, ne de dünyası kalacaktır. Sanat ve zenginlik de başkasına kalacaktır.” diyordu.
Ömer b. Abdülaziz Rh.A., dünyevî olarak zirvede bir insan olmasına rağmen, kulluğunu da unutmadan hep şu duayı yapıyordu: “Allahım! Beni kazana razı et. Kaderini mübarek kıl. Ta ki geciktirdiğin şeylerin erken gelenini ve erken verdiğin şeylerin de gecikmesini istemiyeyim.”

Takva ve Allah korkusu hiçbir zaman vicdanını yalnız bırakmadı. O, son nefeslerinde bile bu halini sürdürerek, “Allahım! Ölüm sekeratımı hafifletmeni istemiyorum. Çünkü o, mü`minin son sınavıdır.” diyordu. Bu esnada ailesinden kendisini oturtmalarını istemişti. Oturtulunca da buruk ve hazin bir sesle Rabbi`ne şöyle yalvarmıştı: “Rabbim! Emirlerini noksan, yasaklarını da isyankâr olarak yerine getiren benim. Fakat lâ ilâhe illallah.”

Ömer b. Abdülaziz Rh.A. Kur`an ve Sünnet`in tatbiki için gayret göstermişti. Tıpkı reşid halifeler gibi peygamber aşkıyla doluydu. O, hak ve adaletin tüm yeryüzüne yerleşmesi için kendisini adamış bir kimseydi.

İşte beşince reşid halife olarak anılan Ömer b. Abdülaziz Rh.A. böyle bir şahsiyetti.Peygamber A.S.`ınherkesin eşitçe faydalanması için bıraktığı o nehrin tekrar asıl mecrasına akması için gayret etti. Hak ve adalet nehrinden her beldenin, her evin, her insanın su içmesi ve faydalanması için ömrünü adadı.
Ailesine, çevresine, bütün memur ve görevlilerine tavizsiz bir adalet uygulayıcısı oldu. İnsanların göz nurunun, emeklerinin ve alın terlerinin heder olmaması için gayret sarf etti.

Vefat ederken 39 yaşındaydı. O, arkasında kısa fakat gelecek yüzyıllarda da örnek alınacak onurlu bir hayat bırakmıştır. İsmi yüzyıllar boyunca hep saygıyla anılmıştır. Vefat ederken şöyle diyor ve yine bir ders veriyordu:

“Benim hiçbir makamdan sakınmayan ve hep makamların en yükseğini arzulayan bir nefsim vardır. Ve bugün bu nefis, ötesinde bir makam bulunmayan bir yere geldi. Oysa nefsim bugün de cenneti istemektedir.”

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir