Nefsimize Değil Rabbimize Güvenmeliyiz!
Gücünü imandan alan kişi, her şart ve ortamda alnı açık başı dik olacaktır. Zira kendine olan güveni nefsinden değil Rabbine olan bağlılığından gelir.
Rana Çeçen / Nisanur Dergisi
Bismillahirrahmanirrahim…
“Nefse ve onu düzenleyene… Sonra da ona fücuru ve takvayı ilham edene…” (Şems / 7-8)
Allah-u Teâlâ (CC) insanı çeşitli özelliklerle donatarak yaratmıştır. Ruhuna hem iyi hem de kötü özellikler yüklemiştir. Zaten imtihana çekilmenin sırrı da burada gizlidir. İnsan ruhunda var olan bu birbiriyle zıt özellikleri davranışa çevirme sonucundan sorguya çekilir. Nefse hem iyiliği hem de kötülüğü öğreten Yaratıcı, kullarının bu özelliklerden iyi ve güzel olanları bilip, ona göre davranmaları için de elçilerini ve kitaplarını yol gösterici olarak göndermiştir.
Denge insanı olması geren Müslüman, her şeyi bu elçilerin getirdikleri vahyin süzgecinden geçirdikten sonra davranışa dökmeyi bilmelidir. Aksi taktirde aslen iyi ve faydalı olan huylar ve davranışlar, kötü ve zararlı şeylere dönüşür.
Kişinin, yeteneklerinin farkına vararak hayat merdivenini çıkmaya çalışması, yılgınlık ve korkaklık göstermeden cesaretle kendini ifade edebilmesi olarak da tanımlanabilecek olan özgüven özelliği, hassas dengeleri olan böyle davranışlardandır. Yaratıcının mükemmel bir şekilde yarattığı özüne güvenmek ifrata kaçtığında, kendini beğenmişlik ve büyüklük göstermek olan kibre dönüşür.
Kibrin ne denli tahrip edici bir özellik olduğunu bilmeyen yoktur herhalde. Tefritte kalınırsa, bu defa da her şeyin kendisi için yaratıldığı kendisi de Rabbine kulluk için yaratılan, eşrefi mahlûkat olan, Allah`ın yeryüzündeki halifesi bu değerli varlığa hakkı verilmemiş olur. Kişi kendini değersiz, işe yaramaz hisseder. Herkese karşı boynu bükük ve ezik duruma düşer.
İslam inancına göre insan iman ettiği müddetçe ve imanının kuvveti derecesinde değerlidir. Bediüzzaman Said Nursi`nin de ifadesiyle:
“İman hem nurdur, hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden kâinata meydan okuyabilir. Ve imanının kuvvetine göre, hadisatın tazyikatından kurtulabilir.”
Gücünü imandan alan kişi, her şart ve ortamda alnı açık başı dik olacaktır. Zira kendine olan güveni nefsinden değil Rabbine olan bağlılığından gelir.
“Doğrusu ben kendini Allah`a verenlerdenim, diyen yararlı iş işleyen ve Allah`a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır?” (Fussilet / 33) ilahi buyruğunu kendine düstur edinen kişi hiç kendini işe yaramaz, beceriksiz olarak görür mü?
“Rabbimiz Allah`tır, deyip sonra da dosdoğru olanlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. İşte onlar cennetliklerdir. İşlediklerine karşılık olarak orada kalacaklardır” (Ahkaf / 13-14) müjdesine mazhar olan kişi, tüm dünyayı karşısına alabilecek kadar cesaret ve güven sahibi olmaz mı?
Bir taraftan şaşaalı kıyafetler içinde sanki -haşa- ‘küçük dağları ben yarattım` edasıyla yürüyen, aslında üç kuruş etmeyen, öte taraftan tevazu ve ağırbaşlılıkla hareket edip imanlarından gelen bir özgüvenle herkesin yaşadığı gibi yaşayan pırlantadan da kıymetli nice kişiler var ki…
Tarih, Rablerine olan güvenlerinden dolayı nice aşılmaz engelleri aşan, yenilmez denilen ordular yenen kahramanların öyküleriyle ve nice kendilerini beğenen, nefislerinin kendilerini, ellerindeki güç ve kuvvetlerden dolayı işe yaramaz güven duygularıyla avutup sonunda da hezimete ve bedbahtlığa iten zavallıların hayat hikâyeleriyle doludur.
İmanlı kişiye göre özgüven...
“Nefse ve onu düzenleyene… Sonra da ona fücuru ve takvayı ilham edene…” (Şems / 7-8)
Allah-u Teâlâ (CC) insanı çeşitli özelliklerle donatarak yaratmıştır. Ruhuna hem iyi hem de kötü özellikler yüklemiştir. Zaten imtihana çekilmenin sırrı da burada gizlidir. İnsan ruhunda var olan bu birbiriyle zıt özellikleri davranışa çevirme sonucundan sorguya çekilir. Nefse hem iyiliği hem de kötülüğü öğreten Yaratıcı, kullarının bu özelliklerden iyi ve güzel olanları bilip, ona göre davranmaları için de elçilerini ve kitaplarını yol gösterici olarak göndermiştir.
Denge insanı olması geren Müslüman, her şeyi bu elçilerin getirdikleri vahyin süzgecinden geçirdikten sonra davranışa dökmeyi bilmelidir. Aksi taktirde aslen iyi ve faydalı olan huylar ve davranışlar, kötü ve zararlı şeylere dönüşür.
Kişinin, yeteneklerinin farkına vararak hayat merdivenini çıkmaya çalışması, yılgınlık ve korkaklık göstermeden cesaretle kendini ifade edebilmesi olarak da tanımlanabilecek olan özgüven özelliği, hassas dengeleri olan böyle davranışlardandır. Yaratıcının mükemmel bir şekilde yarattığı özüne güvenmek ifrata kaçtığında, kendini beğenmişlik ve büyüklük göstermek olan kibre dönüşür.
Kibrin ne denli tahrip edici bir özellik olduğunu bilmeyen yoktur herhalde. Tefritte kalınırsa, bu defa da her şeyin kendisi için yaratıldığı kendisi de Rabbine kulluk için yaratılan, eşrefi mahlûkat olan, Allah`ın yeryüzündeki halifesi bu değerli varlığa hakkı verilmemiş olur. Kişi kendini değersiz, işe yaramaz hisseder. Herkese karşı boynu bükük ve ezik duruma düşer.
İslam inancına göre insan iman ettiği müddetçe ve imanının kuvveti derecesinde değerlidir. Bediüzzaman Said Nursi`nin de ifadesiyle:
“İman hem nurdur, hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden kâinata meydan okuyabilir. Ve imanının kuvvetine göre, hadisatın tazyikatından kurtulabilir.”
Gücünü imandan alan kişi, her şart ve ortamda alnı açık başı dik olacaktır. Zira kendine olan güveni nefsinden değil Rabbine olan bağlılığından gelir.
“Doğrusu ben kendini Allah`a verenlerdenim, diyen yararlı iş işleyen ve Allah`a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır?” (Fussilet / 33) ilahi buyruğunu kendine düstur edinen kişi hiç kendini işe yaramaz, beceriksiz olarak görür mü?
“Rabbimiz Allah`tır, deyip sonra da dosdoğru olanlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. İşte onlar cennetliklerdir. İşlediklerine karşılık olarak orada kalacaklardır” (Ahkaf / 13-14) müjdesine mazhar olan kişi, tüm dünyayı karşısına alabilecek kadar cesaret ve güven sahibi olmaz mı?
Bir taraftan şaşaalı kıyafetler içinde sanki -haşa- ‘küçük dağları ben yarattım` edasıyla yürüyen, aslında üç kuruş etmeyen, öte taraftan tevazu ve ağırbaşlılıkla hareket edip imanlarından gelen bir özgüvenle herkesin yaşadığı gibi yaşayan pırlantadan da kıymetli nice kişiler var ki…
Tarih, Rablerine olan güvenlerinden dolayı nice aşılmaz engelleri aşan, yenilmez denilen ordular yenen kahramanların öyküleriyle ve nice kendilerini beğenen, nefislerinin kendilerini, ellerindeki güç ve kuvvetlerden dolayı işe yaramaz güven duygularıyla avutup sonunda da hezimete ve bedbahtlığa iten zavallıların hayat hikâyeleriyle doludur.
İmanlı kişiye göre özgüven...