`Yarım öğrenme` problemi
"Yarım doktor", "yarım hoca" hikayeleriini duymuşsunuz, `yarım öğrenme` de onun gibidir.
Yanlış anlamayın! Eksik öğrenmekten söz etmiyoruz eksik öğrenmede, konunun bir bölümünü öğrenmişsinizdir, bir bölümü öğrenme alanınızın dışında kalmıştır. Soru çözmeye başlar başlamaz konunun eksikliğini fark eder, öğrenme çemberini doldurmak için konu anlatımına veya ders öğretmeninize dönersiniz.
“Yarım öğrenme”, eksik öğrenme kadar dürüst değildir, aldatıcıdır. Onun alanı içinde kaldığınızı öğrenmeniz biraz zaman alabilir.
Konuya bir miktar çalışmışsınız, konuyu bir miktar dinlemişsiniz, kendinizce onunla ilgili öğrenme doyumuna ulaşmışsınız, onu öğrendikleriniz arasına alıp başka bir konuya geçmişsiniz. Oysa konuyla ilgili bilgiden, öğrenme kesenize, hurcunuza, kumbaranıza geçen bilgiler olabildiğine yüzeyseldir, sadece ana hatları kapsıyor, tali yollarla ilgili ayrıntıları içermiyor. Ona güvenip yola giriyorsunuz ama karşınıza bilgi sınırlarınız içinde olmayan bir sürü yol, aşmak için donanım bulundurmadığınız bir düzine engel çıkıyor.
Bu durumda;
Ya bilgi kaynağınızın sağlamlığından kuşkulanıyorsunuz.
Ya öğrendiklerinizi akılda tutma ve soru üzerinde uygulama yeteneğinizden kuşku duyuyorsunuz.
Ya da -daha kötüsü- her iki sıkıntıyı birden yaşıyorsunuz.
Bunu şöyle de düşünebilirsiniz: Okula yeni başlayan bir çocuk, dersi tatlı tatlı anlatan öğretmeninden bir şeyler öğreniyor ama o her şeyi öğrendiğini sanıyor. Eve gelip okumadaki mahareti için aile içi bir imtihan ortamı oluşturuyor, baba, onun önüne günün gazetesini atınca bizimki kekelemeye başlıyor.
Bu durumda baba, ya tembelsin diyecektir ya da öğretmenin kavratamamış diyecek her ikisi de öğrenmeye yeni başlayan biri için kötüce bir teşhistir.
“Yarım öğrenme”, sizden kaynaklanabileceği gibi dersi kavramaktan öte sevdirmeyi hedefleyen ya da sorusuz ve ilk anda sorunsuz bir ders işlemek isteyen öğretmenden de kaynaklanabilir. Kendini öğrenciye beğendirmeyi öğretmekten daha çok önemseyen akıcı, basit örnekli, pratik bilgili, az sorulu kitaplar da aynı sonucu doğururlar.
“Yarım öğrenme” problemini yaşayan pek çok öğrencinin kendisini toparlayamadığı, dersten soğuduğu, kendisine ve ders kaynaklarına güvenmenin kırıldığı gözlenmektedir. Son yıllarda kimi yayınevleri, genel öğrenci kitlesine seslenmek için “kolay yutulur” cinsinden soru bankaları ve deneme sınavları hazırlamaktadır. Onların bu problemdeki etkisi hiç de az değildir.
Gelelim Problemin Çözümüne, öğretmenin dersin ne kadarını anlattığını anlamak için derse hazırlıklı gideceğiz. Atlanan ayrıntıları öğretmene soru olarak yönelteceğiz.
Dersten sonra, düzeyi farklı testler sıraya koyarak çözeceğiz; her testten sonra değerlendirme yapıp ondan sonraki daha zor teste geçeceğiz.
Sınava hazırlıkta tek kaynağa bağlı kalmayacağız, özellikle soru bankası kaynaklarımızın renkli olmasına önem vereceğiz.
Hiçbir sorun, bizi öğrenme karşısında ürkekleştirecek kadar büyük değildir. Yeter ki sorunların üzerine varalım.
Öğrenme, aşamalı bir süreçtir, her aşamanın güzel yanlarının yanında sorunları da vardır. “Yarım öğrenme”yi bir sorun olarak fark etmişseniz o, sizin için bir öğrenme aşamasıdır, bir basamaktır, o basamakta eksiklerinizi tamamlar ve yolunuza devam edersiniz. Ama onu zirve sanmışsanız, o sahte zirvede ufku göremezsiniz.
Abdulkadir Turan / doğruhaber