• DOLAR 35.49
  • EURO 36.282
  • ALTIN 3044.04
  • ...
Allah için evlenen Allah`a dosttur.
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Evlilik, insanı günahtan koruyan bir kalkandır. Evlilik, el ele verip doğruya koşmaktır. Evliliğe bu açıdan baktığınızda, izdivacın insanı Allah’a yaklaştıran kuvvetli bir vesile olduğu anlaşılıyor.

Bu nedenledir ki; hayatım boyunca Allah Resûlü’nün (s.a.v.) evinde, dizinin dibinde yetişmiş sevgili kızı Hz. Fatıma’nın örnek hayatı, her zaman hayranlıkla okuduğum şahsiyetler arasındaydı...

Hele ki Hz. Ali ile aralarındaki ülfet ve sevgi bir genç kız olarak ideal evlilik modeliydi benim için...

Hz. Fatıma’nın yaşamı günümüz kadınlarına, evlat, eş ve özellikle anne olarak ailevî ve sosyal hayatlarında ideal bir mü’min portresi çizmektedir.

 Acaba böyle bir eş, böyle bir evlilik var mı günümüzde diye düşünürken; gel zaman git zaman bir arkadaşla tanıştım... Adı Fatıma, Eşinin adı Ali...

Bu çift; güzel ahlak, güneşin karı erittiği gibi, aile hayatındaki buzları eritirmiş, düşüncesini oluşturdu bende.

Fatıma’nın sürekli kullandığı bir cümle; "Bize güzel ahlak yeter… Güzel ahlaktan ayrılmayalım! Çünkü ahlak bakımından insanların en iyisi, din bakımından en güzelidir." 

Sevgi, Aşk, Sadakat, Bağlılık, Bağımlılık, Hoşgörü, Anlayış, Sabır, Şefkat,  Vefa gibi değerlerin değirmen arasında öğütüldüğü bu çağda, bunları hala kendine prensip eden bir aile!

Bir defa vefanın alt yapısı vardır. Alt yapısız bir vefa söz konusu değildir.

Alt yapısı olan, temeli sağlam atılan bir evlilik ve güzel ahlakla bezenmiş bir örnek

aile..!

Eşinden bahsederken Fatıma’nın gözlerinin içi gülüyor adeta...

Hiç unutmam, bir keresinde Fatıma’nın çok üzgün ve moralinin bozuk olduğunu gördüm... Sordum; Fatıma neyin var?

- Ali gurbete gidiyor, bu yüzden çok keyifsizim, dedi ve gözleri doldu...

- Ne kadar kalacak?

- Bir hafta... cevabını verdi.

O an gülsem mi yoksa şaşırsam mı diye düşünürken aslında gıpta etmem gerektiğini anladım...

Bir haftayı gurbet, ayrılık, özlem ve hasret olarak algılayan ve bu nedenle hüzünlenen bir eş!

Demek Ali bunu hak ediyordu, dedim içimden ve teselli verdim arkadaşıma...

-Üzüldüğün şeye bak,  Bir hafta ne ki?  dedim.

- Öyle ama üzülüyorum, ben ki, eşim sabah işe giderken bile hüzün ve hasret yaşıyorum…

Bir hafta büyük mesafe benim için, dedi.

Maşaallah dedim içimden..

Ali iyiliği emreden kötülükten nehyeden karakteriyle, muhtaca yardım eden, çevresindeki insanlara oldukça şefkatli davranan bir kişiliğe sahiptir.

Maddi geliri çok az olmasına rağmen her ay düzenli bir şekilde muhtaç ailelerin ihtiyaçlarını giderir, gelirinin 3`te 1`ni kendini ilim öğrenmeye adamış öğrencilere vakfeder, her ay düzenli olarak onlara kitap alır okumalarını tavsiye eder...

Bir gün Fatıma eşine ``Ali bize çok az para bırakıyorsun, gerçekten eve ve çocuklarına yetmiyor, diye sitem ettiğini söyler.

Bu sitem karşısında Ali; “Fatımam, unutma ki verdiğimiz bizimdir, harcadığımız harcanmıştır`` cevabını verir.

İşte insanı saadete götüren eş!

Çünkü eş, insanı saadetin beşiğine götürdüğü gibi; felaketin eşiğine de sürükleyebiliyor.

Kur’an, eşleri tarif ederken, “Onlar sizin için günahtan koruyan bir elbise, siz de onlar için bir elbise hükmündesiniz.” buyuruyor. (Bakara, 187)

Özellikle de günümüzde bu ayetin daha dikkatli okunması gerekiyor. Çünkü her sokak başında bir ateş yanıyor. Her yerden binler günah insana saldırıyor. Her şey ağız birliği yapmış gibi insanı Allah’tan uzaklaştırıyor.

Allah’a giden yollara barikatlar kurulmuş.

Ve işte koruyucu kalkan! Cennete götüren bir eş!

Ali ile Fatıma ilim öğrenmede birbirleriyle adeta yarışır vaziyetteler.

Çünkü ilim öğrenmenin yuvayı bereketlendirdiği, kalpleri birbirine ısındırdığı, kalpleri terbiye etiğini ve eşler arasındaki ihtilafları ortadan kaldırdığı bir gerçektir..

Eşlerinden sitem eden arkadaşlara Fatma’nın sürekli şu nasihati olmuştur. ``Bizler başka insanlara sergilediğimiz güzel davranışları maalesef birinci derece eşlerimize göstermiyoruz. Yani biz el iyisi oluyoruz. Dolayısıyla eşlerimiz de zamanla bize karşı duyarsız oluyor. Eşlerimize karşı vazifemizi zorunlu bir hak olarak değil, bilakis Allah`ın rızasını gözetleyerek, var gücümüzle, içtenlikle ve fedakârlıkta bulunarak bu hizmeti yerine getirmeliyiz`` derdi. Ve bu doğrultuda çizgisini hiç şaşmadı. Çünkü ``İmanca en olgun mümin, ahlakça en güzel olandır`` buyurmuş Peygamber sav...

Bu Aile saadetini görünce İslam’ın genel prensiplerinin uygulandığı takdirde nasıl bu denli bir yuvaya hükmedip mutluluğu getirdiğine gözümle şahit oldum.

Bu iki çift, abartısız yumuşak huy, hoşgörü, fedakârlık ve özveride oldukça olgun iki şahsiyettir.

Evliliklerinde "ben eksenli`` değil, `` biz `` eksenli yaşıyorlardı, hep benim dediğim olacak, benim dediğim doğru, ben ben ben`` yerine `` Biz birlikte doğruları yapacağız, biz mutlu olacağız `` diyorlardı..

Ali, Fatıma’yı büyük bir aşkla kendine bağlamıştı. Zaten akıllı erkek, eşini korku ve baskıyla değil, saygıyla kendine bağlar.

Evlilik bir arkadaşlıksa başı derde düşen veya yanlış bir şey yapan kadının, "Ben şu yanlışı yaptım." diye ilk koşacağı kişi eşi olmalıdır. Kendisinin sevildiğini, değerli ve güvende olduğunu hissetmelidir.

Fatıma her ruhunun daraldığında Ali`yle bunu paylaştığını ve Ali`de sükûnet bulduğunu söyler.

“İyi ki Ali`yle evliyim, onu Allah için çok seviyorum” dediğinde gözlerinin içi mutluluktan ışıl ışıl oluyor adeta...

Ali` nin meziyetlerini sayıp dökerek kendisinin de ne kadar şanslı olduğunu anlatmaya çalışırdı. Bir kere bile beni aşağılamadı, bana kötü söz söylemedi, derdi..

Olur ki bazen kendi aramızda tartıştığımızda “Fatıma, önce iyi yönlerimizi şeytana inad hatırlayalım, öfkemiz geçince de, o davranışı konuşalım... Öfke anında birbirimize öğüt veremeyiz ve uyaramayız. Çünkü kimse öfkeliyken bir şey anlamaya ve öğrenmeye müsait değildir” dediğini söylerdi..

Gerçekte de insanların zarar görmeyecekleri şekilde konuşmak ve davranmak insanlık görevidir... .

Aile yaşantısı problemli olan çiftlere hep şu nasihatlerde bulunur Fatıma;

“Mutlu olmak ve mutlu etmek aslında insanlar için çok kolaydır. Önce sen mutlu ol çünkü yaşamadığını yayamazsın, tanımadığını tanıtamazsın, anlayamadığını anlatamazsın. Mutlu olursan tebessümün bol olur,  doğru davranmanın zeminini yakalamış olursun. Çünkü mutluluk tepkisel davranmanın ilacıdır. Karşındakine önce sen değer ver ve saygı duy ki, onun gönül toprağında sevgi filizi yeşersin.  O filizin bakımı, eşine bakımındır. Sevgiyle bakım verirsen onu beslemiş olursun, aynı zamanda sen de beslenirsin.  

Sen eşini düşün ki o da seni düşünsün. Sen onu baş tacı yap ki o da seni sultanı yapsın. Sen ona sabret ve onu anla ki, o da senin için sevgiyle dolarak kuşansın. Sen onu öne geçir ki o da senin elinden tutsun...``

Bu sözlerinin eri bir mümine kadındır Fatıma. Söylediklerini uygulayan bir bacımdır Fatıma. Bu nedenle hiç bir sözü yabana atılacak cinsten değildir Fatıma’nın.

Fatma’nın şu sözü hep kulaklarıma küpedir. ``Ben hayret ederim ki bir kadın nasıl eşinden nefret eder, bir mümin kadın şu Hadisi kendine prensip etmeli; ``Bir eş, eşinden nefret etmemeli, ondan memnun olmadığı bir huyu varsa, şüphesiz memnun olacağı güzel huyu da vardır`` der ve şu duayı yapardı; Allah`ım! Bacılarımı, eşlerine karşı vazifelerini en güzel şekilde yerine getiren ve İslami ahlakı bütün boyutlarıyla kendine prensip edinen saadetli kadınlardan eyle!   (âmin )

Bir arkadaşımız ``ama Fatma her şey karşılıklıdır, eşim de bana karşı oldukça anlayışsız` dediğinde ise Fatıma’nın cevabı şu oldu; ``Karşılık dediğin şeye gelince, bak ne buyuruyor Efendimiz (s.a.v.):

"Kim kocasının kötü ahlakına sabrederse, Allah ona Hz. Asiye bint-i Müzahim`in sevabını verecektir (Firavun`un kötü ahlakına sabrettiği için)." (Bihar-ül Envar,C.103, S.247)

Eşini beğenmeyen, ufak tefek kusurları gözünde büyüten bacılara da sürekli şu tavsiyede bulunur ;

``Beden güzelliği geçer ama ruh güzelliği kolay kolay geçmez. Bu nedenledir ki kusurlara sabırlı olalım.. “Zevkler, karşılıklı saygı görmedikçe hiçbir evlilik mutlulukla sonuçlanamaz. İki insanın aynı şeyleri düşünmesi, aynı görüş ve isteklere sahip olmasını beklemek doğru değildir. Bu durum istenmediği gibi, imkânsızdır da. Eşler arasındaki saygının her şeyin üstesinden geleceğini vurgularken, “aynı olma”nın da imkânsızlığını vurgulardı.

Aynısı olmak yerine, farklı olmanın tadını çıkarmak daha kolay ve akılcı değil mi? İnsanın birini değiştirmesi mi, yoksa kendini mi değiştirmesi daha zor? Ya da değiştirmeye harcanan çabanın yarısını uyum için kullanmak daha iyi değil mi? Bu soruların cevaplarını bir de bu yönde düşündüğümüzde, eşlerimizle ayrı dünyaların insanı olduğumuzu değil, birbirimizi tamamladığımızı anlayacağız. Unutmayın, her kapının mutlaka bir anahtarı vardır.

Ne arıyoruz? Arayışımız ne? Fedakâr mı, cesur mu? Bize arkadaş mı? Bizi anlayan mı? Bir defa kimse aradığı dört dörtlük evliliği bu dünyada bulamayacaktır. Cennette olacak o dört dörtlük evlilikler.  Ama ruh güzelliğini hep göreceğiz. Bu bilinçle adım atması lazım insanların...

 Ali ve Fatıma’nın evi küçük bir mescid, bir ilim evi aslında... Sade ve gösterişten uzak döşenmiş bir ev… İnsana Allah`ı hatırlatan bir yuva... saygı ve muhabbetin pekiştiği huzur verici bir yuva!

Ali, eşinin terbiyesinden mesul olduğu gibi çocuklarını da en muazzam şekilde terbiye etmeye kendini adamış bir eştir...

`` Rabbim gözler sevindiren, gönüller ısındıran eş ve çocuklar ihsan et bizlere bizi takva sahipleri için örnek kıl `` ( furkan 25/74)

Evet örnek olduğunuz inşaAllah bizlere..

Kadınlık âleminin en parlak yıldızı, her yönü ile yolumuzu aydınlatan hanımlar sultanı Hz. Fatımatüz-Zehra ve Hz Ali, iki örnek şahsiyet ve günümüz fitnesine rağmen bu şahsiyette iki genç çift! Güzel ahlak abidesi iki güzel insan!

Güzel ahlâk, insanın Allah`la, kendisiyle, diğer insanlarla ve çevresiyle olan ilişkilerinde uyumlu ve ölçülü davranması, Güzel ahlâk, insanın Allah`a karşı sorumluluğunun bir gereği… Bu açıdan güzel ahlaklı insanlar, daima örnek alınan insanlardır. Görev ve sorumluluk duygusu gelişmiş insanlardır. Doğruluğu esas alarak, yoksulları, yetimleri, kimsesizleri koruyup gözetirler. Bu nedenle güzel ahlâk sahibi bu iki çiftin oluşturduğu toplumda; huzur, mutluluk, hoşgörü, güven, yardımlaşma ve dayanışma her daim hâkim olacaktır. Bizlere de örnek olacaklardır...

Son olarak; eş seçerken bizleri dünyaya çağıranı değil, Allah’a yaklaştıranı seçmeliyiz. Tercihimiz mal mülk peşinde koşandan değil de Allah’ın rızasına meraklı olan ahiret sevdalısından yana olmalı. Evlenirken Allah’ın rızasını gaye edinen kimse, mutluluk yolunda en büyük adımı atmış demektir.

Müslüman’ın evliliği farklı olmalı. Müslüman aile, en mutlu aile olmalı ve mutluluklara vesile olmalıdır. Müslüman eşler, sevgiye ve mutluluğa hasret olanları, sevginin ve mutluluğun yollarına iletmelidirler.

Şehide Meryem Koca / doğruhaber
zazaiffet@hotmail.com

Bu haberler de ilginizi çekebilir