• DOLAR 32.356
  • EURO 34.734
  • ALTIN 2403.529
  • ...
Bir Yusuf`un Zindan Günlükleri
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Günlerdir bari ilaçlarımı içebilmek için düzenli üç öğün yemek yemem gerekirken zorla yemeğe, uykuya takat getiriyorum. Ağzımda çok acı bir tat var. Bendenizi yakından tanıyan dostlarımı, anlatmaya çalıştığım halet-i ruhiyeme yakından vakıftırlar. Şu satırlarda yazdıklarım haşa abartı değil, edebiyat değil hakikattir.

Mensubu olmakla şeref, izzet ve hidayet bulduğum ve yoluna kurban olduğum Hizbullah Cemaati, bu duçar olduğum halet-i ruhiyeyi çok iyi bilir. Sevgili annem ve babam, kardeşlerim, kendileriyle dost ve kader ortağı olma şerefine erdiğim Hizbullah Cemaatinin her biri birbirinden kıymetli aziz mensupları da çok iyi bilir bu halimi.

Elimde değil, fıtratım böyle. Yani sadece Amed`te tanıma şerefine eremediğim altı dava kardeşimiz şehid edilmiş. Çok sayıda Hüda Par binaları ve İslami STK`lar ve gönüllerinin evleri taranmış bombalanmış içindekilerle beraber diri diri yakılmaya teşebbüs edilmiş. Kur`anlar ve gençlerimiz yakılmış. İnnaLillah ve İnnaİleyhi Raciun, deyip geçmiyorum. Öz kardeşlerime ve çocuklarıma karşı yapılsaydı bu vahşetler veya evim yakılsaydı bu kadar üzülür müydüm, bilmiyorum. Elbette çok üzülür ve öfkelenirdim. Ama bu 6-7 Ekim`deki vahşetlerdeki e topyekûn aziz

Cemaatimin ortadan kaldırılmasına yönelik başlatılan alçakça saldırılar hengâmındaki kadar öfkelenip üzülmezdim sanırım.

Fecir vakti sadık bir rüyayla uyandım. Her rüya sadık değil elbette. Ama sadık rüyanın özellikleri var. Zaten uyanır uyanmaz hemen Allah`ın yardımıyla sadık olduğunu anlıyorum.

Rüya demişken zindan ile rüya olgusunun garip bir ilişkisi var. İnsanların çoğu sahih ve sadık rüya ile diğer çeşit rüyaları bir birinden ayıramadığı veya tanıyamadığı için, sadık rüyasını herhangi bir insana anlatan kişiye, yanlış olarak şu klişeyi söylerler. “İyi ama rüyayla amel edilmez.”

Aslında bu söz şeriatın bir kaidesidir. Ancak ilim cahilin eline düşünce, yanlış ve eksik istimal ediliyor. Oysa bu şer-i kaide, hadlerde ve kendisi dışındaki insanlara teşmil edilmesine de, hem rüya âlemi, misal elemi olmasından rüyayı görenin fehmine, ahlakına, mevkiine, vb. hallerine göre libaslar giydirilerek geldiğinden, herkes tabir ve tevilini yapamayacağından ve çok derin bir ilim olduğundan dolayı ve daha birçok sebepten dolayı şeriat bu kaideyi koymuş. Yoksa bir avam babasının meçhul katilinin rüyada komşusu olduğu görse gider komşusunu itham ederdi. Veya mahkemeye verirdi.

Ama mesela bir anne, çocuğunu Harp Akademisinde okutmak istiyor, farz edelim. Bu anne sadık bir rüyada çocuğunu İslami medreseye veya Kur`a Kursuna göndermesi gerektiğindi görse, biz yine “Rüya ile amel edilmez.” mi diyeceğiz? Veya farz namazlara tabii olan müekked sünnet namazlarını veya tesbihatlarını bazen ihmal eden birisi rüyasında bu mühim sünnet-i seniyyelere teşvik edildiğini görse, bu rüyayı boş mu verecek.

Sadık rüya mühim olmasaydı Kur`an`da birçok yerde detaylıca yer verilmezdi. Ki dinin direği olan namazın dahi Kur`an`da detayları zikredilmemiş, Peygamber`e(as) havale edilmiş beyan edilmesi. Mühim olmasaydı, Peygamber (a.s), her sabah namazından sonra mescitte sahabelere “İçinizde rüya göreniniz var mı?” diye sorup, onlardan rüyalarını anlatmalarını istemezdi. Yine rüyasını anlatan kişinin, rüyasına en ufak bir yalan eklemesi durumunda şiddetli azap göreceğini ve onu hadis uyduran kişiyle eşit azapla tehdit etmezdi.

Sadık rüya hakkında çok fazla hadis vardır. Elhalk TV`lerde boy gösteren birçok bel`am tiynetli alim müsveddelerinin zihinleri bulandırma gayretinin rağmına. Sünneti inkâr eden tekfirci, mutezile, akılcı dalalet ehli hocaların inkârına rağmen kendilerini çokbilmiş gösteren ancak ilimleri, bir ineğin çimenlikteki birçok çeşit otu ucundan ucundan yiyerek hızla yürümesi misali, her ilimden sadece birer parçayı basit kitaplardan, dergi ve takvim yapraklarından okuyup kendini “İlahiyatçı, Hadis uzmanı, Hoca, Âlim” diye tanıtan ama hakikatte cahil –den de daha cahil “Cehl-i Mürekkep” yani cahil olduğu halde kendini âlim gösteren derekesindeki zavallıların rağmına biz Müminler sünnete ve hadislere, mezhep imamlarının içtihatlarına, sahabelerin içtihatlarına inanıyor ve itibar ediyoruz hamd olsun. Yine İslam`ın parlak bir güneşi olan tasavvuf yıldızlarının sözlerine de itibar ediyoruz.

Ancak şunu da belirtmeden geçmeyeceğim. Rüya konusunun İslam`da Kur`an ve sünnette ve marifet ehlinin mektebinde çok büyük önemi olmakla beraber, insanın misal ve gayb âlemiyle olan mühim bir bağlantısı olması ve ruh dünyası ve psikolojisi üzerinde, kendine dönük kararlar almasında etkisi yadsınamayan rüya konusunda aşırılığa da karşıyım. Yani rüya tabiri kitabıyla yatıp uyanır uyanmaz kitaba bakarak yorumlamak ve kararlar almak, bence doğru bir tutum değil. 2000 senesinde büyük koğuşlarda kalırken, Nabulusî`nin kitabının başucuna koyarak uyuyan ve kalkar kalkmaz hemen kitabı açıp okuyan bir arkadaşım vardı. Hayatını o kitaba endekslemişti adeta. Sonraları o huyunu terk etti.

Rüyasında soğan bile görse: “Tahliye olacağıma delalet ediyor.” derdi. Birkaç sene sonra tahliye de oldu, hamd olsun.

Özetle; her gördüğüm rüyayı değil, sadık rüyalarıma önem veriyorum. Çünkü aynen gerçekleşen rüyalarımın sayısını bilemiyorum. Birçoğu da yirmi dört saat içinde aynen gerçekleşiyor. Bazen en önemsemediğim, yarın hangi yemeğin verileceği gibi basit şeyleri, bazen de kusurlarımla

ilgili ikaz mahiyetinde veya zihnimi en çok meşgul eden aziz Hizbullah Cemaatinin İslam`ı ve milleti muhafaza ve hizmetinde daha da gelişmesi ve büyümesiyle ilgili sadık rüyalar oluyor. Veya aziz Rehber Şehid Hüseyin Ağabeyi, çok özlediğim muhterem ve sevgili Edip Ağabeyi, Seydam Muhterem Mele Mızgin`i görüyorum.

Fecir vaktinde gördüğüm ilginç rüyayla uyandım. Sadık rüya olduğun hemen anladım. Rüyada abdest almak için banyoya giriyordum. Tam banyo kapısını açmıştım, bir de baktım ki banyodaki batarya musluk açık ve musluktan su yerine iğrenç görünümlü kızıl ve iri kurtçuklar akıyor. Solucandan kısa, mide bulandırıcı kurtçuklarla birlikte yapışkan bir salya tabakası banyo zemininde diz boyu civarı birikmişti. Hala da akmaya devam ediyordu. Müdahale etmeleri için butona basıp gardiyanları çağırdım. Ama gelmiyorlardı. Koridordan seslerini duyuyorum, benden bahsediyorlar ama bilerek gelmiyorlardı. Sonra gelmeleri gecikince, banyoya yöneldim. Bir de baktım ki bal arıları banyoya girmiş. İğrenç kızıl kurtlara hücum ediyor. Balarılarının sayısı çok azdı. Ben tekrar kapıyı kapatıp gardiyanları bekliyordum. Gardiyanlar gelene kadar, durumu göstermek için banyo kapısını tekrar açıyordum. Onlara yığılan kurtları ve musluktan nasıl fışkırdıklarını gösterecektim. Bir de baktım ki bal arıları tüm kurtları yemiş. Ne kurt kalmış yerde, ne bal arıları. Sadece yerde iki üç tane ölü yaban arısı (Kürtçe`de mozegırtık diyoruz) var. Yani gardiyanlara kurtları gösteremiyordum. Hatta yerdeki ölü yaban arılarını ayağımın ucuyla merakla inceliyordum. Garip olan ve rüyada da beni şaşırtan bir diğer husus şuydu ki: Banyo zemininde ufak bir tepecik oluşturmuş olan kızılkurtlarla beraber o iğrenç yapışkan salyadan da eser kalmamıştı. Zemin kupkuru olmuştu.

Sabahleyin rüyamın tabirine bakmak için TV kanallarına bakıyorum, Hizbullah Cemaati`nin yayınladığı izzetli mesajının akabinde başka müjdeli haberler de arıyorum. Aha buldum.

Bence rüyamın tabirine gerek yok. Çok açık ama yine de kısaca ipucu kabilinden belirtebilirim. Banyo, Hizbullahi`lerin faaliyet yürüttüğü bölgedir. Kızıl kurtçuklar ve iğrenç ifrazat; kızıl komünizmi hâkim kılmaya çalışan toplumun imanını ve namus duygusunu manen kemiren İslam düşmanı mürtet PKK/HDP`nin dernekleri ve HDP parti binalarıdır. İğrenç ifrazat mürtet örgüt ve tüm uzantılarının ideolojisidir. İçinden kurt akmayan abdest ve taharet musluğundan da iki tane vardı. Onlar da toplumun manen yanan imanını ve namusunu ve şerefini İslami reçetelerle kurtarmaya çalışan topluma bulaşmış manevi kirleri temizlemeye çalışan namazı ve abdesti yaygınlaştırmaya çalışan fakirlere maddi ve manevi rahmet olan ve en zaruri rızıklarını dağıtan İslami dernek binaları ve Hüda Par binalarıdır. Zaten içinden kurt akan, sadece gusül abdesti ve duş almak için kullanılan bataryaydı. Mürtet PKK örgütü ve HDP`nin toplumda en birinci teşvik etmeye çalıştığı şey de, cenabetliğin ve zinanın yaygınlaşmasıdır. Yani komünist mürtetler gusül abdestini gericilik olarak görür.

Ömrüm feda olsun Hizbullah Cemaati`nin bal arılarını da yorumlayacağım. Unutur muyum? Malum bal arısı en faydalı, en şifalı ve en lezzetli gıdayı ve ilacı insanlara karşılıksız yedirir. Kur`an`da arıdan ve Hizbullahilerin özelliklerinden bahseden ayrı suretlerde (Mücadele ve Nahl) ikisinin de çarpıcı bir benzer özelliği vardır. Ayrıca vahiy olunduğu buyrulur.

 

Yani vahiyden görevli meleklerin reisi Hz. Cebrail`dir (as). Ki her namazda müminler namaz selamı erirken de öncelikle Hz. Cebrail`i(as) niyet ederek ve Hz. Mikail`e(as) başta Peygamberimiz (a.s) sonra diğer Peygamberlere selam verir.

Cebrail`in (as) Kur`an`daki bir ismi de Ruh`tur. Ayrıca Ruh (Cebrail vasıtasıyla yardım eden AllahuTeala, Hizbullahileri de kendi tarafından bir “Ruh” ile desteklediğini buyuruyor. Müfessirler buradaki “Ruh”un Hz. Cebrail olduğunu buyuruyor. Hz. Cebrail ve Hz. Mikail`in Bedir ve Huneyn`de bizzat yer almışlar.)

Bal arısı da, Hizbullahiler de Cebrail (a.s) ile müeyyed. Elhak bir de bal arılarının çok çok mecbur kalmadıkça kullanmadığı, ama her zaman belinde taşıdığı namlusuna tek kurşun sürülmüş halde bir silahı da var.

Bugün abdest alırken aynaya baktım. “Gençlerin bile saçlarını ağartan gün“ misali, sakalımdaki beyazlığın birkaç gün öncesine nazaran çok fazlalaştığını hayretle gördüm.

Arıyla ilgili ilginç bir anım var. Taşıyla toprağıyla beraber halkı mübarek File köyünde bir bal arısı kuwarım(kara kovan) vardı. Bu kuwarım büyükçe bir testiden oluşuyordu. Arılar çok lezzetli siyahımsı bir bal yapıyordu. Ama hem balı azdı hem arılar azalıyordu. Yakından izlemeye aldım. Bir de ne göreyim. “Şelipan” denilen kocaman kurtlar musallat olmuştu kovana ayrıca eşek arılarının hücum edip arılarımı yediğini gördüm. Sevgili Xale Haci Ahmed ve sevgili Fehmi abi bu konuda uzmandılar. Tavsiyelerini uygulayarak eşek arılarıyla ve şelipanlar ile mücadele etmiştim.

TV haberlerinden aziz Hizbullah Cemaatinin yayınladığı mesajın mürtetlerin vahşi saldırılarını bıçak gibi kestiği yorumları yapılıyor. Yine vefalı halkın Hizbullah`ı kurtarıcı olarak gördüğünü belgeleyen çağrılarını izliyorum. “Vur Vur Hizbullah PKK`ye Vur, Yaşasın Hizbullah!” sloganları atıyorlar sokaklarda.

Yine vahşetlere karşı kahramanca direnen, ölümü hayattan daha fazla seven Kürdistan`ın Hizbullahi mücahitlerinden başka koca cadde de tek bir kızıl kurtçuk, pardon PKK – HDP çetesi kalmamıştı. Aslandan kaçan yaban eşek sürüleri gibi karanlık inlerine kaçmıştı “gerilla”lar. Hele haberlerden yerlerde serili mürtet cesetlerini ve yaralanana yüzlerce Kobane kaçkını etekli “gerilla”ların BDP belediyelerine ait sağlık birimlerinde gizlice tedavi edildikleri haberlerini görünce korkarak kaçmalarını sebebini daha iyi anlıyorum.

11 EKİM 2014

Vallahi Allah`a ve Müslümanlara ve Kur`an`a karşı savaş açmış ve müminleri diri diri yakan bu işkenceci cani mürtetlerin gebertilmesinin müjdesi, ağrı kesici etkisi yapıp baş ağrımı gideriyor.

Müjdeli haberler mutluluk hormonu seratonin salınımına ve tavan yapmasına sebep oluyor bendenizde. Malum seratonin baş ağrısına iyi gelir. Vücudun ayrıca immun sistemine iyi gelir.

Ama vallahi bu mürtet, cani ABD ve israilin metresi olan şebeke bu Kürtlerin haklarını maske yaparak Kürtlere en büyük ihanetleri düşmanlığı yapmaktadır. İşkence, kan, vahşet ve gözyaşından; katliam ve diktatörlükten başka bir şey yapmayan bu dinsiz örgütün kitabın da kendini açıkça haşa tanrı ilan eden şerefsiz ve satılmış “Çawişe Amela”sı ile birlikte tek ferdi kalmayana kadar, Hizbullah mücahitlerinin eliyle ortadan kaldırılıp yok edilmedikçe öfkem dinmez asla. Şehid edilen yüzlerce kardeşimizin ve on binlerce masum halkın hayfını unutursam şayet küffarın ortadan

kaldırılması için Hizbullah`ın cihadına yardım etmezsem, yardımsız kalayım.

Ey ahmaku`l humakadan tahammuk etmiş ahmak PKK-HDP ve ipinizi tutan ABD ve israil! Sizin ne çapınız yeter Hizbullah Cemaati`ne galip gelmeye ne abartılı askeri gücünüz yeter; ne konvansiyonel, balistik ve nükleer gücünüz ne şeytanlıklarınız, katliamlarınız, planlarınız ne milyonu aşkın korkak, ruh hastası satanist, hazlara ve uyuşturuculara bağımlı ve eşcinsellerden oluşan kof ordularınızın gücü yeter. Hatta devasa imkânlarınıza rağmen, savaşta dengimiz bile değilsiniz. Bilakis hızla aleyhinize ve sonunuza doğru koşan zaman, pek yakın bir zamanda, biinzillah Hizbullah mücahitlerinin eliyle saltanatınızın yıkıldığını ordularınızın darmadağın edildiğini size gösterecektir. Yoksa size anlayacağınız dilden cevap vermeyişimizin korkudan dolayı olmadığını en iyi siz biliyorsunuz. Müeccel sonunuzu ne Hizbullahi mukavemete prematüre doğum yaptırma planlarınızla ne mazlum Kürt halkının selametini göz ardı edip Kürdistan`ı Suriyeleştirme tuzağına bizi çekme projelerinizle erteleyip uzatmayacaksınız.

Biz bu milletimizin selameti için Hz. Üstad`ın buyurduğu gibi; iki dünyamızı da tıpkı Ebu Bekir-i Sıddık`ın(ra) kavlindeki gibi feda etmişiz.

Sizin topunuzdan korkmuyoruz. Galip gelecek olan biziz. Zira biz, çepeçevre on bin kişilik müşrik ordusunca çevrildiği Hendek savaşında bir avuç sahabesine, zamanın süper güçleri olan İran ve Bizans topraklarını yakında fethedileceğinin müjdesini verdiğinde, sizin o zamandaki dedeleriniz de alay etmişti. Ama o Hendek`teki sahabeler bizzat bu gerçekleşen gaybi müjdeyi gerçekleştirmişti. Bu sözlerimle alay etmeniz, ecelinizi geciktirmeyecek.

Sizin yerel uşakçıklarınız bilmese de siz de, biz de çok iyi biliyoruz ki; “Konstantiniyye`yi” (İstanbul, Amed, Weranşehr), “Şam`ı” (Suriye, Kürdistan, Filistin, Ürdün), “Mescid-i Aksa`yı , “Beyaz Sarayı” (ABD), “Sığır çobanlarının” (kovboyların) ve “Ben-i Esfar`ın” (Sarı ırkın oğulları) memleketini, “Bir günü altı ay” olan Kuzey Kutbundaki “Deccal askerlerinin memleketleri ABD, Kanada`yı, “Rum`un Başkenti” Roma`yı, “Sokakları su kanallarından oluşan ve sokaklarında gondollarla gezilen şehir Venedik`i yetmiş bin Hizbullah cengaverinden müteşekkil bir orduyla tekbirlerle fethedecek “Ben-i İshak kavminden” (Amed`i ve surlarını ilk inşa eden Hz. İshak`ın torununun nesli) olan Cemaat biziz.

Peygamberimizin(as) gaybın gözüyle görüp de gelecekten verdiği yüzlerce haberin aynen vuku bulduğu gibi, Hz. Mehdi`nin öncü ve has ordusu olan “Beni İshak” Hizbullahilerine karşı Deccalın, tüm imkânlarınızla bir gözü kör devasa medyanızla tüm uşaklarınızın askeri gücüyle savaş açacağınıza dair verdiği haber de vuku buldu. Bundan sonra hangi adımları atacağınızı da biliyoruz. Artık her saldırınız, bizi daha da güçlendirmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Hitabımda sadece aziz Hizbullahilere ve mustazaf geniş halk kitlelerine müjdeler verdim. Siz insanlık ve İslam düşmanı müstekbir güçlere de bir müjdem var. Ama sadece bir müjde şu satırları okuyacak olan sizlerden orta yaşlarda olanlarınız dahi şayet ortalama bir insan ömür kadar yaşarsa işgal ettiğiniz arza ve hâkimiyete mustazafların varis oluşuna şahit olacaksınız. Hani olur ya, elinizi çabuk tutup Mars`ta filan kendinize bir yer ayarlamak isteyebilirsiniz. Veya arkasına saklanacağınız bir eteğin bir taşın dahi sizi kurtaramayacağı yakın gelecekten kurtulmak için ve affedilmek için gelip Müslüman halktan özür dileyip tövbe etmek ve suçlarınızı itiraf etmek isteyebilirsiniz. Bu ikinci şıkkı uygulayacak kadar içinizde ferasetli bir kişi bile olmadığını çok iyi biliyorum. Ama eteklerin ve taşların arkasına, korkudan diliniz dışarıya çıkmış halde solurken saklanacağınız günlerde tövbe ve yalvarmalarınızın asla fayda etmeyeceğini hatırlatmak için ikaz ediyorum size teröristleri. SON

SELAMİ SEVİM KIRIKKALE F TİPİ KAPALI CEZAEVİ

Bu haberler de ilginizi çekebilir